İnsan, dünyaya sessizce değil
Ağlayarak gelir
Bir nedeni var mıdır?
Kimilerine göre doğum esnasında, ciğerlerine gelen ilk oksijen onu ağlamasının sebebidir.
Kimilerine göre ise onu ağlatan dünyada yaşayacaklarıdır
Zorlu bir yaşamın kapısı aralanmıştır
İlk on altı yıl aile gözetimi altında, suya-sabuna dokunmadan yaşar.
Savunmasızdır
Her türlü tehlikeye açıktır
Hastalıklar yakasını bırakmaz, biri biterken bir diğeri başlar.
Fakat 16 yaşından sonra tam bir felakete dönüşür.
Ne dur bilir, ne durak
Güç, özgüven ve zekâ en üst sınırları zorlar
Çılgın bir suyun akarken karşısına çıkan engellere çarparak sürüklemesi gibi oda engelleri çarpa çarpa sürükler
Sadece kendisi için yaşar
Kendisini dünyanın merkezi sanır
Tabii ki rakipleri de çoktur, mücadeleye girer, bu mücadele içinde yaşaması oldukça güçleşir…
Binlercesi toprağa düşer
Darbeler alır, yaralanır
Mücadeleyi kaybederek hayata küsenlere de rastlanır
İşte tam bu esnada toplum ve onun kuralları devreye girer, sınırlamalar arka arkaya gelir.
Örf ve adetleri tanır
Ve Allah’ın varlık bilgisine akl-ı kâmil ile ulaşır
Allah’ın gücü, onun engellenemez sandığı gücünün önüne çıkar, durdurur ve yanlış yönlere savrulmasını engeller…
Hareketlerine ket vurur
Aklıselimle hareket etmeye, durulmaya, başkalarının varlığının ve haklarının da olduğu bilinci ile değişmeye başlar.
O korkunç güçten saygılı, efendi, anlayan, dinleyen, merhamet gösteren, tebessüm eden bir güç doğar.
Bunların içinden Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bayram-ı Veli, Hacı Bektaş-ı Veli, Karacaoğlan, Fatih, Kanuni, Yavuz ve Mustafa Kemal’ler ortaya çıkar.
Topluma yön verir
Önderlik eder
Çölleşmiş umutlar yeşermeye
Kurumuş gönüller su ile buluşmaya başlar
Sadece toprak değil
Gönülleri de fethederler
Günler günleri, yıllar yılları kovalamaya, günler su gibi akmaya devam eder.
Yaşlanmaya, gücünü kaybetmeye, enerjisini tüketmeye başlar.
İhtiyarlık yavaş yavaş belirtileri ile gelir ve yerleşir
Sonra
Geldikleri gibi
Ağlayarak değil
Ağlatarak giderler