Yüksekleri bazalt kayaların çokluğu dikkati çeken, ani yükselen bir höyük görüntüsü veren dağdır. Bu dağın rakımı 1670 metredir. Bir zamanlar; Göre Kasabasının, Güvercinlik ve Çardak Köylerin in büyük ve küçük baş hayvanlarına meralık görevini de görmüştür. Kuzey etekleri yani Nevşehir yönü adeta ponza yataklarıdır. Dikkati çeken bir yönü de eski zamanlardan kalma cehri çalılıklarının hâlâ yer yer bulunması eski günleri hatırlatmaktadır. Güney eteklerinde ise Güvercinlik Köyünün günümüzde terk edilmiş taş evleri köyden kente göçüşü ve bir zamanlar yaşanmış günleri anlatır durur.

Aşıklı Dağından Göre kasabasının görünüşü
 
Bu evlerden, ana yola bakan nispeten küçük tepesinde Aşıklı Dede’nin türbesi ve iyice yaşlanmış dalları üzerlerine dilek bağları bağlanmış alıç ağaçları vardı. Bugün türbe yıkılmış ve o alış ağaçları yok edilmiştir. Bu güzelliği ya hazineciler ya da durumdan vazife çıkaran, “Dinde haramdır.” Diyen kimseler yapmıştır diye düşünüyorum. Bir de diyorum ki, Her şey düzeldi de, iki alıç ağacı mı? Takıldı… Aşıklı Dedenin türbesinde zaten mevtanın olmadığını ve civarda yaşayanların bildiğini de söylemişlerdi. Dağın Kuzey-Doğu eteklerinde Aşıklı dedenin türbesini gösterdiler. İçinde; Kitaplar, teşbihler ve seccadeler vardı ve tertemizdi. Türbeye patika yol ile araba yanına kadar geliyor.

Dağdan Çardak mevkiinin görünümü. Ponzanın yörede çokluğu görülmektedir.
Aşıklı Dedenin türbe hikayesinden kısaca bahsetmek isterim. Bir köylünün rüyasına ermişler girer ve dağda belirlenmiş yere bir türbe yapması gerektiğini söylerler. Adamcağız “Rüyadır.” Dedikçe her gün aynı rüyayı görmeye başlar. Türbeyi yapmadığı takdirde başına belaların geleceğinin de söylenmesi üzerine türbeyi yapar. Dağ da bu türbenin adını almıştı. Yıllar önce dikilen alıç ağaçları masalsı bir görünüşü almış, bir bodur ağacın yaşlılığında ne kadar güzel olabileceğini orada görmüştüm.
 Aşıklı dedenin türbesinin son hali.
Dağın Güney-Doğu zirvesine çıkarken enteresan ve efsanelerle yükle bir yer altı şehri de bulunmaktadır.  Üstelik bir görsen bir daha yerini bulamayacağın kabilinden bir girişi bulunmaktadır. Küçücük bir girişi bulunan bu yapının girişinden sonra içinde büyük bir salon, daha sonra yerin altına doğru eğreti kayaların arasında dar geçitlerle iniliyor. Zindan gibi karanlık ve korkutucu görünüşünün yanında o kayaların geçidi kapatıp içerde kalma riski de çok yüksektir. Dağın eteğindeki evlerin dehlizleriyle de bağlantılı olduğunu sanıyorum.
Yörede anlatılan efsanelere göre bu şehri büyük yılanlar ve korkunç yaratıkların beklediği de söylenmekteydi. Hemen o civarlarda 2 Metrelik bir Anadolu Varanı görmüştüm. Gerçekten korkunç bir yaratıktı.

Aşıklı Dağında ardıç ağaçları ve tepesindeki düzlük.
Hayvan otlatmaya çıkan çobanlar artan sularını, tas gibi oluşmuş kayalara dökerler, ertesi gün geldiklerinde çok lezzetli olmuş bu suyu içerlermiş. Bende böyle bir su içmiştim ve çok hoşuma gitmişti. Yine böyle bir dağ ziyaretinde yine aynı sudan içmek istedim ama arkadaşım beni hemen uyardı. Zira zehirli bir yılan suya zehrini bırakmıştı. Köylüler bunu hemen fark etse de bu benim ilk deneyimimdi. Suyun yüzeyinde belli belirsiz bir yağ tabakasının varlığını hem anlattı hem de gösterdi.

