Yetmişli yıllardan beridir birçok seçim gördük.  Anayasa seçimleri, Millet vekilliği, yerel yönetimler v.s. v.s. Her seferinde yeni umutlar, yeni heyecanlar, Yeni söylemler, yeni vaatler, yeni vaatler… Seçimlerden sonra yine hüsranlar. Yeni arayışlar. Liderler aralarında sanki bir husumet varmış gibi konuşmaları hiç bitmedi.

            Liderlerin ve partilerin bu tür söylemleri, asıllı yada asılsız sözleri insanlarımızı gerçekten germektedir. Neticesinde küslükler oluşmakta, gönül koymalar, dargınlıklar meydana gelmektedir. İşin garip tarafı seçimler bitiyor, ortamı gerenler sanki hiçbir şey olmamış gibi davransalar da halkın arasında ayrışmalar yaşanıyor. Öyle ki, kardeşler arasında bile bu tür ayrışmalara şahit olduğumuz oluyor.

            Yine Türkiye çapında problemler bitmiyor. Üstelik artıyor. Bunun yanında yerelde de problemler azalmıyor. Atalarımızın dediği gibi; “ Aynı tas aynı hamam sadece tellaklar değişiyor. “ Yani anlayacağınız bilmem ne kadar maaş alacak şanslı insanları seçmek için Millet bayağı sıkıntı çekiyor. Bu şanslı insanlar seçile bilmek için hatırı sayılır paralar da harcıyorlar.

            Aklıma Kurtuluş Savaşındaki Millet Vekilleri geliyor. Onların yaşadıkları, maddi imkânları şimdikilerle kıyaslanamazdı. İnandıklarını açık yüreklilikle meclis kürsüsünde konuşa biliyorlardı. Türkiye ölüm kalım savaşındaydı ve tek parti iktidarı vardı.

            Günümüzde çok parti var da ne olmuş sanki! Liderler karar veriyor, Millet Vekilleri kendi partilerini eleştiremiyorlar bile…  Evet ya da hayır diye oylamalarında neden? Diye sorsan; Partim öyle diyor. Demeyecekler mi? Bir Millet Vekilinin belki de değişik bir bakış açısı yurdumuza kazanç sağlayacaktır. Oylamalara televizyonlardan baktığımızda birçok sandalyenin de boş olduğunu görüyoruz.

            Oysa Milletvekilleri partilerin yerel yönetimleriyle; Yurdun, insanların, çevrenin ve bu gibi konularda problemlerin tespiti, çözüm yolları, hatalar varsa, Bu kendi partisi de olabilir. Düzeltme yollarına gitmesi ve devamlı çalışması gerekmez mi?

            Birde liderlerimizden bahsetmek isterim. İnanın hepsi de Avrupa standardının üzerinde insanlardır. Akıllıdır, zekidir, İş bitiricilerdir. Vatansever insanlardır.

            Pekiyi tüm bunlara rağmen Avrupa’da işler tıkır tıkır işlerken Bizde niye patinaj oluyor. Coğrafya farkını görmezden gelemeyiz ama işsizlik, yolsuzluk, terör, dövizin yükselmesi gibi sorunlar iktidarla muhalefetin arasını açtıkça açıyor. Bir vatandaş olarak iktidar ve muhalefetten Türkiye’nin sorunlarına ortak kararlar alınmasını isterdim. Zira ortak payda vatan ve vatandaştır. Bunu hiçbir siyasi parti inkâr etmez.  Mecliste üretilen politika, siyasi partilerin tuttukları yol aslında bir hizmet yarışıdır. Öyleyse bu stres niye? Sizler birbirinizle anlaşamazsanız, Türkiye nasıl kalkınacak, politikacılarımız enerjilerini niye birbirlerini kırmaya harcıyorlar. Bu kabul edilemez. En azından ben üzülüyorum.

