Açıklama: C:Usersimac3Desktopimages.jpg

Türkiye’de yazmak veya yazar olmak zor olmasa gerek. Bir defa ne yazayım diye endişeye mahal yok. Yazacak o kadar konu, okadır gündem var ki birini önceleyip yazabilirsin.

Yazar olduğumdan değil de bazı arkadaşların isteği ile bazı sitelerde yazmaya çalışıyorum.

Bu gün bilgisayarımın başına oturdum ne yazayım diye düşündüm. Birbirinden önemli o kadar gündem var ki!  


A- Cumhurbaşkanının Mayıs ayı içinde baş döndüren; Rusya, Hindistan, Çin, ABD, Kuveyt ve Belçika seyahatlarını mı?

B- Borsanın tüm zamanların rekorunu kırarak 98,5 olduğunu mu?

C- Hukuken bağımsız olan Cumhurbaşkanının kurucusu olduğu Ak-Parti’nin başına Genel Başkan seçildiğini mi?

D- Başbakan Binali Yıldırım’ın Genel Başkan Vekili ve Grup başkanı olduğunu mu?

E- Ak-Parti MKYK, PM ve muhtemel kabine değişikliğini mi?

F- 15 Temmuz çatı davası diye nitelendirilen 221 sanıklı davasını mı?

G- Manchester /İngiltere’de 22 kişinin ölümü 59 kişinin yaralanmasına sebep olan terör olayını mı?

H- Cuma akşamı sahura kalkıp, Cumartesi oruçlu olacağımız on bir ayın sultanı Ramazan hakkında mı? 

I- Yoksa görüldüğün de İslam ve Müslümanın hatırlandığı kalp krizi sonucu Hakkın rahmetine kavuşan Mehmet Akif Emre’yi yazmak…

Daima gündemimizde olan en mutlak hakikat ölümü tekraren bize hatırlatan Akif Emre kardeşimi yazmaya karar verdim. Aynı zamanda arkadaşlarının kaleminden alıntılar yaptım.

Kalem tutmaya başladığım ilk günden beri kendini takip ederim. Yüz yüze hiç görüşmedim. Hatta yakından bile görmedim. Gördüysem de bilmiyorum. Zira İstanbul’da bulunduğum yıllarda birçok ortak buluşma yerlerimizin olduğuna inanıyorum. Mutlaka aynı mekânı paylaşmış olabilirim. Ama görmedim ve görüşmedim.

Ne far keder ki, insan birini görmese de sevemez mi? Elbette sever. Birçoğumuz görmediğimiz halde eserleriyle, yaptıkları ve söyledikleriyle birçok kişiyi sevmiyor muyuz? Tıpkı öyle bir şey. Ben de Akif’i öyle sevenlerdenim.

Onu her gördüğümde bana hep güzelleri ve güzellikleri hatırlatır. Bu bile onu sevmem kâfi değil midir?

Bana küçümsenmeyecek katkı da sağlamıştır. Bir ara çıkışından itibaren çok emeğimin geçtiği İlkadım Dergisinde Dış politika üzerine yazıyordum. O dönemde yazdıklarından çok istifade ettim. Özellikle Afganistan, Mora/Filipinler, Filistin, Açe Sumatra/Endonezya gibi bölgelerden birçok haberi o ve onun gibi yazarlardan öğrendim.

Akif Emre, bir zamanların 90-100 bin tirajlı İslam Dergisi, Milli Gazete, Yeni Devir, Yeni Şafak vs. gibi dergi ve gazetelerde Müslümanlar hakkında yazdıklarıyla mazlum ve müstezafların sesi olmaya çalıştı. O, dünyanın muhtelif bölgelerinde mazlumların nasıl baskı ve zulüm altında yaşadıklarından, nasıl haksızlıklara maruz kaldıklarından bizleri haberdar etti. Tüm inanları; ‘bir binanın tuğlaları’, ‘bir tarağın dişleri’, ‘bir bedenin uzuvları’ gibi olduğunu hatırlattı durdu. Bu duygu ve düşüncenin hamisi ve hamalı olarak bu dünyadan göçtü.

Gıyaben tanıyıp sevdiğim kardeşim Akif’e Allah’tan rahmet diliyorum. Her şeyi en iyisiyle bilen rabbim seni Cennet nimetleriyle ödüllendirsin.