Karşılaştığım Varan ve yılanların varlığı yer altı şehrinin efsanede anlatıldığı gibi birtakım yaratıklarca korunduğu tezini doğrular nitelikteydi. Zira bu yaratıklara hazır barınma mekânları oluşturması burada bu faunanın gelişmesinin doğal bir sonucudur diyebiliriz.

Aşıklı dağından Nevşehir’e bakış.
Dağın eteğinde terk edilmiş taş evlerin içindeki dehlizler ve damlar, dağın yukarısındaki yer altı şehrinin bulunması acaba bu dağın her tarafı yer altı şehri mi? Diye insanı düşündürmektedir. Bazalt kayalar devamlı üstte, iç doku daha yumuşak kayalardan oluşması ister istemez aklımıza peri bacalarını getirmektedir. Bu oluşumun izleri sanırım dünyanın oluşma zamanlarında saklıdır diye düşünüyorum. Zira yöresel coğrafyamız her yerde aynı sonucu gösteriyor ya da ben böyle okuyorum.
Başka bir görünüş.
Aşıklı Dağının üzeri masa dağları andırır bir biçimde düzlüktür. Kuzey tepeleri hafifçe dik ve kayalık lâkin çok güzel bir panoramik manzara sunmaktadır. Göre Kasabası’nın ve Nevşehir’in kanyonları, yöre insanının çok nadir gördüğü manzaralar sergiler. Sıcakta serin esen bir yer olması dinlendiricidir.
Tepesinde ardıç kuşlarının ektiği ve özgürce büyüyen ardıç ağaçları bulunmaktadır. Benim dikkatimi çeken yönü ise Ağustos’un sıcağında bu ağaçların gayet canlı ve yeşil olmalarıydı. Bu ağaçları görünce; “Anadolu neden ormanlaşmasın.” Diye düşünmeden edemedim. Zira bu ağaçlar kuzey rüzgarlarına duldada ve aynı zamanda en çok güneş alan bölgede bulunmaktadırlar.
Aşıklı Dağından Uylu’nun görünüşü
Bitkisel açıdan da zengin olan bu dağda; Sığır kuyruğu, asker çiçeğinin koyu tonları, sarı süsen, ak yıldız (Tükürük otu) dağın eteklerinde gelincik çiçekleri, yemlik, papatya türleri, kekikler, ahlat, cehri, alıç, karamuk, yabani gül ilk göze çarpan bitki ve çalımsılar olarak gözümüze çarpmaktadır. Yeri gelmişken böyle bir mekânın bitki taksonu nu çıkartmak için Mayıs’ın ortasından, Haziran’ın sonuna kadar belli sürelerde bitki araştırması yapmak gerekir. Ayrıca Nevbahar bitkilerini de takip için zaman sınırlaması olmadan devamlı takip edilmesi gerekmektedir. Ufacık bir detay belki de endemik bir bitkinin gözümüze takılmasına neden olabilir. Bu gezilerim sırasında yöresel adı ezentere olan Kapadokya kuduz otu ile karşılaşmıştım. Latince adı AllysumPateri olan bu bitki hem endemik hem de nadir bulunan bir türdür. İnsanda bitki araştırma merakı olunca tabii ki bu olay beni çok memnun etmişti. Kısa da olsa sizlerle bu bitkinin hikayesinden de bahsetmek isterim. Her şeyden önce hafif bir narkotik bitkidir. Bir deyişle uyuşturucu etkileri bulunmaktadır. Yörede eskiden şifacı, büyü çözen, kadınlar günahsız ve masum varlık dedikleri kız çocuklarını ezentere kaynama buharına tutarlalarmış. Doğal olarak kontrolünü kayıp eden bu çocukların söyledikleri saçma sapan sözler söylemeye başladığında, geleceğe veya olmuş bir olaya dair bilgiler çıkarmaya çalışırlarmış. Bu tür adetler günümüzde unutulmuştur.

