Borus Çayı Göre kanyonlarının altından vadiye girip çay üzerindeki son yerleşke olan Sulusaray’a kadar olan yerler sulak ve sazaktır. Bu yüzden yaz geceleri dâhi serin olmaktadır. Yukarlarda da bahsettiğimiz gibi sel yatağıdır. Bu çayda selin ne zaman ve nasıl geleceği belli olmadığı için bir afet bölgesi olarak değerlendirilmesi gerekir. Arazinin meyilli olması selin debisini de etkileyeceğinden bahsetmiştik. Oysa birkaç on yıldan beridir çayın imara açıldığı görülüyor. Bu imar gittikçe de büyümektedir. Yeni yapılan cami ve okul inşasının güney taraflarına da imar gelmiştir. Bu arsaların imara açılmasında çok ortaklı bu arsalara binaların yapılmasını zora sokmaktadır. Bu durum aynı zamanda rantın oralarda galip geleceği ve arsa gelirlerinin, orta ve az gelirli halka yansımayacağının da bir göstergesi gibi durmaktadır. Borus çayının bu mevkide eğiminin yok denecek kadar az olması bir teselli gibi durmaktadır. Durum bugün böyle görünmektedir. Borus Çayı parça parça da olsa imara açılıp üzeri kapatılmaktadır. Bu sözlerimde kimseyi eleştirdiğim de yoktur. Vadide ev ve yapılar 1970’li yıllardan beridir görülmektedir.

                Üzeri kapatılan bu mekânların çeşitli riskler taşıdığını, sıklıkla denetlenmesi gerektiğini devamlı surette yazdım durdum. Bir kere de buradan seslenmek istedim. Denetlenmeyen bu tür yapılar hastalık, fare gibi haşeratlara faunalık (Hayat alanı)  yaptığı gibi, gelebilecek bir seli tahliye edecekmiş gibi duruşuyla insanları yanıltmaktadır. Geçmiş yıllarda bunu hep gördük. Şansımız geçmişte yaşanan namlı sellerin gelmemiş olmasıdır.

Borus Çayı Nevşehir’i geçip te Nar Vadisine ulaştığı zaman bağlar bahçeler arasından akıp gidiyor. Fiziksel bir risk taşımadığı gibi güzelliklerini de sunmaya başlıyor. Zira oralarda Borus Çayına Kanlı göl, Ilıca, İç akar gibi suların katılmasıyla varlığına kavuşuyor.

Nar kasabası Kavacık mevkiinde bulunan arıtma tesisimiz bulunmaktadır. Saniyede 200 Litrenin üzerinde bir su kütlesi arıtma tesisini terk edip ya Kızılırmağa dökülmekte ya da tarım sulamada kullanılmaktadır. Arıtılan suyun tahlil sonuçlarında ağır metal çıktığı da söylenmektedir. Durum böyle ise sulanan bitkiler ağır metali bir mıknatıs gibi çekip insanlara geçirirler. Bu durum kanser riskini artırmaktadır. Su Kızıl ırmağa giderse Kızılırmak kirlenmektedir. Bu meselenin Nevşehir’le sınırlı olmadığı da açıktır. Az doğumuzda Türkiye’nin en büyük şehirlerinden Kayseri bulunmaktadır. Bu ırmak aynı zamanda baş şehrimiz Ankara gibi bir metropolden de geçmektedir.

Eğer ağır metal çıkıyorsa nedeni üzerinde düşünmek ve çözüm aramak devletin işi olduğunu düşünüyorum. Her hâlükârda atık tesisinden çıkan su doğaya zarar verme riskini önlemek için meyvesi yenmeyen ağaçlar dikilerek önlene bileceği aklıma gelmektedir. Burada olabilecek muhtemel zararın faydaya çevrilme olayı vardır. Çınar gibi Çin kavağı (Pavolinyaeleganus) gibi çok su harcayıp çabuk büyüyen ve gerektiğinde kerestesi kullanılabilen ağaçlar hem yeşillik açısından, çevre güzelliği açısından, ürettiği oksijenden yararlanıldığı gibi olabilecek risklerde ekarte edilmiş olacaktır.

Geniş bir vadiden geçiyor. Vadinin Batı cenahları aynı Göreme vadilerinde olduğu gibi yumuşak kayalar ve şapkasız peri bacalarıyla çevrilmiş, Doğu cenahı ise bazalt kanyonlarıyla Çombuz mevkii ile çevrilmiş yeşil ve otantik güzel görüntüler vermektedir. Vadi yapı itibarıyla uygun olduğu için karayolu da bulunmaktadır. Zeminin yapısından dolayı irtifa farkı ilerledikçe artmaktadır. Bu yüzdendir ki Sulusaray rakımı oldukça düşüktür.

Vadideki özlerin Sekili ve küçük olması, bağ evlerinin çokluğu dikkati çekmektedir. Nevşehir’in mesire yeri yoktur. İnsanımızın yeşillikler içinde piknik yapa bilecek yerleri yoktur. Bu yüzdendir ki, Nar özlerinden küçük bir parça alıp, bir göz dam yaptırıp, tatillerinde çoluk çocuğuyla, dostlarıyla kullana bileceği bir mekân hazırlama ihtiyacı duymaktadır. Bunun da dahası bazen özlerimize gittiğimizde, kendi özümüzde piknik yapan ailelerle de karşılaşıyoruz. Bazı kendini bilmezlerin özlerimizi çöplerle ve içki şişeleriyle kirlettiğini de görüyoruz. Nadir de olsa yetiştirilen ürünlere zarar verildiği de görülüyor. Nar Belediyesi bu durumdan rahatsız olup, mevkilere kır bekçileri görevlendirmek zorunda kalmıştır.