Ahmet BELADA
[email protected]
 
ARKADAŞLARININ KALEMİNDEN AKİF EMRE

ARİF ALTUNBAŞ: Akif düşünen, yazan, ekmek parasını kalemiyle kazanan yazar ve düşünür olarak hep dik durarak yaşadı. Üç kuruşluk dünya ve dünyalıklar karşısında eğilip bükülmedi. Bizim kuşaktan böyle okuyan, kültürlü, donanımlı, düşünen insan maalesef azdır. Akif’te o azlardan biridir. Yeni Şafak Gazetesi'nin çıkarılmasında büyük emeği olan, binlerce makalesi ve yazılarıyla hep bir klas duruş sergileyen ve o duruşun adamı olan adam gibi bir adamdır.
Ve yıllar yılları kovaladı. 60 yaşında iken her zamanki haliyle sessiz sedasız aramızdan ayrıldı ve Rabbine yürüdü. Ölümü de hayatı gibi sessizce, umulmadık bir anda aniden çıka geldi. Her ölüm erken gelen bir acıdır. Onun ki de öyle oldu.

İBRAHİM KARAGÜL: Üzerimde çok emeği var Akif Emre'nin. Hem mesleki olarak hem de düşünce dünyamın şekillenmesi açısından. Coğrafyanın neresinde bir olay olsa, o tarafa yönelsek Akif Emre'nin izlerini görüyorduk. Mora’da barış görüşmeleri olur, Akif Emre'nin daha önce Selamet Haşimi ile yaptığı söyleşi çıkardı karşımıza. Ne zaman İslam şehirlerine yönelsek Akif Emre'nin yazıları, seyahat notları, belgeselleri, izleri çıkardı karşımıza. Endülüs, Bosna, Kudüs onunla gelirdi aklımıza. Entelektüel dünyamızda, düşünce dünyamızda bir duruş ekseniydi.
Onu hep Bahattin Abi (Yıldız) ile birlikte düşünürdüm. Birbirlerine çok benzerler, çok değer verirlerdi. Bahattin Abi, bir ömrü mücadele ile geçmiş o dava adamı, hayatını coğrafyanın her yerine dağıttıktan sonra Afganistan'da şüpheli bir uçak kazasında tamamlamıştı.
Akif Emre de onun gibi, bütün ters rüzgârlara, popüler eğilimlere, çıkar hesaplarına aldırmadan onuruyla, kişiliğiyle, mertliğiyle gitti bu dünyadan. İkisi de kimseye el açmadı. Biri inşaatlarda ziftçilik yaparak ayakta durdu, diğeri mütevazı hayata tutundu, birçok şeye tenezzül etmedi.
Onu da Bahattin Abi'nin yanına uğurladık.
Biz insanlar, yaptığımız her şeyde bir eksiklik bırakırız. Sevgimizde de, dostluğumuzda da, vefamızda da. Belki onun da etmediği, söylemediği, gizli tuttuğu sitemleri vardı. Hepsini toplayıp gitti işte.
Allah rahmet eylesin. Eşine, çocuklarına, dostlarına sabır versin. "AKİF EMRE'Yİ İYİ BİLİRDİK"

ŞAİR İBRAHİM TENEKECİ: Daima dünyanın uzağında durdu. İmkânların ve fırsatların dışında yaşadı. “Kanaat, izzetin cevheridir.”
Tanışalı yirmi yıl olmuş. Dönüp bakıyorum: Yirmi yıl boyunca bizi üzmeyen, öldürmeyen kaldı mı? Akif ağabeyin derin ve engin yüreği belli ki daha fazla dayanamamış. Son fotoğraflarından biri masamın üstünde. Derdi ve davası olan bir insanın siması. Cihan Aktaş'ın kitabının ismiyle söyleyelim: Acı Çekmiş Yüzünde.
Hep alan, hiç vermeyen insanların arasında yaşıyoruz. Onların çağındayız. Akif Emre, evvela güven veriyordu.
Vefatıyla birlikte bir kez daha anladık. Makul olursan, makbul olursun. "MAKUL VE MAKBUL OLANDI AKİF EMRE"
KEMAL ÖZTÜRK:
Kuytuda kalmış bilgeydi.
Gölgede bırakılmış bir aydındı.
Önü kesilmiş, kenarda tutulmuş bir dava adamıydı.
Öyle de öldü.
Eski güzel günlerin ölümü gibi, sarstı beni.
Onu, içindeki dert öldürdü.
O derdi şöyle tarif etti geçen haftaki yazısında:
“Elimizi uzattığımız her şey çürüyor. Belki de dokunduğumuz için biz çürütmekteyiz. Gördüklerimiz kirleniyor. Baktıklarımız bizi kirletiyor, içimizi…
İşittiklerimizden dolayı, bildiklerimizden dolayı acı çekmeye başlıyoruz. Birebir şahit olamasak bile... Acı çekmeye icbar ediliyoruz sanki ya anlatılanlar gerçek olduğu için yahut gerçek yerine sahte gerçekler ikame edildiği için. Bu denli yozlaşma, çürümeye mahkûm olmak duygusu bizatihi insanın içini kemiren bir şey. Sadece insan teki olarak her birimiz değil toplum da içten içe çürüyor.” "KENARDA BIRAKILMIŞ BİR DAVA ADAMI" (18 Mayıs 2017)

