Yolumuz küçük bir dükkânda kesişti

Çok konuşkandı

Mütemadiyen konuşuyor, bir dakika susmuyor, hep konuşuyordu, hem de Arapça olarak.

Susmasını bekledim

Boşuna beklemişim, susacağı yoktu, bir Arap genciyle konuşuyor, sonra dönüyor bir diğerine…

Baktım olmuyor

Bende ilk sorumu sordum;

“Türkçe biliyor musun?”

“Evet, biliyorum abi”

“Pekiyi, Türkçe biliyorsan hep Türkçe konuşsan da buradaki gençlerin de Türkçesi gelişse daha iyi olmaz mı?”

“Tabii ki olur”

“Sen Türkçeyi nasıl öğrendin?”

“Abi, ben Türkçeyi öğrenmedim, biz zaten Türkmen’iz, eskiden beri Türkçeyi biliyorum, benim babam var ya bir kelime dahi Arapça bilmez”

“Evde Türkçe konuşuluyorsa sen Arapçayı nereden öğrendim?”

“Ben, okumak için Halep’e gitmiştim, orada Arapça öğrendim, bir de arkadaşlarım hep Arap.”

“Güzel!”

“Pekiyi ülkene dönmek istemez misin? Bak bazı yerler kurtarıldı, güvenli hale getirildi. Oraya gidip yerleşebilirsiniz, değil mi?”

“Yok ağabey, oralar kurtarıldı ama gene de sıkıntılar var, insanlar rahat değil…”

“Pekiyi Türkiye’de rahat mısınız? Yani halkın size karşı olan davranışlarından memnun musunuz?”

“Tabii ki beş parmağın beşi de bir değil, memnun olduğumuz kimseler de var, memnun olmadıklarımız da…”

Bu konuda biraz dertli olduğu anlaşılıyordu

“Pekiyi savaş sona erse ülkenize dönmek ister misiniz? Yoksa Türkiye’de kalmayı mı tercih edersiniz?”

“Hayır dönmeyi düşünmüyorum, oralar sıkıntılı, pek düzeleceğini de zannetmiyorum…”

“Sen öyle düşünüyorsun da, belki başka Arap gençleri farklı düşünüyordur, onlardan ülkelerine dönmek isteyenler çıkabilir, belli olmaz…”

“Tabii ki fakat pek dönmek isteyen de yok, beş parmağın beşinin bir olmadığı gibi farklı düşünenler de vardır illa ki.”

“Bak sen kendine göre bir iş kurmuşsun, iyi kötü bir şeyler de kazanıyorsun, fakat herkes senin gibi bu şansı yakalayamamış, çoğu işsiz, bazıları kâğıt topluyor.”

“Öyle”

Sonra oradan ayrıldım

Ülkemize zorunlu olarak gelen bu gençler hayatlarından memnun değiller, hep birbirlerine sığınmışlar, farklı yollar tutturmuş gidiyorlar. Tabii ki bu gidişin bir sonu olacak, bunun hep böyle gitmesine imkân yok.

Hani derler ya; misafirlik üç gün diye. Bunlarında artık misafirlik vasfı kalmamış, iş istiyor, eğitim istiyor, gelecek istiyor, tüm bunlar sadece onların sorunu olmadığı gibi bizim de sorunumuz olarak ortada duruyor.