BİR KUTU ORWO SLAYT FİLMİ

‘’ Hocam, bu bizim oğlan hiç ilgili değil yabancı dille.’’

‘’ Okulda iyi görünüyor.’’

‘’ O sizin iyi niyetinizden. Rol yapıyor kerata.’’

‘’ Yok yok, sen merak etme. Selim aklı başında çocuktur. Geliştirir özünü.’’

Ürgüp 1975.

Çarşıda turistik eşya satan birkaç büyük mağazadan birindeyiz. Bekir Ağa oğlundan şikayetçi. Bir değil, birkaç dili iyi öğrenmesi gerekir, diyor.

‘’ Ben şöyle düşündüm. Sana zahmet olacak ama, Ürgüp’ün damadı olduğun gün başladı dostluğumuz. Bir hukuk var aramızda değil mi ? Elbet, emeğinin karşılığını da ödeyeceğiz.’’

‘’ Anladım. Kurs vermemi istiyorsun. Fakat, ücret kabul etmem. Ben TÖB-DER’liyim. Derneğimiz halkla ilişkiler konusunda titizdir. Paralı ders verilmesine karşı olduğunu sık sık açıklar. ‘’

’ Peki, öyle olsun. Her gün bir saat versen, bir ay sürse tamam. Nisan ayındayız. Önümüz yaz. Turistler gelmeğe başladı. Ben bağı bahçeyi de ihmal etmiyorum. Dükkanda olmadığım zaman Selim yapacak satışı. Bu sebepten, İngilizcesini geliştirmesi iktiza ediyor.’’

…………………

Başladık. Her gün, saat 16’da okuldan çıkıyorum, gelip Bekir ağanın güzel mağazasının üst katında, iyi döşenmiş, halı minderlerin naftalin kokusu saldığı yerde ders verdim Selim’e.

Hayret. 16 yaşında, Lise bir öğrencisi, Ürgüp gibi turistik bir yerde nasıl böyle İngilizce yoksulu olabilir ! Demek, hiç ilgi göstermemiş, bir çaba harcamamış orta okuldayken de. Boş gezenin boş kalfası misali, nerde Şam; orda akşam, boş gezenlerin aylığını dağıtmış (!). Yıllar böyle geçip gitmiş.

Gayet dakik. Tek bir dakika gecikmeden, günde bir saat. Arkadaşlar okuldan çıkıp evlerine giderken, güzel Nisan günlerinin ikindi saatlerinin tadını çıkarırken ben yeniden derslere dalıyorum.

Gelişme oluyor mu? Evet, yavaş yavaş…Turizmde İngilizcenin önemini  vurguluyorum. Biliyor da, önemsememiş Selim. Japon turist de, Arap turist de derdini İngilizce anlatıyor. Başka diller önemini yitirmiş gibi.

Bekir ağa düzenli olarak, kendisi için hazırladığı çayı üst kata, bize de gönderiyor. Aromalı çaylar. O olanağa sahip. Japonya’dan Kanada’ya; Güney Afrika’dan Finlanda’ya her yerden turist geliyor. Binbir çeşit hediye var ikramlarda ya da değiş tokuş ürünleri arasında. Sri Lanka ( Seylan ) , Darjiling çayları bizimkilerden nitelikçe üstün… Derslerimizi işlerken tadına vara vara onları da yudumluyoruz.

…………………..

‘’ Hocam  Allah razı olsun. Valla, dedikleri kadar varmışsın. Takip ettim. Tek bir gün aksatmadın. Sanki mecburmuşsun gibi gelip bizim haylaz oğlana ders verdin. Her öğretmen senin gibi olsa memleket 10 yıl içinde düze çıkar.’’

Öğdü, öğdü, öğdü…

Piyasayı biliyordum. Kodak, Fuji, Agfa, Perrutz diyapozitif filmlerin yanına yaklaşılmıyordu. Pek pahalıydı. Bizim etimiz ne budumuz ne? Fotograf çekmeyi seviyordum. Makinalarımdan birinde negatif renkli film, birinde ak-kara film, birinde de slayt oluyordu. Kızılırmak boylarından Hodul Dağı’na; Aksalur’dan Ortahisar’a; Başköy’den Uçhisar’a gezip dolaşmadığım, fotoğrafını çekmediğim yer kalmıyordu. Bu gezilere film mi dayanır. 4 Mevsim…Bazı gezilerimi de yaz dinlencesinde Hasanoğlan Atatürk Öğretmen Lisesi’nden gelen sevgili arkadaşım, Resim Öğretmeni, Sanat Eleştirmeni Mehmet Erbil’le yapıyorum. O da bencileyin Ürgüplü bir ailenin damadı… Benim Murat 124’e binip, gezip dolaşıyoruz. Dolu dolu geçiyor gezilerimiz. Tad alıyoruz birlikte geçirdiğimiz günlerden. Tam bir sanat şöleni…Sergiler, eleştiriler, kitaplar, makaleler, eğitsel etkinlikler…Benim sevdiğim yazarları O da seviyor. Benim tanıdığım ressamları O da takdir ediyor. Gezilerin sonucunda bize kalan nedir ? Her gün arşivimiz biraz daha varsıllık kazanıyor.

Bekir ağanın mağazası pek zengin : Binbir Çeşit dükkanı…Baktım ORWO filmler var vitrinde. Doğu Alman malı. Doğu Bloku ülkelerinden , fazla olmasa da turist geliyordu artık. Demek, dövizleri kıttı. Onlar da Çekoslovak cam ürünleri, Bohemya kristalleri, Doğu Alman filmleri, Romanya erik şarapları, Yugoslav Iskra film gösterme makinası gibi eşyaları montaj malı küçük otomobillerine doldurup – belki otellere para vermemek için arabalarının içinde geceleyerek - getirip, paraya çevirerek, döviz darboğazını aşmayı ,  tatillerini ucuza maletmeyi keşfetmişlerdi.

Bir ORWO film aldım. Camlı masanın üzerine koydum. Bir beklenti içinde olmadığımı göstermek için de ceketimin iç cebinden cüzdanımı çıkardım ki, çocuğuna ders verdiğimden filmi hediye almak istediğim gibi yanlış bir zanna sahip olmasın.

Hemen, hesap makinasının tuşlarına bastı.  Çıkan sonucu eğilip okudu: ‘’ 50 TL,25 Kuruş.’’

‘’ Küsüratı kaldırsak  olmaz mı ? ‘’ dedim gülerek.

Gaayet ciddi, karşılık verdi : ‘’ Gurtarmaz yav hocam.’’

……………………..

1976. Ürgüp