Ataletin kelime anlamı “Eylemsizliktir.” Ya değilse adaletle hiçbir alakası yoktur. Zaman içinde kişisel atalet çoğalır, toplumsal atalete dönüşür. Sonra da ulusal atalet haline gelir. Bu kelimenin kültürümüzde anlatımları olduğundan yola çıkacak olursak demek ki tarihte de atalet vardır hükmüne ulaşabiliriz. “Üzerine ölü toprağı serpilmek.”, “ Herkes evinin önünü temizlerse, şehir temiz olur”, “Bakar kör.”, “ Çocuğum zeki fakat derse çalışmadığı için başarılı olamıyor.” Deyimleri hep ataleti anlatmaktadır.
            Bence kuşak çatışmalarının da nedeni atalettir. Zira bizim kuşaklar ve daha önceki kuşaklar daha çok çalışmışlar. “Biz çok çektik, çocuklarımız çekmesin.” Diye ellerini sıcak sudan soğuk suya değdirmeme gayreti kişisel ataletin ortaya çıkmasının nedenlerinden biridir.
            Aile, toplum ve sistem ataletle mücadele ederken beynin ve bedenin ortak çalışmasını sağlamak için çaba sarf etmesi gerekir. Zira atalet ön anlamıyla “Atıl” kelimesinden gelmektedir. Bu da; “Kullanılmayan potansiyel” “Pasif potansiyel” Demektir. İşte tam burada karşımıza işsizlik çıkmaktadır. Biz zengin bir ülke değiliz ki, kullanılmayan potansiyelimiz olsun. Zengin olsak bile bu pasif potansiyeli enerjiye çevirirsek toplumun refahına yansır ve kazanç olarak karşımıza çıkar.
            Kişisel ataleti yenmek, bir deyişle tüme varım, en kolayı, faydaların en çabuk bir şekilde elde edilme şeklidir. Zira toplum ve ulusal dediğimiz sistem bu sayede çıtayı daha da yükseklere çıkaracaktır. Burada ailelerin üzerine düşen; Çalışkan, becerikli ve düşünen çocuklar yetiştirmektir. Tabi bu işleyiş aile eğitimi ile başlar. Sistem aile eğitimini esas aldığında Ülkemin birçok probleminin kendiliğinden çözüleceğine inanıyorum. Aile hem toplumun, hem de kendisinin refahı için bazı çabalar harcaya bilir.
            Aile fertleri yalanı lügatlerinden çıkarırken, toplumda yalanın ve yalan söyleyen kimselerin var olduğunu da çocuklarına önlemleriyle beraber anlatmaları gerekir. Aile içi şiddet, aşağılama, aile fertlerini toplum içinde ve kendi aralarında bozma gibi garip davranışlardan vaz geçmek. Çocuklarla sohbet, fikirlerine saygı duyulması, altından kalkabilecekleri sorumluluklar verilmesi bunlardan bazılarıdır. Kitabı çocuk önce anne ve babasının elinde görmesi gerekir. En önemli konulardan biride çocukların sağlıklı beslenmesidir. Bu konunun zenginlik ve fakirlikle de pek alakası yoktur. Çocuklara öğrenmeyi nasıl öğreneceğinin öğretilmesi gerekir. Bu öğretiyi pratikte örneklerle çoğaltırsak; Çevreciliğin, dikkatin, çalışmanın, saygının hayatın bir rutini olduğuna kendi başına alışacaktır.
            Sözün kısası, bir çocuk eğitime alınırken ailesi de eğitime alınması gerekir. Bu olgu okullarımızın fonksiyonlarını artıracağı gibi istihdama da yardımcı olacaktır. Ayrıca toplumumuzun ruh ve enerjisinin yani kalitesinin de arttığı görülecektir. Bu sayede toplumu oluşturan fertler kendi fıtratlarına göre hayatına yön verecektir. İstedikleri dallarda önce başarılar, sonra da destanlar yazdıracaktır.
            Psikolog ve sosyologlar ataletin iki ayağı olduğunu söylemektedirler.
  1. Yapılması gerekeni yapmamak.
  2. Yapılmaması gerekeni yapmak.
Bu iki ayağı toplumumuzla karşılaştıracak olursak, manzara karşımıza en çarpıcı bir şekilde çıkar.
