BİR SORUŞTURMA ÖYKÜSÜ

Dekanlık’tan bir yazı gelmiş. Dersten çıktım; odamda masama konmuş.

‘’ Almanca Öğretmeni Bölümü Öğretim Görevlisi Ayten Yardımcı hakkında açılan soruşturmada jüri üyesi olarak görevlendiriliniz. Gerekli incelemeyi yaptıktan sonra dosyayı 15 gün içinde teslim etmenizi rica ederim.’’

Rica ediyor. Emir. Başüstüne !

Daha önce de Sedri Sere nam bir efendiyi soruşturmuştuk.

Kimler vardı yarkurulda ?  Dr Mehmet Silah, Dr İbrahim Yıldırım, ben.

Bu kez de aynı kişiler yer alıyor.

Nedir konu ?

Kimi öğrenciler , Ayten Hanım’ın derslerine önem vermediğini, dakik olmadığını, 50 dakikalık dersi 10 dakikada bitirip derslikten ayrıldığını ileri süren yazılı dilekçe vermişlerdi.

Kimi öğrenciler, Ayten Hanım’ın müstehcen olaylar anlattığını, utandıklarını ileri sürüyorlardı.

Kimi öğrenciler, Ayten Hanım’ın sürekli kocasını öğdüğünü, hiç bilgi vermediğini, böyle giderse ilerde Almanca öğretmeni olarak atansalar da, Liselilere bir şeyler veremeyeceklerini bildiriyorlardı.

Bütün öğrencilerin dilekçelerini tek tek taradık; notlar aldık.

Kimi öğrenciler de Ayten Hanım’ı başarılı buluyor; şikayetçi olmadıklarını belirtiyorlardı.

Ancak, olumlu görüş bildirenlerin oranı onda bir idi.

Yazılı dilekçe veren öğrencileri sözlü olarak da dinledik. Öyle korkutmuş ki hatun, fakülte mezunu olmalarını bile engelleyecekmiş havası yaratmış.

Biz garanti verdik. Kimsenin adının açıklanmayacağını belirttik. Ketum olmak esastır, dedik. Her söz burada kalacak, dışarı çıkmayacak, dedik.

Elbet, şikayet edilen kişinin de ifadesine başvurmak gerekiyordu. Davet ettik.

’ Ben kimseye hesap vermem. Kadın Hastalıkları Uzmanı Doçent Doktor Şuayyip’in karısıyım,’’ demiş yazıyı götüren hademeye.

Yazı geri geldi.

Peki, savunmasını yazılı olarak bildirebilir, dedik.

Onu da reddetmiş.

Öğretmen adaylarının eğitiminde yaşanan olaylara bakın! Perişanlık,  pejmürdelik…

Dekanlık kanalıyla yazı gitti ve Ayten Hanım, lütfen savunmasını yazdı 10 gün sonra.

’ Ben öyle sıradan bir öğretim görevlisi değilim. Master degree. Berlin Koleji mezunuyum. Her yaz tatilinde İsviçre, Avusturya, Almanya gibi ülkelere giderim … Dilimi geliştiririm. Kütüphaneleri tararım. Vazifemi hakkıyle yapıyorum. Bazı talebelerin seviyesi düşükse ben ne yapabilirim. Sorumlusu ben değilim. Ders kitabı , Almanca-Türkçe Tıp terimleri lügati hazırlamış güzide bir muharririm.. Akademik hayatta unvanım olsaydı şimdi prof idim. Savunmam bundan ibarettir.’’

Bir de not eklemiş altına:

‘’ Her şikayetten sonra hocalar hakkında soruşturma açmak, idarenin , Fakülte yönetiminin aczini gösterir.’’

Breh breh…

Soruşturmayı sonuçlandırdık.

Bu arada saygın öğretim görevlisi, kocası tıp doçenti olan hatun lojmanlarda fırtınalar estirmiş.

