Korktuğumuz başımıza geldi. Her yıl olduğu gibi anız yangınları tepelerimizi sardı. Zaten iyice kıraçsamış, yağmura hasret, her geçen gün ağacı ve yerel bitkileri azalan, şehrimizi çeviren tepeler birer birer yandı. İtfaiye teşkilatı sağ olsun her yangına koştu ama nereye kadar koşacak. Zira şehrimizi ve yurdumuzu idare edenler bu konuda önleme politikası uygulayamıyorlar. Yasalarımıza göre anız yakmak ceza gerektiren bir suçtur. Hani nerede….

 Demek ki ormanımız olsa çok fazla koruyamayacağız, o da yanacak....

Bu gibi çevre olaylarının çok iyi analizi yapılıp halka anlatılması ve sevdirilmesi gerekir. Bu dâhi yangınların büyük bir kısmın önleyecektir. Civarımızdaki çıkan anız yangınlarının başlama noktaları yerleşim bölgelerine çok yakın olmaları, bilinçsiz ellerin yani insan tarafından çıkartıldığı gerçeğini vurgulamaktadır. Büyük ihtimalle de gençlerin oyun heyecanına kurban gittiği geçmiş yılların tecrübelerinden sabittir.

Anız ve orman yangınlarının çevreye verdiği felaketler tüm boyutlarıyla derslere alındığı gibi Anne-Baba eğitimine de alınması gerekir. Zira kuru otları yakan çocuk kendisine de zarar verir, can kaybı veya yaralanma da yaşana bilir. Verilecek cezalar aileye kesilmesi de caydırıcı etkiler yaratabilir.

Eylül ayı gediği zaman Şehrin kuzeyinde ve çok uzak yerlerde yakılan ekin tarlalarının isleri dökülmektedir. Akşamları yüksekçe yerlerden bakıldığında ise yanan tarlalar görülmektedir. Öyle ki, alevlerin aydınlığının civar köylerin aydınlığının kaç katı olduğunu defalarca görmüşümdür. Meraklıları eski SSK hastanesinin bahçesinden bakabilirler.

Anız yangını hayvanları, böcekleri, kaçamayan kaplumbağaları yakmasının yanında topraktaki mikroorganizmalara da zarar vermektedir. Yani toprağı da yakmaktadır. Bir santimetreküp toprağın en az 400 yılda oluştuğu düşünülürse toprağında insan bedeni gibi olduğu anlaşılacaktır. Yaralanmalar, yanmalar, bünyesindeki canlı dokulara zarar vermeler, zarar veren biz insanlara kuraklık, susuzluk, kıtlık olarak döneceği gerçeği artık kabul edilmelidir.

Geçenlerde Küçük dağ mevkiinde uyuşturucu koklandığına dair bir haber de geçmiştim. Yerlerde bally kutuları ve uyuşturucu olarak kullanılan naylonların çokluğu zaten durumu anlatmaya yetiyordu. Eskiden kır bekçileri vardı. Hırsıza, yaramaza oldukça engel teşkil eder, suçlar oluşmadan engellenirdi. Günümüzde korunacak üzüm bağları, elmalıklar gibi bakımlı yerlerin olmaması nedeniyle bu kadro kaldırılmıştır. Oysa ıssız yerler devamlı risk taşır. Korumanın olduğunu bilen halkım belki de bu güneşli ve manzaralı tepelerde gezinir, spor yapıp, stres atar. Yöneticilerimizin bu bakış açısından da bakmaları yöremize bir canlılık getirebilir.

Küçük Dağ’da Biil (Bu yıl) Nevşehir Belediyesinin çalışmaları yoğun bir şekilde devam etmiştir. Su depoları yapılacağı söylenmektedir. Ayrıca araçların da çıkıp ine bileceği yollarda yapılmaktadır. Anız yangınlarının yayılmasını önleyici unsurlar taşımasının yanı sıra söndürme araçlarının daha pratik bir şekilde dağa ulaşması da kolaylaşmış oldu. Sadece Nevşehir’in panoramik görüntüsü bozuldu gibi dursa da önümüzde yıllarda bitkilerin moloz yığınlarını da örteceğine inanmaktayım. Kafama takılan ufak bir ayrıntı beni rahatsız etmektedir. Moloz yığınlarının yapıları oldukça yumuşak olur. Üstten yolmuş gibi görünse de manevra yapan araçları yutma veya şarampole atma olasılığı oldukça yüksek görünmektedir. Belediyemiz elbette ki bu durumumun da önlemini almıştır ya da alacaktır.

