Siyah saçlı, ela gözlü bulunduğu yeri terk ediyordu
Sadece kendisi değil
Onlar, yüzler, binler, on binler yürüyordu
Nereye gittiklerini bilmiyorlardı
Hep batıya, hep batıya demişlerdi
Batıya doğru yol alıyorlardı
Siyah saçlı, ela gözlü, buğday benizli duygusaldı
Merhamet duygusu çok fazlaydı
Zaman zaman bu duygusu başına iş açmıyor da değildi
Haksızlığa, zulme karşı çıkıyor, ezilenleri koruyor, zayıfın arkasında duruyordu.
Mütemadiyen yürüyorlardı
Nice köyleri, kasabaları, şehirleri arkalarında bırakmışlar, hep ileriye, batıya yürüyorlardı.
Rastladıklarına zarar vermiyor, onlara iyi davranıyor, haksızlıkların ise hep karşısında duruyorlardı.
Bu yürüme bildiğimiz yürüme değildi
Koyun, keçi, at, manda, tavuk, genç, yaşlı, kadın, erkek, çoluk çocuk hep beraber yol alıyorlardı, ihtiyaç zamanı duruyorlar, dinleniyorlar, etrafı kolaçan ediyorlar, yöre insanı ile tanışıyor, dertleşiyor, hal ve hatır soruyor, sonra batıya doğru yürümeye devam ediyorlardı.
Bu yürüyüşe hep birlikte başlamışlar, arkalarında çok az tanıdık, eş, dost kalmıştı…
Onların da geleceğine inanıyorlardı
Sık sık duruyorlar, ‘Gök Tanrı’ya yakarıyorlar’ işlerinin rast gitmesini istiyorlardı.
Gök Tanrı, tek tanrılarıydı
Uzun bir süre yürüdüler, siyah saçlı, buğday benizli, ela gözlüler…
Sonra oturdular, konuştular
Kimilerinin yolları ayrıldı
Farklı yönlere yöneldiler
Rehberleri ‘boz bir kurttu’
Flamalarında, kılıçların kabzalarında, çadırlarının girişlerinde hep bu ‘Bozkurt’ arması vardı.
Siyah saçlı, buğday benizli, ela gözlü bir millet yürüyordu
Dünyaya yön vermek
Mazlumun arkasında durmak, ezilenleri korumak, zalime kılıç çalmak için yürüyorlardı.
Yolda tanışacağı ve samimiyetle inanacağı yeni dinin kelamını taşımak, sancaktarlığını yapmak için yürüyorlardı.
Dünya bunları bekliyordu
İran, Irak, Mezopotamya, Asur, Mısır, Rusya, Macaristan ovaları hep bu yürüyüşçüleri bekliyor, sabırsızlanıyorlardı.
Özellikle Anadolu
Konstantinopolis bekliyordu
Avrupa ovaları ela gözlü, siyah saçlı, buğday benizli bu yiğitleri bekliyordu…
Dünya bekliyor
İnsanlık bekliyordu…
Onlar ise yürüyor, yürüyor, yürüyordu…