’ Onlar kim oluyor. Aldıkları iki, üç maaşı benim kocam bir doğumda alıyor. Onların iki maaşıyla ben, Demir Otelde yiyip içiyorum, garsonlara bahşiş dağıtıyorum. Toprak ağalarının gönderdiği bileziklerle kuyumcu mağazası açarım be. ’’

Olabilir. Aylığımız az. Fakat tıp doçenti kocan gibi dersi bırakıp özel muayenehanede ameliyat yapacak, para kazanacak halimiz de yok. Fakat görevimizin bilincindeyiz. Öğretmen adaylarını eğitmek gibi ağır bir sorumluluğumuz var. Derslerimizde dakikiz. Hazırlıklı giriyoruz ve müstehcen fıkra anlatarak 50 dakika geçirmiyoruz. Öğrencileri çocuklarımız yerine koymuşuz; seviyoruz. Derslerimizin ilgi gördüğünü de biliyoruz.

Lafa bak; kuyumcu dükkanı açabilirmiş. Bizim altınımız da yok hanımefendi. Madem o denli heveslisin, bırak eğitim öğretim işini, git mücevherat işi yap. Böylece gençlerin umudunu köreltmemiş olursun. Onlara zarar vermemiş olursun.

Bu arada bir tehdit : ‘’ Onlar kendilerini ne sanıyorlar? Doçent olmayı mı umuyorlar ? Olamayacaklar. Hiç beklemesinler. YÖK’te adamlarım var, önleyeceğim unvan kazanmalarını .’’

Evet, idealimiz doçent olmak. Çünkü, yarkurul üyesi olarak üçümüz de yardoç unvanına sahibiz.

Yazanak hazırlandı. Dekanlık Makamı’na sunduk.

Sonuç : Tamamen suçlu sayılmaz; fakat, öğretmen yetiştirilen bir fakültede her sözün ulaştığı hedef önemlidir. Derslikte 40 öğrenci 40  denetmen, varsa 80 göz, 80 kulak  var demektir. Öğretim Görevlisi  Hanımın bundan sonra dakik olması, derslerinde dikkatli olması önem taşımaktadır.

………………

Bütün gün ders vermişim. Yorgunum. Kent içindeki fakültelerin öğretim elemanlarını toplayıp üniversite konutlarına götüren otobüsü durakta bekliyorum. Biraz sonra geliyor. Yarım saat sürer yolculuk. Otobüse önden bindim. Baktım, bir boş yer var. Yürüdüm oraya doğru. Ayten Hanımefendi 120 kiloluk löpür löpür vücuduyla yayılmış, iki koltuğu işgal etmiş, boşluğa da çantasını koymuş. Yaklaşınca göz göze geldik. Tiksintiyle baktı bana. Altınlı, pırlantalı tombul parmaklı ellerini hakaretamız salladı. ‘’Geç, geç, arkaya git; buraya oturamazsın,’’ anlamında. Yorgunum. Bir yere oturmalıyım. Birkaç lise, kolej öğrencisi var, ‘’Siz gençsiniz, kalkın da ben oturayım,’’ da diyemem ki. Ayakta kaldım; yarım saat dikildim otobüsün içinde.

Oturduğu yerden homurtusunu duyuyordum : ‘’ Kendini ne sanıyorsa. Beni yargılayacakmış. Sen kimsin be! Çok gördüm ben senin gibileri çoook .Yürrü, git !’’ Kimse dinlemese de, anlamasa da konuşuyor.

Öyle olsun…

………………………

Vah garip ve mahzun ülkem vaaah !

Vah, ülkemin her bölgesinden gelmiş, binbir umutla, öğretmenlik mesleğini kazanmak için yarı aç, yarı tok savaşım veren garip ve mahzun gençlerimiz vaaay !

Siz kimlerin eline düşmüşsünüz ?

Size kimler rehberlik yapıyor böyle ?

………………………..6 Mayıs 2020