BU ÇİZİM SANA MI AİT ?
Kış günü hava erken kararıyor.
Öğrenciler çekilip gitmişler. Evlere, yurtlara dağılmışlar.
Gün boyu uğultulu geçenek, şimdi sessiz.
Eve gitmeden önce, kuruyan boğazımı ıslatmak için kahve hazırlamışım, içiyorum.
Bilmeyene ne denli kolay görünür; altı saat ders vermişim. Yorgunum.
Vivaldi’nin Mevsimler’ini dinlemekle yorgunluğum geçecek gibi…
Kapı açılıyor. Sert bakışlı bir genç içeri giriyor. Selamsız.
Elindeki dergiyi bana doğru uzatıyor.
'' Burda bir yazı var. Çizim de sana mı ait ?''
Oğlum yaşında bir genç. Anlaşıldı,sivil polis.
..................
Fakülte'nin telefon santralında görevli Cuma odama gelmişti.
O günlerde iki ayrı dosya hazırlıyordum.
1. Genel Ortam Sorunları, 2. Türkiye Doğal ve Kültürel Ortam Bozulması Sorunları.
Masanın üzerinde görünce dosyaları, ilgilendi Cuma.Yazılar, haritalar, grafikler, fotograflar.
'' Hocam, bizim sendikanın bir özel sayısı çıkacak. Çevre Kirlenmesi...Siz de bu konuyla ilgileniyorsunuz. Dersini de veriyorsunuz. Bir yazı hazırlar mısınız bu konuyla ilgili. 4 ya da 5 sayfalık...''
Kolay...Hemen daktiloyu önüme çektim. Savaşların yarattığı yıkımı ele alan bir yazı yazdım. Güzel örnekler verdim. Tarih boyunca savaşların ormanlara verdiği zararı, kentleri nasıl yokettiğini ele aldım. O günlerde Bosna Hersek savaşları sürüyordu. Her gün tv kanallarında Sırp keskin nişancılarının Mostar Köprüsü gibi tarihsel değeri pek yüksek bir anıt eseri nasıl yıktıklarını izliyorduk. İskender, Pers Savaşları, Pön Savaşları, Roma işgalleri, Emevi işgaline uğrayan Kafkasya'da yaratılan fecaat, Birinci Dünya Savaşı yıkımları, İstiklal Harbimizde bozguna uğrayan Yunan Ordusu'nun kaçarken yakıp yıktığı bayındır Ege, Marmara beldelerinin uğradığı yıkımlar, İkinci Dünya Savaşı, Kore Savaşı, Lübnan İç Savaşı, Irak-İran savaşları...Kronolojiye dikkat ederek sırayla ele aldım, yazdım.
Yazıyı hazırladım. Arada karbon kağıdıyla bir kopyasını kendime ayırdım, ikincisini götürüp Cuma'ya
verdim. Pek sevindi. '' Tamam Hocam, artık Dergimiz basıma girebilir,'' dedi.
Aradan bir ay kadar bir süre geçti. Dergiyi, ben o dağdağada unutmuşum. Zaman zaman gördüğüm Cuma da bir açıklama yapmıyordu.
Sivil polisin burnuma doğru, tehditkar uzattığı dergiyi ilk görüyordum.
Aldım, baktım. Benim yazım son sayfalardaydı. Fakat dikkat çeken bir şey vardı. Sayfanın yarısını bir çizim kaplamıştı. Bakarken başımdan kaynar sular döküldü. Neden ? Çizimdeki ayrıntı iç bulandırıcı idi. Dağlık bir alanda operasyona çıkmış asker. Bir uçan kuşu tabancasıyla vuruyor. Miğferinde ayyıldız. Çizen sanatçı (!) demek istiyor ki, ''Türk Ordusu doğa düşmanıdır.''
Sivil polis gözlerini dikmiş, beni izliyordu. Oturmuş koltuğa, bacak bacak üstüne atmış.
Odam soğuktu. Buna karşın terledim. Genç polis tehdit edercesine konuştu :
'' Hocam, niye böyle bir bölücü örgüt savunucusu dergiye yazı verirsin ? İstesem şimdi bir yazıyla Olağanüstü Hal Bölge Valiliği'ne bildirebilirim. Sonuç ne olur bilemem.''
'' ..................... ''
'' Fakat, sizin Nevşehirli olduğunuzu, yurtsever bir yardoç olduğunuzu biliyoruz. Bir daha, bu tür yayın organlarına makale vermeyin. Başınız derde girer sonra.''
Savunma bile yapamadım. İnandırıcı olmazdı.
'' Yazı benim, ama, bu çizim kime ait, bilmiyorum,'' diyebildim.
Ayağa kalktı. Vedalaşma gereği bile duymadan çıkıp gitti. Kapıyı açık bırakmıştı.
Geçenekte kostak kostak yürürken, postallarının sesi yankılandı.
Ah Cuma ah !
Sana o yazıyı teslim ettiğim gün , o an, nerden bilebilirdim o küstah çizginin yazımı bir suç ögesine dönüştüreceğini...
Nereden bilebilirdim...
............................................... 22 Kasım 2017. Diyarbakır