Su olduğunda orman yaşamak için zemin buluyor. Tabi ki bu tek boyut bir oluşum değildir. Ormanlar kendi suyundan fazla su da üretebiliyorlar. Milyonlarca yıllardan beridir dünyamızda ormanlar nasıl yetişti, nasıl kayboldu, elbette ki bunlara da bakmak lazımdır.

            Yöremiz sedir ormanlarıyla doluymuş. Seyyahlar Anadolu’dan, Kudüs’e giderken bu coğrafyaların ormanlarla kaplı olduğunu yazmaktadırlar.

            Avrupa’da Alp ormanlarının meşhur veba salgını neticesinde ıssız kalan coğrafyada geliştiğini yazarlar.

            Yöremizin orman varlığı varken de ıssız bir bölgeymiş. Bir deyişle nüfus azmış.

            Yağmur ormanlarına bakıyoruz. Yerleşim alanları yok gibi duruyor. Bu durum Brezilya’da da, Borneo’da da değişmiyor. Türkiye’de orman bölgeleri yerleşime ve turizme açılmaya çalışılıyor. Ormanlar arasında kalmış madenlerin çıkartılmaya çalışılması ormanlara zarar vermektedir. Dünyada ormana daha saygılı olan toplumların orman varlıkları bulunmaktadır. Ormanı ranta kurban etmek isteyen toplumlarda ise orman varlığı azalıp durmaktadır.

            Yaşadığımız günler itibarıyla “Küresel ısınmanın “ Ayak sesleri her geçen gün daha sesli gelmeye başlamadı mı? Zaten küresel ısınma gelirken Tatlı su kaynaklarının yok olma tehdidini de beraberinde getirecektir. Bu vahim durum insan medeniyeti için açık bir tehdittir. Doğa dengesini sağlayacaktır. Bundan hiç şüphem yok. Yok ama bu süreçler yaşanırken ne canlar yanacaktır. Dünya devletleri bu konu ile samimi olarak çalıştığına da inanmıyorum. Eğer bir tehdit varsa benim bildiğim gelmeden önlemlerin alınmasıdır.

            Konola virüsünün yayılması insanları nasıl korkuttu, bu günlerde bunu hep beraber yaşıyoruz. Küresel ısınmada bu olayın kaç katı yaşanacak belli değil. Yoksa o olayları da yaşayarak mı öğreneceğiz. Yoksa günümüzde israf ettiğimiz, kirlettiğimiz içme suyunu nasıl bulacağız? Üstelik bu argümanlardan sadece biridir. Orman varlığımız ise aynı zamanda su tedarikçisidir.

            Dünyanın yapı itibarıyla, 300-400 yıl insan eli değmese, bir orman gezegeni olacağını belgeseller anlatmaktadır. Sera etkisi yapan gazlar yok olurken oksijen miktarı artacak, küresel ısınma ötelenirken yer altı tatlı su rezervleri kendine gelecek. İnsanlar ve onun toplulukları doğayla barışık yaşarsa yaşayacaktır. Bilmem kaç milyon ton atık gazları atmosfere salmakla, suları kirletmekle, toprağı bozmakla kimse bir tarafa varamaz. Zira doğa bildiğini okur. İnsan mı? Umurunda bile değildir. Doğa hakkındaki şu vecizeyi unutmamaya çalışalım. “ Dünya insanlara ait değildir. Bilakis, insanlar dünyaya aittir.”

ÜLKEMİZİN ORMAN VARLIĞI

            Ülkemizde 8.856.457 Hektar verimli, 11.342.839 Hektar verimsiz orman olduğu kayıtlardadır. Toplamı; 20,7 milyon hektar orman olduğu söylenmektedir. (Orman Bakanlığı arşivleri)

            Türkiye’de kişi başına düşen orman (65 Milyon insan hesabıyla) 0,31 hektardır. Dünya ortalamalarında ise bu oran; 1,2 hektardır. Başka devletlere bir bakalım. ABD; 1,3 Hektar, Avustralya; 2,0 Hektar, Kanada’da ise bu oran; 18,7 dir. (Birler 1995)

            Ormanın ülke dağılımında da dengesizlikler hâkimdir.  Orta Anadolu uçsuz bucaksız bozkırlara sahiptir. Orman varlığı ise azdır. Güneydoğu Anadolu’da orman varlığı yok denecek kadardır. (% 1,6) Karadeniz’in yağmurları bol olduğu için orman varlığı ortalamaları oldukça yüksektir.(% 19,3)…

            Bunun yanında ormanlarımızın her geçen gün; Yangınlarla, yağmalarla ve yukardaki belirttiğimiz nedenlerden dolayı devamlı azaldığını üzülerek izliyoruz.