Kaçak ponza, çöplük, Dağ ve su kuyularının görünümü.
Aşıklı Dağını dostlarımla bir ziyaret sırasında bize küçük ve mavi bir kelebek gösterdiler. Aynı endemik bitkiler gibi bu kelebeklerin de endemik olduğunu söylediler. Ayrıca Latince adı da Kapadokya ile bitiyormuş. Anadolu varanını görmüştüm. Bu kelebeği de görünce yöre faunasının önemini de düşünmeden edemiyorum.

Aşıklı dağı minyatür peri bacaları da barındırır. Bu oluşumu belki de peri bacalarının yoğun olduğu Göreme- Paşa bağı ve civarında da göremezsiniz. Uzun yıllardır gitmediğim Aşıklı Dağında bu peri bacaları duruyorsa doğanın yöre insanına bir armağanıdır diye biliriz. Aynı bir pul koleksiyonu gibi çeşit çeşittir.

Yer altı şehirlerine giden turizm yolu üzerinde olan ve hatta kendi içinde ve yakınında da yer altı şehirleri barındıran (Çardak Köyünde ’de yer altı şehri olduğu söylenmektedir) bu dağın değerlendirilerek turizme ve yöre insanının faydasına kazandırılması gerektiğini düşünüyorum.
Bir manzara panoraması, soluklanacak ve çay içilebilecek bir mekânın yanı sıra Eğitime katkı sağlayacak teleskop sistemi kurularak insanlarımıza ve turizm gelirine bir katma değer katabilir. Ayrıca basit bir teleferikle de albenisi yükseltilebilir. Bu fikirler Göre Kasabasına Belediye başkanı adayı olmuş bir arkadaşımıza aittir. Ayrıca etrafın engin bir düzlük olması nedeniyle yamaç paraşütü yapılıp yapılamadığı da ölçülüp düşünüle bilir. Eğer uygunsa ve yapılabilirse yöremize ayrı bir renk getirebilir. Dağ şu an hozan, atıl bir şekilde durmaktadır.

Aşıklı Dağın Kuzey yamaçları
İstihdamda ve yöresel güzelliklerin hazırlanmasında aynı bir ressamın kıymetli bir tablo yapması gibi düşünmemiz gerekmektedir. Zira günümüzde istihdamı marjinallerde arama günlerini yaşıyoruz. Aynı yörede bulunan gençlerimizin işsizlik yüzdelerini göz önünde bulundurursak, bunlara nasıl iş bulacağımızı, yerinde istihdamın önemini de daha iyi anlamış oluruz. Yurt dışında çalışan bir insanımızla sohbet ediyorduk. Bana yaz tatilinde Avusturya’nın bir bölgesinde tatil yaptığını söylemişti. Tarihi önemi olmayan sıradan bir köy evinde bir ay kadar kaldığını söyledi. Sakinlik ve huzur… Bu turizm türü oralarda yaygınmış ve yapıyorlarmış. Bizim ise terk edilmiş birçok taş evlerimiz köylerde yıkılmayı beklemektedir. Turizmcilerimiz şu an âtıl gibi duran bu potansiyeli yerli ve yabancı turistlerin kullanımına sunarken, kim bilir belki ne istihdamlar ne katma değerler çıkaracaklardır. Bir yandan da çevremizin daha güzel olması için çalışmışta sayılacağız.

Aşıklı Dağının eteklerin ve civarı kaçak ponza alıntı izleriyle doludur. Borus çayının doğduğu pınar da kuruyunca ortaya bir çöl görüntüsü çıkmıştır. Yuvanni kuyularına 200-300 metre mesafede ise kaçak olduğunu düşündüğüm bir çöplük bulunmaktadır. Toprağın geçirgen olduğu bu bölgede çöpün, içme suyu kuyularına karışması sağlık açısından bir risk taşımaktadır.