AHMET KEKEÇ: Müdavimi olduğumuz mekânlarda değil, daha çok yayınevi ve dergi bürolarında karşılaşırdık. Her zaman zarifti, her zaman hassastı, her zaman ilgiliydi, her zaman entelektüeldi. Ve her zaman vicdanlı...
Bir insan hakkındaki bütün “olumlu nitelemeleri” toplayın, karşısına onun ismini yazın. Akif Emre buydu. "HER ZAMAN VİCDANLI HER ZAMAN ZARİF"

HÜSEYİN ÖZTÜRK: Akif Emre, adının hakkını ödeyen bir isimdi. Mehmet Akif gibiydi. Sözünü eğmeden bükmeden, anlayacaklara söyler, anlaşılmasını da beklemezdi. Kimseden medet ummazdı.
Gönül ve dil sultanı Yunus Emre yürekliydi. Merhamet ve şefkatinin derecesini kendisi de bilmez ve ölçemezdi. Allah rahmetiyle kuşatsın ve ailesine sabırlar ihsan eylesin. "ADININ HAKKINI VEREN BİR ADAMDI"

YUSUF ZİYA CÖMERT:
Nasıl biriydi Akif?
Düzgün bir adamdı.
İstikamet sahibi. İlkeli. Mü’min.
Akif’le ilgili hüsnü şahadetim, (farz-ı muhal) kendim için yapabileceğim şahadetten daha kavidir.
Daima doğru yerde durdu.
Daima doğru bildiğini yaptı.
Müstağni bir adamdı Akif.
Sen onun yaptığını beğenmeyecekmişsin. Beğenmezsen beğenme, oralı olmazdı. Yeter ki yaptığı doğru olsun.
Hiçbir mevsimlik rüzgâra kapılmadı.
İnternette şurada burada haşa, ne figüranlık yaptı ne artistlik ne ucuz yiğitlik!
Birisine yaranmak, birisinin gözüne girmek, harcıâlem bir işin peşine düşmek ona göre değildi.
Şunu da eklemesem olmaz: Ne o devlete yanaştı ne devlet ona.
Sıkıcı bir adam profili mi çizdim? Hayır, sıkıcı değildi.
Onunla birlikteyken bir şeyler öğrenirsiniz.
İyi okurdu. Sorsan, “kim entelektüel” diye belki binlerce kifayetsiz parmak kaldırır.
Akif, zihni dünyaya da açık olan, donanımlı, parmakla gösterilecek bir adamımızdı. "DAİMA DOĞRU YERDE DURDU"

MEHMET OCAKTAN: Akif Emre gerek fikri mücadelesinde gerekse hayatı yaşama ve yorumlama noktasında hiçbir zaman zikzaklar çizmedi, istikametini hiç bozmadı. Bir davası, çağdaş dünyanın zalimliğine karşı hep bir öfkesi vardı. Bütün fikri ve entelektüel faaliyetlerini Türkiye ve dünya Müslümanlarının sorunları istikametinde yoğunlaştırdı.
İslam düşüncesi çerçevesinde şekillendirdiği çalışmalarını yaparken hiçbir zaman dönemsel siyasi rüzgârlara ve makam heveslerine itibar etmedi. Gazetedeki günlük yazılarını bile her zaman fikri bir temele oturtmaya özen gösterdi. Tanış olduğumuz bütün yıllar boyunca O’nu şenlikli bir dünya hayali kurarken değil, fikri anlamda zihnini hep Müslümanların sorunlarına odaklayan biri olarak hatırlıyorum. " ÇAĞDAŞ DÜNYANIN ZALİMLİĞİNE KARŞI ÖFKESİ VARDI"