FİDAN DİKMEK, TOHUM EKMEK.

            Efendim, bu işin fiziki yapısına bir bakalım. Fidanla o fidanın habitatına bakalım. Çarşıdan aldığımız fidanları; satıcıları bağ makaslarıyla bir güzel tıraş ediyorlar. En önemlisi fidanın kazık kökünü de tıraşlıyorlar. Fide çukurunu fazla deşmemek adına yapılıyor bunlar. Oysa bu fidan ağaç olduğunda kökü çok derinlere ineceğine sığ kalıyor. Bu sayede de ağacın büyümesi yavaşlıyor ömrü kısa oluyor. Arazide bilmeyenler çam fidanı nı dikerken kazık kökünü büküyorlar. Bu konuda tüplü fidanların daha sağlıklı olduğu anlaşılmaktadır.

            Günümüzde tohum ekmenin daha yararlı olacağı anlaşılmıştır. Tohum fidan olurken kökü özgürce büyümektedir. Bu seferde susuzluk, tohuma zarar veren fauna ve sıcak günlerde ufacık yetişen fidancığın yüzey sıcaklığı ile kavrulması söz konusu olmaktadır.

            Elimize bir fidan veya ağaç çekirdeği (Tohumu) alıp araziye çıkalım. Yanımıza ekipmanın yanında bir de toprak yüzeyini ölçmek için derece alalım. Fidanı dikeceğimiz yerin toprak yüzey sıcaklığını öğle sıcağında ölçelim. 55-60’C, belki de daha fazla çıkacaktır. Bu konunun da hesap edilmesi gerekir.

            Fidanı dikerken tabanın otunu çöpünü de temizlemeyi hiç ihmal etmeyiz. Bu aslında bir hatadır. Yüksek ısıya karşı, fidanın savunma bariyerini zayıflatmaktadır. Ayrıca bu ısı topraktaki neminde buharlaşmasına neden olacaktır.

            Yöremiz üzüm bağlarının başarısından belki de en önemlisi toprağın hışırlı olmasıdır. Bunu bir düşünelim. Beyaz rengi güneş ışığının yansımasını sağlar. Yağmur mevsimlerinde gelen suları aynı bir sünger gibi emip, susuz mevsimlerde köklerin kolay su bulmasını sağlar. Ayrıca yumuşak bir dokuya sahip olduğu için suyun emilimini sağlarken, istilacı tür bitkilerin yaşamasına imkân tanımız. Üzümün su bulma becerisi de cabasıdır. Zira kökleri 50 metrelere kadar inmektedir. Modern üzüm bağları bu esasa göre çalışmaktadır. Aynı orman da ağaçların bir birlerini korudukları gibi üzüm çubukları birbirlerini korumaktadır.

            Bu durumu ağaçsız bir araziye dikeceğimiz fidanlarla karşılaştıralım. Toprakta su miktarı olsa bile fidan bunu nasıl kullanacak, yüzey sıcaklığı sulanan fidanların suyunun daha çabuk buharlaşmasına neden olacaktır. Yüzey sıcaklığını elimine etmek için fidanların altına anız (Ot-çöp) serilse bu seferde yangın riski oluşmaktadır. Bu riskleri en aza indirmek için farklı yöntemler kullanıla bileceğine inanmaktayım. Civarda bulunan taşlar, saylaklar ve diğer malzemelerle fidanın altına örtü yapılırsa; Fidanı yüksek sıcaklıktan korumakla kalmayacak, suyun buharlaşmasını yavaşlatacak, fidanın hemen dibinde biten yabanı otların gelişip çoğalmasına mani olacaktır.

            Fidanı dikeceğimiz yere çukuru normalden biraz fazla eşmek, açılan bu çukura civardaki anızları tırmıklayarak çukura doldurmak, varsa organik atık olan her şeyle bunu yapmak fidana hatırı sayılır bir avantaj sağlamaktadır. Organik atıklar ki, buna ağaç parçaları dâhil suyu sünger gibi emip bünyesinde uzunca tutarlar sıcak günlerde fidan bu suyu kullanır. Eğer fidan sulanacaksa aynı anız parçacıkları sulanan suyu hemen bünyesine hapsetmektedir. Toprak altındaki organik yapılar çürüyüp işlevsiz kaldığında doğal gübre olarak fidan yine yararlanır.