Küçük Dağ’da ağaçların yapısına baktığımızda yerleşimlere yaklaştıkça azaldığını görüyoruz. Küçük kanyona yani tam tepelere ulaştığımızda ağaçların çeşitliliği ve bolluğu dikkat çekmektedir. Meşeler, muşmulalar, iğdeler, yaban gülleri gibi bitkilerin yanında tarla tarımı da yapıldığı gözlenmektedir. Göre Kasabasından Uylu Dağın ın tepelerinden yolu bulunmaktadır. Burada şu konu insanın dikkatini celp etmektedir. Anız yangınlarının genellikle yerleşkelere yakın yerlerde olması ve ne hikmetse yukarlara ulaşamamasıdır.

Ağaç çeşitleri çok da olsa tabanları yanacak anızlarla dolu olması buraları risk altında bulundurmaktadır. Ağaç çeşidinin yanında birçok bitik türleri de barındırmaktadır. Bunların belli bir kısmı ise endemiktir. Bu yüzden bile dağ koruma altına alınabilirdi.

Anız yangını riski taşıyan yerlerden biride Kahveci Dağı ve civarıdır. Dağın eteklerinde ağaçlandırma çalışmaları devam etmekteyken bile birçok anız yangını çıkmıştı. Oysa Kahveci Dağı Anadolu yabani karanfilinin (DianthusAnatolica) çok yoğun olduğu bir bölgedir. Bu çiçek endemiktir. Anızların arasından çıkması da özellikle bu bitki için riskler taşımaktadır. Kahveci Dağının üzerindeki parkın zamanla yoğun bir şekilde kullanılacağına inancımı korumaktayım.

Anız yangınları ve civardaki atıl tepeler neden-sonuç ilişkisi ile panoramik bir problem olarak görüldüğünde eminim ki halkımıza gelir getiren, istihdam sağlayan bacasız fabrikalar olmadan öte sosyoekonomik açıdan hiç karalanmamış bir temiz sayfa açacaktır.

Civar faunamız da birçok canlı yok oldu. Tavşanlar, keklikler, tilkiler, çeşitli kuşlar insanların henüz çok seyrek uğradığı uzak dağlarda yaşam mücadelesi vermektedir. Bunlara bağlı olarak floramızda yok olma yolundadır. Kıymetli ve endemik bitkilerimiz yok olurken yerini yangını körükleyen, hayvanların da yemediği istilacı türler almaktadır. İstilacı türlerde devre kaybı kalmış meşelerin, alıçların, ahlatların ve çalıların yanmasına ve yok olmasına neden olmaktadır. Zira insanoğlu ve mahalde yaşayanlar çevreye nasıl bakarsa, çevre öyle görülür. Küresel ısınma da insanlığın geleceğini tehdit ettiği günlerimizde işimiz gerçekten de zor görülmektedir. Yağmur dâhi ağaçlık bölgeleri seçiyor. Elbette ki bizim kuru ve yazın sararan tepelerimiz susuz kalacaktır.

İstilacı bitki türleriyle savaşmak, anız yangınlarını önlemede avantajımız olabilir. Yardımı yine bitkilerimizden alabiliriz. Ağustos ayında yeşil kalan bitkiler yangını, yangının hızlanmasını ve yayılmasını engelliye bilir. İlk aklımıza gelen kapari (CapparisSpinosa), Yer sarmaşığı (Convolvulus Sp.), Çalba (Phlomis),Izgın (ErucaCappadocica),Bozot (Marribiumvulgare), demir dikeni (TribulusTerrestris)  gibi sürünücü ve sütlü bitkiler yağışın bol olduğu mevsimlerde aldığı suyu bünyesinde ağırlaştırarak süt gibi bir maddeye dönüştürüp, kuraklığın zirveye çıktığı Ağustos-Eylül gibi aylarda yeşil kalabilmektedirler. Bu gibi bitkiler anız yangınlarına karşı bir bariyer oluşturabilir. Yangını azdıracak dulda yerlerde ise ayrık (AgropyronRepens yâda Elymushispidus) bitkilerinin, istilacı türleri boğacağı kanaatindeyim. Tabii bu gibi uğraşılar çalışma, emek ve bilimsellik tabanına oturtulması gerekir. Bunun yanındaliteratüre de zenginlik getirecektir.

                Bu bitkilerden Kapari ekonomik değeri olan bir bitki olduğu için yöremize de katkı sağlayacaktır. Izgın yine buna keza bir bitkidir. Tohumlarının sanayide kullanılmasının yanı sıra arıcı bir bitki olması Fauna ile flora yapısına katkı sağlayabilecek bir bitkidir.