            Bu meseleyi size bir ailenin yapısını vererek anlatmaya çalışayım. Çekirdek bir ailede Anne, Baba ve çocuklar vardır. Genellikle çocukların içinde; Akıllı, uslu, tahsillisi sevilir. Çocuklardan biri deli fişek, laf anlamaz, söz dinlemez de olsa aileden dışlanmaz, dışlanamaz. Eğer dışlanırsa o ailede problemler de artar.

            Aile rahat ve huzurlu yaşamak istiyorsa her şeyden baş çocukları arasında adil davranması gerekir. Zira adalet mülkün temelidir. Bu durumda ailenin maddi varlığı gerçekten önemli değildir. Tüm çocuklar ailesi için elinden geleni ve gelmeyeni yaparlar. İki çocuktan birine bir şeyler alıp ötekine almazsan ve bu davranışı devamlı yaparsan o iki çocuğun arasının açılmasına neden olursun. Hatta ana-baba ölüp gittiğinde bile bu çocuklar birbiriyle hasım olmaya devam ederler yada görüşmezler, el olur giderler.

            Aile çocuklarını iyi eğitir. Eğitimini hayatın içinden verir ki, çocuklar açgözlü olmasın. Kendi işini bula bilsin. Huzurlu olsun. Yağrın evlenip ev kurduklarında eşine ve çocuklarına iyi bakabilsin.

            Anne baba iyi insanlarla dostluk kursun ki, Çocukların idolleri; İyi dövüşen, süslü küfreden, lafı burnunun ucuna iyi koyabilen, bulduğu her değeri istismar edebilen, çalmayı çırpmayı bir meziyet göre bilen (Bir zenginimiz kendini överken; Ben ekmediğim yerden biçerim. Demişti. Ekmediğin yerden biçmek dinimize göre haramdır.) Allah’a eş koşan ve Allah’tan Korkmazlarla dostluklar kurmaması ve çocuklarını böyle kimselerle dahi tanıştırmaması aile huzuru için çok önemlidir.

            Yalan söylemeyen, aile içi şiddete hiç başvurmayan, helali haramı bilen, Allah’tan korkan, güzel huylu, yumuşak başlı, bilgilerini dünya şartlarına göre güncelleyip, ilerlete bilenidol neden aile babası olmasın. Temiz yüreklilik ve şeffaflık yeter de artar bile.

            Yeri gelmişken, televizyon dizilerinde malum kötü örneklerle dolu. Tüm siyasilerimizden bu konu üzerine eğilmelerini arz ederim. Bilgelikte, temizlikte, güzel huylulukta helal çalışmalarda da güzel heyecanların olduğuna inanıyorum. Televizyonlar bu konulara eğilirlerse reytingleri düşmeyecektir. Zira elde değil çocuklarımız bu dizilerden birçok kötülük alabiliyorlar. “Demek böyleymiş!” Diyebiliyorlar. Ya değilse televizyon gibi medya okuyuculuğunu ülkemde yaygınlaştırmak gerçekten zordur. Bir olumsuzluğun membaından kesilmesine inanırım.

            Aile örnekleri uzar gider, biz konumuzdan uzaklaşmayalım.

            Efendim, işsizlik kanayan bir yaradır. Aklımın erdiği 1970’li yıllardan beridir Milletvekilleri insanları işe alır dururlar. Bunu da her kes bilir. Efendim o zaman İş Kur’u kapatalım. Milletvekilleri, bürokratlar gibi hatırlı kimseler vatandaşlara iş bulsun. Şaka bir yana hangi hükümet gelirse gelsin, kim Cumhurbaşkanı olursa olsun bu duruma bir çözüm bulunması lazımdır. Zira iş bulmak rekabet bir ortamda gerçekleşiyor. Neticede çalışan evine ekmek götürüyor. Bence bu vebalin altına kimse girmesin. Halk dilinde torpil dedikleri bu olayı “Öncekiler de yapıyordu.” Denmesi çözüm değildir. Devletin kadroları liyakat esasına göre olursa; Kimse kimseye gönül koymaz, devletimizin işleri o işi en iyi yapa bilen insanlarımıza emanet edilir. Çalışmak teşvik edilmiş olur.