            Anızları çukurlara tırmıklamanın bir faydası da, önündeki yılda çıkacak yabani bitki oranını azaltmaktadır.

            Kendi bahçemde bu olayı devamlı değerlendirdim ve çok yararını gördüm. Anızları, gazelleri gömmekle kalmadım. Organik atıklar için keli şeklinde sıra vardı çukur eşip, atıkları buralara gömdüm ve toprakla örttüm. Bu sayede toprak ertesi yıl gayet yumuşak ve gübreliydi.

TOHUM EKMEKTE VE FİDAN YETİŞTİRMEKTE CANLI ÖRNEKLER

            Birkaç yaşanmış güzel örnek insanlarımın ağaç yetiştirmek için ufuklarını açacağına inanmaktayım. Zira reel hayatın uygulanabilirliği daha uygundur. Bilgi kıymetlidir lâkin serbest hayatta uygulana bilirliği daha kıymetli olacağına inanıyorum. Zira dünyamıza bir uygulama atölyesi gözüyle bakmamız medeniyetimizi geliştirecektir. Doğayı aynı bir kitap gibi okumamıza yardımcı olacaktır. Bu durum ekonomik gelişim olduğu kadar insanımın fikir gücünün artmasını da sağlamak açısından önemlidir.

            Yaşlı bir emekli öğretmenle sohbet ediyoruz. Kayseri’nin bilmem hangi köyüne tayini çıkmış. Öğretmenimiz aynı zamanda bir toprak insanı, bunu bilgi ve öğretimle de oldukça geliştirmişti. Doğayı okuya bilme terimini ilk bu öğretmenimden duymuştum. Kendisi de bir köylü olan bu büyüğümüz hemen köylülerle kaynaşmış, nasıl daha fazla faydalı ola bileceğimin planlarını kurmuştu bile…

            “ Köyün girişindeki çeşmenin peyzajından başlamak istedim. Koyun sürülerinin sulandığı yalaklardan çıkan sular uzun bir düzlük geçerek, oldukça fazla sinek üreterek, kaybolup gidiyor. Sordum, suyun aktığı ark yola aitmiş. Toprağa baktım yumuşak ve verimliydi. Tam istediğim gibi… Yol boyu, karnımızı geçecek şekilde( En az 1,5 Metre) çukurlar eştik. Köylüler gübre getirdi. Toprakla karıştırıp bu çukurlara doldurduk. Yol boyu kavak ağacı diktik. Köylülerle kayısı ağaçlarını da aynı şekilde diktik. Tayinim çıkıp da o köyden gittiğimde kavaklar çoktan kendini kurtarmıştı. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam.”

            Bana matematiği sevdiren kıymetli hocam Sayın Mustafa Kır derslerinden arta kalan zamanlarda öğrencilerle çam tohumundan çam yetiştiriyordu. Bunu çocuklara öğretmek, ağacı sevdirmek için yapıyordu. Sonra da okulun doğu bahçesine dikmeyi planlıyordu.  Yaptı da. Ha sonra bu fidanları çok seven zamanın Milli Eğitim yetkilisi tarafından başka bir yere dikilmek üzere almasına hocam gerçekten üzülmüştü. Çam tohumlarından çam ağacını bu gün de yetiştire biliriz. Eğitimin uygulamaya daha çok ehemmiyet verilen günümüzde neden olmasın.

            Yacouba Sawadogo, Afrika'nın sıra dışı kişiliklerinden biri. Bilim adamlarının ve çevre kuruluşlarının bile çaresiz kaldığı çevre sorunlarına geleneksel yöntemlerle çözüm üretmeyi başaran bir kahraman.

            ihtiyar çiftçi, Burkino Faso'nun kuzeyindeki tarım arazilerinde uzun süredir devam eden çölleşmeyi durdurabilen kişi olarak biliniyor.

            Yacouba'nın kullandığı teknikler oldukça eski ve garipti; bu yüzden bölgedeki çiftçiler tarafından alay konusu oldu.