            Ağaçlar açısından ele alacak olursak, çevrenin kendine özgü; Alıç, çalı, meşe,Badem türleri, yabani güller gibi ağaçlar ve çalılar karşımıza çıkacaktır. Akasya (RobiniaPseudoacacia), Kral ağacı (Ailanthusaltissima) yangınlara oldukça dayanıklıdır. Bu konu uzar gider….

            Toplumun stratejik problemlerine stratejik düşünmek gerekmektedir. Toplumların çevresi yine toplumun aynasıdır. Civar tepelerimiz atıl durumda olan maddi güçlerimizdir. Onlardan faydalanmamız gerekmektedir.

            Turistik bir yörenin kalbinde yer alıyoruz. Küresel ısınma dünyanın başına en büyük problem olarak çıkmaya hazırlanıyor. Yöremiz yine bu afetten etkilenmeye en aday bölgelerdendir. Fauna ve flora çok büyük zarlar gördü ve görmeye devam etmektedir. Anızı bilinçsiz insan elleri yaktığı da büyük bir olasıdır.

            İnsanın fıtratıdır. Bir fayda görmeyeceği işle uğraşmıyor. Ya da kendinden bir şeyler görmesi icap ediyor. İnsan bilmediğinden çekiniyor. Bilmediği bir şey ilgisini de çekmiyor, sevmiyor da…

            Atatürk’ün dediği gibi; “Davayı iyi anlatmak lazımdır.” Yoksa kaybedebiliriz. Evet! Çevrecilik sadece yöremize ait değil, tüm dünyanın davasıdır. “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh vatandır.” Bizler Nevşehirli olarak yöremizin çevresini korumaya ve yüceltmeye çalışalım. Her çevre kendisi için çalışsın. Bu çevreler birbirine yardım edip, bütünlük sağlasın-ki çevre konusunda kazanan insanlık ve dünya olsun. Konu ile ilgilenenlerin, yöneticilerin, Üniversitelerin, aile eğitiminin çok güzel bir şekilde insanlarımıza anlatıp, sevdirip; Önce zarar vermemesini sağlamak, sonra da kitlelerin çevreye katkılar sunması zorunludur. Zira çocukluğumdan beridir Nevşehir geliştikçe çevre bozuldu. İ. Habib SEVÜK; 1930’lu yollarda Nevşehir’den bahsederken; “Seyretmek için kurulmuş bir şehir” olduğundan bahsetmektedir. Şehrin doğu kapısında (Uçhisar yolu) Şehrimizin tarih, kültür ve barış şehri olduğu da yazmaktadır.

            Piknik yaptığımız yerlerde çöp ve şişeler atmasak, evde çocuklarımıza dağda ve kırda yazın ateş yakmanın tehlikesini ve çevreye verdiği zararlardan bahsedersek, yerel yönetimlerimiz, Devlet kurumları ve parklarda bin bir emekle diktikleri çamların altındaki kuru otları temizlerse birinci kademe çevreciliği zaten yapmış oluruz.

            Birde sokak köpeklerinin gözlerindeki korkuya bakmanızı tavsiye derim. Kendimi adi bir canavar olarak hissettim ve kaç köpekten özür diledim. En az bizler kadar yaşamaya hakkı olan bu Allah emanetlerine de lâyık ı ile davranmamız gerekmektedir diye düşünmekteyim. Zira insanı insan yapan insanlığıdır. Güç, para ve egemenlik insani ölçülerde bir değer olamaz…

Saygılarımla…

Muhtemel Anız yangınlarında yok olacak olan güzelliklerden örnekler.

Küçük Dağ ve Bitkilerinden örnekler

Yukardaki iki türde Adaçayıdır. Tatları ve kokuları oldukça farklılık gösterir. Soldaki Saviafruticosa Çiçeği elinizle okşadıktan sonra elini koklayın. Sıra dışı güzel bir kokuyla karşılacaksınız. Acı elma olarak bilinen bu türün ekonomik değeri de vardır. Sağdaki ada çayı türü ise aromasının hafifliği ve güzelliği ile tanınmaktadır.

Adi sorguç otu stipalagascea  Bitki yapısı gereği muhtemel bir anız yangınını adeta azdırır ve oldukça çoğaltır. Geri planda görülen evler Cumhuriyet Mahallesinin yıkılmazdan önceki görüntüsüdür.

Deniz üzümü (ephedra majör) Geven (Astragalus) ve alıç ağaçları (Salvia) sonradan çıkan yangında bu alıç ağaçları yanmıştır.

Kahveci Dağının bir anız yangınından sonrası

Nar Vadisinin Kahveci Dağından görünümü

Mahalle arasında çıkmış bir anız yangınına örnekler. Cumhuriyet mahallesi.