            Avrupa sanayi devrimini gerçekleştirirken, bizim gençlerimiz aşşık-ceviz oynamışlar. Hatta bu konuda Türkü ve birçok hikâye de mevcuttur. Bakın burada karşımıza sistem ve politikalar çıkmaktadır. Yukarda bahsettiğim yıllarda Osmanlı bitmek tükenmek bilmeyen savaşlarla uğraşıyordu. Lâkin her ortamda çiçekler açar. Atatürk’ün de tahsil gördüğü Şemsi Efendi okulunun Kurtuluş Savaşında 9 Generali olduğunu tarih yazmaktadır. Atalet onlara uğramamış mı?
            Zamanımızda gençlerimizin en önemli mesleği öğrenciliktir. O sınavdan o sınava koşuşturacak, puanlarıyla neresini “Tutturursa” orada okuyacak, rüzgâr önünde bir yaprak gibi “Ekmeğini bulduğuna şükredecek.” Ta başından atalete düşüp emekli olmasını bekleyecek. Efendim bu hayat! Dünya tek sefer. Böyle bir kimsenin iş yerinde verimi de az buçuk belli olmuyor mu?
            Atalet ezberci ve uygulamasız bir sistemin ürünüdür. Günümüzde Dershaneler tartışılıyor. Yok oncu, yok buncu… Öğretmenler ne yapacak… Efendim dershanelerin varlık sebebi olan öğrencilerin esas alınması gerekir. Anne ve babalar gündeme dâhi gelmedi. Her kes bir şeyler söyledi. Bende; “Dershaneler eğitim sisteminin bir günahıdır.” Desem bilmem kusur mu olur?
            2017 yılını neredeyse yarıladık. Toplumsal ve ulusal ataleti henüz yenemediğimizi düşünüyorum. Bir ülkede pasif potansiyel varsa toplumda problem var demektir. Ulusça bizim asıl derdimizde zaten budur.
            Toplumsal ve ulusal ataletin nedenleri arasında; Torpil, adaletsizlik, güvensizlik ve eğitimsizlik bulunmaktadır. Hatta bu konu makalemi okuyanların da ortak fikri olduğuna inanıyorum.
            Önceki yıllarda Amerika’da yaşamış bir vatandaşımız Nevşehir’i ziyarete gelmiş. Kendince bazı yanlışları bakın nasıl sıralamış. Kamuda çalışanların çaylarını hazırlamak ve kirlettiği yerleri temizlemek için adam mı? Çalıştırılıyor. (Günümüzde çay özeldir.) Tahsil yapmak isteyen çocuk bir işte çalışıp kazanmadığı gibi bir de dershanelere mi gönderiliyor? Bu gibi şeyleri sıraladı. Amerika’da hayatın özgürlüğünün yanında disiplini demek ki o vatandaşımızda ataleti yok etmiştir.
            Kültürümüzde ve akaidimizde “Sabah namazı” mefkûresi bulunmaktadır. Kısmetlerin ve nurun kuşluk vaktinde dağıtılıyor inancı boş olmasa gerekir.
            Şimdi de kendimize bir bakalım. Toplumu, ulusu, çocuklarımızı konuştuk. Kaçımız düzenli kitap okuyoruz veya spor yapıyoruz. Kaçımız günlük bakımımızı yapıp dişlerimizi fırçalıyoruz. Bunlar kişisel disiplin olsa da kurallara uymamak gerçek bir atalettir.
            Atalete değişik bir örnekte yaşamın içinden vereyim. Norveç’te Öğretim görevlisi olarak çalışan bir insanımızla tanışmıştım. Üniversitesinin ve sistemlerini anlatması başımı döndürmüştü. Üniversiteye Bakanın gelmesi bana daha da enteresan gelmişti. Bir bakan, sekreteri ve şoförü… Öğrencilerin arasından geçerek sekreteriyle birlikte rektörün yanına varırlar. Bizim hocadan konu ile ilgili bilgi alınmasından dolayı çağrılır. Ofiste; Bakan, sekreteri, rektör ve bizim hoca konuşurlar. Bakanın görüşmesi biter, sekreteriyle beraber yine öğrencilerin arasından çeker gider. Bu olay ne öğrencilerin dikkatini çeker ne de kimseyi ilgilendirir. Eylemin adı ve kokusu bile olmaz. Niye mi? Tabii herkes kendi işini yapıyor. Tam bir şeffaflık içinde. Saygılarımla.