O, doğmadan ülkesi ‘hasta adam’ ilan edilmişti

Halk bezgin, yılgın, umutsuzdu

Ülke geri kalmış, fakirlik her yerdeydi

Osmanlı İmparatorluğu savaşlardan yenik, yorgun ve özgüvenini kaybederek çıkmıştı.

Böyle bir ortamda Selanik’te dünyaya geldi

O, farklıydı

Ülkesini, milletini çok seviyordu

Rüştiye ve idadide okurken ülke sorunlarını seziyor, daha o yaşta ne yapılması gerektiği üzerine kafa yoruyordu.

Diğer çocuklar gibi kendini oyuna vermiyor, okuyor, anlıyor, düşünüyor, ülkenin içinde bulunduğu durumu kavramaya çalışıyor, sadece kavramakla kalmıyor nedenleri üzerine de kafa yoruyordu.

Tüm bunları tasarlarken hep yalnızdı

Ondan sonra da hep yalnız adam olarak kalacaktı

Mustafa olan ismi, öğretmenlerinin tavsiyesi ile ‘Mustafa Kemal’ oluyordu.

Hiçbir zaman rahatını, menfaatini düşünmedi

Yapılması gereken hiçbir işten kaçmıyor, elinden gelenin fazlasını yapıyor, sorunların üzerine gidiyor, sorumluları kıyasıya eleştiriyordu.

İttihat ve Terakki Partisi’nden medet umdu, bulamadı. Kendisi yeni cemiyet ve çalışma grubu kurdu. Bu cemiyette arkadaşlarını topluyor, anlatıyor, ülkenin içinde bulunduğu durumdan nasıl kurtulacağı ile ilgili fikirlerini açıklıyordu.

Kimileri ondan korkuyor, uzaklaşıyor, başlarının belaya girmesini istemiyordu.

O, yılmıyordu

Mücadeleyi bırakmıyor

Ortaya çıkan her olumsuzluğu inceliyor, üst makamlara rapor üstüne rapor gönderiyordu.

Sadece ondan yakın çevresi ve arkadaşları çekinmiyordu, devlet kademesinde bulunanlarda onu tehlikeli buluyordu.

Tüm bunların sonucu olarak sık sık İstanbul’dan uzaklaştırılıyordu.

Çanakkale savaşında yaptıkları, o anda Osmanlı idarecileri arasında bulunan Alman subayların dikkatini çekmişti.

Savaşın en kritik anlarında yaptığı müdahale, savaşın seyrinin değiştirmiş, müttefiklerin yenilgisini hazırlamıştı.

Hiçbir zaman maceracı yönü olmadı, gerektiği zamanda, gerektiği şeyleri yapıyor, yaptıklarından ise asla ödün vermiyordu.

Bu düşüncelerle samsuna çıktı

Bu düşüncelerle yılgın, bitkin, parasız, pulsuz, geri kalmış, tükenmiş Anadolu insanını ayağa kaldırarak ‘Kurtuluş Savaşı mucizesini’ gerçekleştirdi.

Savaşı kazandık, her şey bitti demiyor, daha fazla çalışıyor, kafasındaki hedeflere yetişmeye gayret ediyordu.

Davaya ihanet eden, ayrılan, farklı kulvarlara geçen arkadaşları bile onun içindeki ateşi söndüremedi…

O ateş, vatan ve millet sevgisiydi…

O ateş, Türk Milletinin benliği, özüydü

O ateş, sönmedi, sönmeyecek, yanmaya devam edecekti…