Kar yağışı bir nebze olsun durmuştu

Arkadaşlarını ziyaret için geldiği, iki gündür kaldığı bu köyden artık gitmek istiyordu.

Hava da biraz açmıştı

Günlerce kendini gizlemiş olan güneş az da olsa da ışıklarını dünyaya ulaştırıyordu…

Arkadaşları;

‘Bu havaya aldanma Ziya, bir gün daha kal, hava yarın daha da güzel olabilir’ diye ısrar etmişler ama o kabul etmemiş, ‘Köyüm fazla uzak değil ki, sadece iki saatlik yol’ diyerek gitmek istediğini belirtmişti.

Arkadaşları ile vedalaştı, öğleye yakın yola çıktı

‘Saat iki, iki buçuk civarında köyde olurum’ diye düşünüyordu. Yarım saat gittikten sonra hava kapanmaya, hafif hafif kar yağmaya başladı.

Bir de ayaz çıkmıştı, paltosuna sıkı sıkı sarıldı, ‘Geri mi dönsem?’ diye aklından geçirdi. Hayır, artık dönemezdi, dişini sıkmalıydı, bir saat sonra köyde olurdu.

Kar hızını artırıyor, yavaş yavaş tipiye dönüşüyordu

Kar tanecikleri yüzüne bir kırbaç gibi vuruyordu adeta, kafasını eğmiş, tipiden korunmaya çalışıyor, bir taraftan yolu kaybetmemeye uğraşıyordu.

‘Allah korusun yolu bir kaybedersem, kim bilir nerelere giderim?’ diye korkuyor, üşüyor, soğuk içine işliyordu sanki.

‘Ah Ziya Efendi ah! Hiç söz dinlemezsin ki, köyde bir gün daha kalsan iyi olmaz mıydı?’ diye düşünmekten kendini alamıyordu.

Tipi şiddetini artırıyor, kar zerreleri yüzünü dövüyordu adeta.

Önünü görmeye, yolunu kaybetmemeye çalışıyordu

Tüm cabasına rağmen üşüyordu. Sakin olmalı, asla durmamalıydı, gerisini düşünmek bile istemiyordu.

Ne pahasına olursa olsun yürümeliydi

Birden gözünün önüne evi geldi, kapıyı çaldı, hanımı gülümsüyor, ‘Hoş geldin Ziya’ diyordu… İki yaşındaki kızı, ‘Baba gelmiş’ diye sağa sola yalpalayarak koşuyordu.

Evin içi çok sıcaktı, hemen uyumak istiyordu

Tipi şiddetini artırıyor, hava donuyordu adeta. Durmuyor, yürüyor, yürümekten çok sürünüyordu adeta.

Tekrar kendini evin içinde gördü; ev sıcacıktı, hemen yatmak istiyordu

Hanımına; ‘Ben biraz uzanacağım, sen çayı koy, çay demlenince beni uyandır, hemen uyanırım’ diyordu.

Gözleri kapanıyor, açılmıyor, tipi vuruyor, ‘Yolu kaybetmek, kurtlara yem olmaktır’ diye düşünüyor, yürüyor, yürümeye çalışıyordu.

Tekrar evdeydi

‘Ben şöyle bir uzanayım, bir saat, bir buçuk saat, sonra beni uyandırın, çayı birlikte içelim, olmaz mı?’

Hanımı ‘Tamam’ diyordu

Kendini bıraktı

Aradan üç ay geçmiş, karlar erimeye başlamıştı. Köye yarım saat mesafede bir erkek cesedi bulunmuştu.

Bu, üç ay önce kaybolan Ziya Efendi’den başkası değildi

Ceset yolun sadece 2 metre dışında idi, yanında 2 yaşındaki kızına aldığı oyuncak bebek duruyordu.