Tüm bunların neden ve niçin olduğu hususunda düşünmemiz gerekmektedir. Efendim tüm bunlar ihtiyaçtan doğuyor. Benim insanım yeşillikler içinde, ağaç gölgelerinin altında, doğada bilet ücreti ödemeden, izlenmeden, kalabalıktan uzak, kuş sesleri içerisinde haftalık stresinden uzaklaşıp ailece güzel bir etkinlik yapıp dinlenmek istiyor.

Böyle bir alt yapıya müsait mekânlar ne yazık ki yöremizde bulunmamaktadır. İnsanlarım Avanos’ta Kızılırmak’ın kenarlarını keşfetti. Yer bulabilirsen tıkış tıkış oturursun. Belediyenin bu mekânları kaldırmasıyla bu iş bitti.  Gül bahçe parkı çarşının ortasında… Güzelyurt Mahallesindeki çamlık yürüyüş parkuru yine insanlarla dolu. Zamanın Parklar Bahçeler müdürü iyi ki o çamları dikmiş, dikmişte büyütmüş… Hatta o çamları dikerken bazı insanlardan eleştiri de almış. Demek ki Nevşehir’de hizmet verirken eleştiri de alacaksın fakat kulağını kapatacaksın. Keşke birçok yere daha ağaç dikselerdi. Belediyemiz kahveci Dağının tüm etraflarını çam ağaçlarıyla donattı. Bu ağaçlar bazı zamanlar kendini bilmezlerce yakıldı. Yine dikildi. Demek ki, bıkmamakta lazım. Oralarda piknik yeri değil. Kahveci Dağının üstü park yapıldı. Bitmez tükenmez rüzgârları nedeniyle sadece park olarak kullanılabilir. Oda belki ilerde… Çok güzel manzaraya sahip olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

Nar vadisinde koşu yapanlara, kır yürüyüşünde bulunan insanlarımıza sıklıkla karşılaşmamız da bu konunun yakın gelecekte yöresel yöneticilerin gündemine geleceğini göstermektedir. Borus Vadileri, Göre kasabasından, Kızılırmak’a kadar doğal park yapılması bilmem bu yerel yönetimlerin aklına geldi mi? Betonlaşan yerleri kaybettik sayılır. Bu yüzden Nevşehir merkez bir beton yığını halindedir. Göstermelik sokak parkları, dikilen yol kenar ağaçları, çamlar, mazılar, ıhlamurlar, akasyalar v.s.

Büyük boyutlu parklar şehirlere nefes aldırırlar. Gelebilecek sel felaketleri insanlara zarar vermesi önlenir. Yer altı suları vadiler altında yakın olduğu için bu doğal parkların ağaçları çok çabuk boy atar, semere birkaç yıl gibi kısa bir sürede alınabilir. Dünyadaki örneklerine bakacak olursak karşımıza Nevyork ve Londra çıkmaktadır. Gaziantep yine böyle bir sel yatağını şehrin bir ucundan diğer ucuna koskoca park yapmış, o parkta insanlar çok çeşitli etkinlikler gerçekleştirmekte ve yine birçok insan o parklarda istihdam edilmektedir. Nevşehir’de böyle bir imkân varken değerlendirmememiz gerçekten bir kayıptır.

Hayal edelim. Emeklilere uzun yürüyüş parkurları çıkar. Bisiklet, paten, koşu sporları gelişir. Sağlık yürüyüşleri yaygınlaşır. İnsan yorulduğu yerde dinlenir, çay içer. Belki hobi bahçeleri oluşturulup, birçok insana etkinlik yapma imkânı sağlanır. Böyle dokular bazı şehirlerimizde uygulamaya çoktan geçirilmiştir.  Bahçe tarımı da gün geçtikçe azaldığı için bu sayede yeni bir ivme kazana bilir. Yeşil cennet, yöresel manzaralar, taş evlerin otantik yapıları başta ilçelerimiz ve civar iller olmaz üzere birçok insanın Nevşehir’e gelmesini sağlayacaktır. Kale mahallesindeki çıkan yer altı şehri de bu ivmeyi hızlandıracaktır.

Herkes kendini böyle bir yerde hayal ederse bu işin önemini daha iyi anlar. Nar bahçelerinde saka kuşları, yaban bülbülleri hâlâ şarkılarını söylemektedirler. Keza Nar Kasabası kırsallarında bağ evlerinin çoğalmasının da nedenlerinde insanımızın dinlenmesinin yanında yeşile özlem yattığı unutulmamalıdır. Betonlaşmanın ilerledikçe de kırsalın geri kaçtığı unutulmamalıdır. Atalarımız yeşil ile iç içe yaşadığı için bitkileri gayet yakından tanırlardı. Bir bağ satılacağı zaman alan insanın bağa bakımı, yeşile saygısı o bağın fiyatının önüne geçerdi.  Bir de bu konuyu düşünmenizi isterdim. Zira kamuoyu oluştura bilirsek yerel yöneticileri ikna edebiliriz. Emin olun ki gelecek nesillere bırakacağımız en büyük miraslardan biri bu olacaktır. Saygılarımla.