Paslı bir çivi misali girdi içine
Çıkmıyor
Üstelik de etkisi gün geçtikçe artıyor, etkisi ile birlikte huzursuzluğu da artıyor
Kıvranıyor
Beyni, bu ‘nefrete’ karşı olumsuzluk üstüne olumsuzluk üretiyor
Rahat edemiyor
İçindeki nefreti kusmak için her türlü yolu deniyor
Her fırsatı değerlendiriyor
Fakat
Nefreti geçmiyor, geçmek bir yana arttıkça artıyordu
Sorun, nefret ettiği kişide miydi?
Bazen bu soruyu düşünüyor
Nefreti, bu sorunun gerçek cevabına ulaşmasını önlüyor, sanki sorun kendinde değil de nefret ettiği kişideymiş gibi onu bir bilinmezliğin tam ortasına sürüklüyordu.
Bir insandan bu kadar tiksinilmezdi
O, tiksiniyordu
Bir insan bu kadar kötü olamazdı
O, kötü olarak görüyordu
Hangi yana dönerse dönsün, hangi konu ile ilgilenirse ilgilensin, hayatının her anında nefretini yanında taşıyor, onu her an kullanıma hazır tutuyordu.
Nefreti onun çok kullandığı bir eşya idi sanki
Belki o olmasa yaşayamaz
Nefes alamaz
Büyük bir boşluğu düşer, tepesi üstü yuvarlanır gider, kimse de ona yardım etmezdi.
Ya o, ya ben diyordu
Bu dünya ikisine çoktu
Rahat ve huzurlu olması için ikisinden birinin yok olması gerekiyordu.
Yıllar böyle geçti
Yaşlandı
Enerjisi azaldı, saçı beyazladı, beli büküldü, her hareketinde kemiklerinden ses çıkar hale geldi.
Fakat bu nefret azalmadı, yok olmadı, ilk günkü gibi tazeydi
Bir gün
Bir gün beyninde bir şimşek çaktı;
‘Nefreti onu beslemiş, hayata tutunmasını sağlamış, mücadele azmini geliştirmiş, ulaşılmaz da olsa bir hedefi altın tepside sunmuştu.
Aslında o nefreti ile vardı
Nefreti olmasa o bir hiçti’
Bu düşünce onu korkuttu, iliklerine kadar ürpermesine yol açtı.
“Böyle bir şey olabilir mi?” diye düşünüyor, bu düşünce onu coşkun duygu selinin tam ortasına itiyor
“Yanlış yaptım, yanlış yaptım!” diye söyleniyor
Pişmanlıktan kıvranıyordu
Ağlamamak için kendini zor tutuyordu