            Yeri gelmişken Amerika’da aynı konu ile ilgili bir uygulamadan bahsetmek isterim. Bir politikacı veya bürokrat birini bir işe yerleştiriyorsa “Referans” olarak imzasını alıyorlarmış. İşe alınan kimse; Yolsuzluk yaparsa veya işi ile ilgili bir suç işlerse referans olan kimseyi de yargılıyorlarmış.

            Eski bir siyasi insanımızla röportajım sırasında en az 5000 kişiyi işe aldırdığını söylerken övünüyordu. Aynı konu ile ilgili bir işçi insanımızla sohbetimde ise; “ Adam bulamadım. O şahsa ulaşamadım.” Demesi rekabet ortamının o zamanlarda da olduğunu göstermektedir.

            Oysa “Er Meydanı” bizim ta Orta Asya’dan beridir kültürümüzün çekirdeğini oluşturur. Kimseyi itham etmiyorum. Hiçbir partiyi suçlamıyorum, ama biz ne ara böyle olduk, demekten kendimi alamıyorum.

             Seçimler yaklaşırken en önemli konulardan biri de siyasetçinin kendi türbinlerine oynamasıdır. Bu durum küskünlükleri derinleştirir. Bakın Demokrat Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi hâlâ unutulamadı. Hatta 12 Eylül öncesindeki sağ-sol olaylarından bile derin çizgiler olduğunu görmekteyiz.

            Yöremiz Tarih ve Kültür araştırmalarımda Chp-Dp dönemine ait bir çok anı derledik.

            Yakın çevremde bir köy kahvesine dostlarımı ziyarete gitmiştim. Herkesin yüzü kırk karıştı. Siyasi bir tartışmayı henüz bitirmişler ve belli ki birbirlerini kırmışlardı. Orada bulunan bir arkadaş kısaca tartışmanın konusunu söyleyip benim de fikrimi sormuştu. Zira aynı siyasi fikirlere sahiptik.

            Arkadaşlar size kendi ailemin yapısıyla cevap vermek isterim. Biz beşkardeşiz. Bunlardan ikisi AKP’li, birisi CHP’li, ben ve ablam MHP’li yiz. Hiçbir kardeşimde vaz geçmem.

            Sizlerde benim gibisiniz. Anlaştıklarınız konularda konuşun. Köyün, köylünün bir sıkıntısı varsa, çözümü varsa herkes kendi partisinin adaylarına söylesin ki, vekiller aynı sorun üzerine iktidar-muhalefet demeden beraber kardeşçe çalışsınlar.

            Gelelim sizlere, seçim bittikten sonra siyasileri pek fazla göremezsiniz ama her gün birlikte yaşadığınız insanlarla hayatı karşılayacaksınız.

            Dikkat ettim. Taraflı konuşsaydım o insanların yüzü düzelmezdi. Oysa oradaki herkes benim kardeşim, Milletimdir. Yaklaşımın önemine dikkatinizi çeker, saygılar sunarım.

           

Geçmişten günümüze Nevşehir fotoğrafları

Eski Hükümet binası Dedeoğlu Arşivi.

Belediye de bir ziyaret sırasında. Dedeoğlu arşivi.

1930’lu yıllar. Bir okul anısı. Dedeoğlu arşivi.

Celal Bayar Nevşehir’de Dedeoğlu arşivi

Celal Bayar Nevşehir’de Dedeoğlu arşivi

Bir bayramda halk ve öğrenciler selamlanırken. 1950’li yıllar. Dedeoğlu arşivi.

Kapalı salon toplantısı. 1950’li yıllar. Dedeoğlu arşivi.