'' Hakim Bey, desdi gibi memesini dayamış çocuğun ağzına, emziriyor.''

'' O posterlerde başka neler vardı ? ''

'' Emzirirken de, ‘’tanı bunları, tanı da büyü,'' diye bir yazı varıdı.''

..............

Ürgüp Kültür Derneği'nin yönetim yeri. Biz de yönetim kurulu üyesiyiz. Çarşı Camisi yakınında, köşe başında sevimli bir yapı. Üst kat bir zamanlar tezgahların olduğu halıhane imiş.

Ürgüp Kültür Derneği'ni Eczacı Cemal Bey kurdu. Fakat akıllı, ilerigörüşlü adam. Kendisi hiç yönetim görevi üstlenmedi. Amacı Belediye Başkanı seçilmekti. Seçildi. Fakat, pek düzenli olarak dışardan Hukuk Fakültesi sınavlarına girerek avukat da olan Cemal Bey'in belediye başkanlığı ile yetinmeyeceği ortadaydı. Bunu çok geçmeden anladık. Fakat ne pahasına.

Bir sabah Dernek'e vardık ki, polis açtırmış, inceliyor, fotograf çekiliyor. Tanıştık. Mehmet Kızıltepe adında bir adam. Uzun boylu , sivil polis. Niyetinin ne olduğu o denli aşikar ki.

Ne var içerde, neden fotograflar çekiliyor. Duvarlar bir gece önce boştu. Ankara'dan gelen üniversiteli militan gençler - kim olduklarını bilmiyoruz daha - rulolar halinde getirdikleri posterleri duvarlara çakmışlar. Duvarlar dolmuş ak-kara resimlerle...

Ahmed Arif'in şiirleriyle bezenmiş İbrahim Zaman resimleri...

Nazım Hikmet'in şiirleriyle bezenmiş Ozan Sağdıç resimleri...

Enver Gökçe şiirleriyle bezenmiş Ersin Alok resimleri...

Bize göre fotograflar da sanatkarane, şiirler de son derece masum.

Fakat, devir o devir değil. MC hükümeti var ülkenin başında. Öküz altında buzağı aranıyor.

Bir de baktık, bir Belediye yetkilisi de çay ocağını inceliyor. Sonradan öğreniyoruz ki, Ali Baran Numanoğlu da, çay ocağı ruhsatsız diye Dernek'i mahkemeye vermeğe hazırlanıyormuş.

Ruhsat muhsat yok derken, Emniyet Müdürlüğü de Savcılık'a bildirdi. Dernek, komünizm propagandası yapıyormuş bu afişlerle.

Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesi...Savcı Enver Bey ak saçlı, havalı bir adam. 15 yıl (yazıyla onbeş) öneriyor.

Nedir bu? Biz kimiz ? Vatan haini mi? Silahlı terör örgütü mü kurmuşuz da eylem yapmışız ?

Ne oluyor? Yangından mal kaçırır gibi…Kimlere gözdağı verilmek isteniliyor ?

Amandı, yamandı; okkanın altına gidiyoruz. Eczacı-hukukçu Cemal Bey, kendini çekti bir yana, sanki kurucu o değilmiş gibi, ilgilenmiyor bizlerle. Sanki tanımazmış gibi.

Bu arada, kimin fikriydi bilmiyorum, o posterlerin bir ajitasyon, provokasyonun ilk evresi olduğunu ileri sürdü bir arkadaş. Kimden öğrenebilirdik. Mehmet Kızıltepe'den. Fakat, adamın tayini çıkmış, başka yere atanmış. Gidip adresini almak istedik. Emniyet'te bir dayak atmadıkları kaldı. Ne denli safmışız. O adamın nerede olduğunu öğrenseydik, sanki bize gerçekleri anlatacaktı da, davanın seyri değişecekti... Adam belki yanıt bile vermeyecekti. Bir mektup göndersek ,sanki karşılığını yazabilecekti...

Kabus gibi günler başlamıştı.

..........................

1978 haziranda Ürgüp Lisesi'nden ayrılıp Fırat Üniversitesi'ne geçmiştim.

Dekan Orhan Acıpayamlı benden kuşkulanıyordu. Nitekim Dr Halil Narman'a '' Bu delikanlı pek sık ortadan kayboluyor. Doktora tezi diyor ama, Nevşehir'de karanlık işler içinde olmasın sakın,'' demiş.

Murat Güzelgöz de Dernek Yönetim Kurulu üyesiydi. O zaman telefon öyle kolay değil, mektup yazıyordu bana. '' 15 Kasım 1979 günü duruşma var. Muhakkak gelmelisin. Karar verilecek artık,'' diyordu. Biz ne yapmıştık ki Dernek olarak! Fakat, iyi gözle bakılmıyordu bu tür sivil toplum örgütlerine. Ürgüp'ün yobaz mürteci güruhu da adliyeyi etkilemenin peşindeydi. Başarılı oldukları bir gerçekti.

İşimi gücümü bırakıp , otobüse binip Elazığ'dan Ürgüp'e geliyordum. Arkadaşlarla Nevşehir'de duruşmaya gidiyorduk. Kalsın benim davam, divana kalsın, diyordum, avukat Naci Değirmencioğlu gülüyordu.

Karar verilemedi o duruşmada. Kabus giderek ağırlaşıyordu. Bir sonraki duruşmaya katılmak için Dekanlık'tan izin istemeğe yüzüm yoktu. Orhan Beyle ilişkilerin bozulmasını istemiyordum. 1980 Mart ayındaki katılmadığım duruşmada Savcı Enver Bey'in isteği kabul olunmuş. Artık 15 yıl hükümlüsüyüz. O gerginlikle nasıl çalışırsın, nasıl doktora tezi hazırlarsın !

Dile kolay.15 yıl. Bir ara Irak'a ya da Suriye'ye geçmek bile düşüncemde yer tuttu.

Yargıtay evresi de aylar sürdü. Bize ulaşan bilgilere göre, Ürgüp’te görev yapmış Ali Rıza Önder adlı Bünyanlı yargıçın red oyuyla dava düşmüş. İnanmak zor. Bunu öğrenince rahatladık.

Yargıç Önder hukukçu kimliği yanında bir folklor-halkbilim derlemecisiydi. Benim Devdce Dağı Sıraçlar’nı ele aldığım ,1981 Haziranda Bursa'da Uluslararası Folklor Kongresi'nde o da bir bildiriyle yerini almıştı. Meslekte son yılıymış; emekliye ayrılma vakti gelmiş . Vardım yanına, kendimi tanıttım. Davamızı anlattım. Anımsadı. Teşekkür ettim. Gülümsedi. ''Efendim, size minnettarız. Ben Ürgüp Nüfus Memuru Ahmet Ünlü'nün damadıyım,'' deyince '' Demek bizim Çerkez Ahmet Bey'in güveyisin,'' diyerek kucakladı beni. Gözlerim yaşardı.

15 yıl hapis öneren Savcı Karslı Enver Bey...Göreme'de turistlerle eğlenmeyi seven adam...Bir trafik kazasında gözü çıkmış, ölmüş. İçim sızladı haberi alınca. Geçmiş kabus dolu günleri, o bitmez tükenmez duruşmaları düşündüm. Başıma ağrılar girdi.

Vay Dünya, zalım Dünya!

..................................... 18 Kasım 1982