Fakat yıllar içinde fark edildi ki, Yacouba'nın inatla uyguladığı teknikler, ormanı yeniden var etmeyi, toprağı yeniden zenginleştirmeyi başarmıştı. Yacouba tek başına çölü durdurmuştu.

            Yöntemi ise oldukça basitti. Eski Afrika tarım pratiği olan "Zai" tekniğine göre, önce sertleşmiş zemine büyük bir çukur açılıyor, sonra içine bitki artıkları ve gübreden oluşan bir karışım yerleştiriyordu.

İçine ise bölge şartlarına uygun, dayanıklı ağaç türlerinin tohumlarını koyuyordu. Yağmurlu mevsimlerde suyu emen ve muhafaza eden organik yapı, kurak dönemlerde bitki için gereken nem ve besini sağlıyordu.

Zai tekniğine göre, zeminin 'kurak mevsimde' hazırlanması gerekiyordu. Ki bu da, bölgede uygulanan tekniğin tam tersiydi. Hiç kimse inanmasa da, o inatla çalışmayı sürdürdü.

20 yıl içinde kuraklıktan zarar görmüş 120 dönümlük kurak araziyi, 60 ayrı tür ağaçtan oluşan yeşil bir alana dönüştürmeyi başardı. Bir adamın tek başına yarattığı bu mucize bilim adamlarını da şaşırtmıştı.

Bu durum uluslararası kuruluşları da harekete geçirdi. Mark Dodd imzalı bir belgesele de konu olan Yacouba ise, ziyaretçilere kendi özel tekniklerini öğretmeyi sürdürüyor!

            Nevşehir’de mahalle aralarında boş kalan arsalara “Küllük” denirdi. Çocuklar için bir oyun alanı olsa da, büyüdüğüm mahallede eğiminden dolayı bolca düşüp yaralandığımız, rüzgârda toz rezervi, kendini bilmezlerin çöp döküp, sinek nüfusunun artırıldığı yerlerdi. Çocuklar için uçurtma uçurulması, kâğıt uçak uçurulması için de oldukça uygundu. Birkaç kez teşebbüs ettik ağaç yetiştiremedik.  Sonunda bu konuyu sokaktaki çocuklarla konuşmaya karar verdik ve durumu bunlara açtım. Meyvesi olmayan fidanlar bulup getirdik. Her bir fidanı bir çocuğa verdik. “Bu ağaç olduğu zaman da senindir.” Dendi. Herkesin fidanını dikerken; Fidana nasıl bakılacağı, nasıl ekileceği konusunda bilgilerle süsledik. Çocuklar büyüyene kadar ağaçlar kendini kurtarır diye düşünüyordum. Öyle de oldu. Çocuk kavgalarına birkaç fidan kırılsa da büyümeye başlamışlardı.  İnanmazsınız sonradan bu ağaçlara incirde eklendi. Hep birlikte Nevşehir’in tarihi dokusuyla beraber bertaraf olup, tarihe gömüldüler.

            Ağaç tohumlarının balçıkla top haline getirilip gölgelerde kurutulması sonunda mevsim fark etmeden tohum ekimi de yapa biliriz. Zararlılar yani; hayvanlar, böcekler ve mantar cinse zararlılar bu küreye ulaşamamaktadırlar. Yağmurlarla ıslanan tohumlu kürelerin balçıkları eridiği vakit tohumun dünyaya merhaba demesi söz konusudur. Tutma şanşı öteki ekimlere nazaran daha yüksektir. Balçık kürelere hangi ağacın tohumunu ektiğimiz bilinecek, o tohumun kaç santim olacağını bilip, uygulamamız yetecektir. Kral ağacı, akasya, alıç, yaban gülü, cehri, karamuk çalısı gibi ağaç ve çalıların yanı sıra çam gibi ağaçları da değerlendire biliriz. Sarı kantaron, lavanta, kapari, kabak çekirdeği gibi daha nice bitkilerde uygulaya biliriz. Hani aklıma okullar geliyor. Alın size hayatın içinden bir eğitim. Bir uygulama, bir etkinlik. Bu etkinlikleri yaparken de; Çevrecilik, fauna, flora, endemik ve kıymeti, birey olarak neler yapa biliriz, toplum olarak neler yapa biliriz konuları uzmanlar tarafından çocuklara anlatılma imkanına kavuşulur.

Bu örnekleri daha da fazla çoğalta biliriz. Önemli olan başlamaktır. “Kıyameti gördüğünde bile fidan dik” Sözü Sevgili peygamberimizindir. Ağaçlar sırlarla doludur, güzelliklerle doludur. Allah nasip ederse sizlere tanıtmaya devam edeceğim. Önce düşünüp politikalar geliştirilmesi, sonra uygulanması gerekir diye düşünüyorum. Lâkin önce bilgi dağarcığımızı bu konuda geliştirmek lazımdır. Hayata dair bir etkinlik, bir güzellik olarak düşünülmesi iyi olacaktır.

BAHÇEDE DANABURNU İLE MÜCADELEM.

            Bahçelerde bu böceğin zarar veremeyeceği hemen hemen hiçbir bitki ve ağaç yoktur. Ağaçların ve bitkilerin köklerini aynı bir kunduz gibi yemek suretiyle yer, kopartır ve kurutu verir. Sıcak yaz günlerinde gündüz toprağın altında veya serin yerlerde, akşam olduğunda da toprak üstünde gelişimini tamamlayana kadar yaşar. Üstelik bu hal böceğin larva halidir.

            Danaburnu larvalarının doğal düşmanları tavuklar ve kuşlardır. Onlar için büyükçe bir et parçası ve protein deposudur. Üstelik doyurucudur. Larvalar ise bir saklanma uzmanıdır. Bahçelere genellikle hayvan gübreleri ile bahçelere bağlara yayılırlar.  

            Bu işi bilen atalarımız; Badem gibi ağaçlar dikerken, hem tohumdan hem de acı bademi ekme yolundan gitmişlerdir. Sonra aşı yapmak suretiyle tatlı bademe çeviri verirlermiş. Acı bademin kökü de acı ve zehirli olduğundan bu gibi zararlılardan muaf tutmayı bilmişlerdir.

            Bahçemde de böyle bir olay yaşamıştım. Küçük olduğu için çapalanmış, çiçeklerle, zerzevatlarla ekili idi.  Ahır gübresi döktüğüm için aynı dertle karşılaşmıştım. Ziraat dükkânlarına, bilenlere sordum. İşimin gayet zor olduğunu anladım. Lâkin ben insanım o faunaya ait bir böcek, düşündüm, danaburnunun habitatını ve yaşayış şeklini okudum. Sonunda şöyle bir politika geliştirdim. Toprağı suladım. Kepekle toz şekerini karıştırıp suladığım yere saçaladım. Üzerini de ot parçalarıyla kapattım.

            Bundan sonra yaptığım sadece olmadık zamanda, öğleyin ve ya öğlenden sonra toprağı serin ve gölge sağlayan kuru otları alıverdim. Ne göreyim, en az 3-5 adet danaburnu larvası… Başarıyı görmüştüm. Böylelikle tüm bahçeyi temizlemiş oldum.

            Birçok vatandaşımın özleri, bahçeleri ve bağ evleri var. Buralara gübre verirken fermente olmasına dikkat edilmesi gerekir. Gübreler yığınla doğal olarak fermente olsa bile bu böcekler serinlere kaçmayı ve kurtulmayı beceriyorlar. Bunun için bahçeye gelen ahır gübreleri sulanıp, naylonla veya toprakla kapatılıp fermente edilecek olsa yine böyle sıkıntılarla karşılaşılmayacağını bilmek gerekir.

            Yeri gelmişken, bahçelerde baş gelemediğiniz diken, yabani ot özellikle canavar otu (Yöremizde patlıcan otu olarak bilinir) gibi istilacı türlerle de aynı şekilde mücadele edilir. Mayıs sonunda veya Haziran başında bu gibi istilacı türlerin bulunduğu ve baş gelemediğimiz noktaları sularız, üzerine naylon örtü örtüp hava almasını önleriz. Bu sayede, örtünün altında ne bir ot kalır ne tohumu kalır. Yedi sülalesi kendi başına biter gider.

            Bir ağaç, bir fidan iyiliğe bir adımdır. Fidan dikmesek te bir tohum belki bir gelecek demektir. Bir kuşun sebeplenmesi, bir böceğin yaşam alanı bulması dünyamızı renklendirecektir. Eskiden ormanlarla kaplı olan yöremiz sonradan ağaçsız kaldı. Torunlarımız ve nesilleri bizleri suçlamaması için her yer koruluk, ormanlık ola bilir. Saygı ve sıhhatlerle…