CİBUTİ (DJİOUBTİ)
(25-29 Ekim 2014)
Ahmet BELADA
Cibuti (Djibouti) Doğu Afrika’ya açılan kapıdır. 750-800 bin nüfusa sahip ülkenin resmi dili Arapça ve Fransızcadır. Fransa’dan bağımsızlığını 27.06.1977’de kazandı. Cibuti beş bölge ve beş şehirden oluşmaktadır. Başkent Cibuti yaklaşık 350 bin nüfusuyla ülkenin en büyük şehridir. Tüm diğer ülkeler gibi işsizliğin ve yoksuzluğun bulunduğu, fakat diğer ülkelere göre daha sakin ve daha gelişmiş denebilecek bir yapıya sahiptir. Ülke demokrasi (!) ile yönetilmekle beraber muamelede şeriat, diğer konularda Batı (Fransız) hukuku geçerlidir.

Doğu Afrika’da küçük bir ülke olan Cibuti’nin, Batı ve Güney’de Habeşistan (Etiyopya), Güney doğusunda ise Somali ile sınırları vardır. Ayrıca Kızıldeniz, Umman Denizi ve Aden Körfezine de kıyısı mevcut. Ülke insanında, yirmi kilometre uzaklığında bulunan Yemen’in miskin ve mistikliğini, Afrika’nın da tedirginliğini görmek mümkündür...

Cibuti yönetimi, stratejik yapısı gereği, önlerine iki hedef koymuş; biri Singapur (gibi liman ve taşımacılığın merkezi) diğeri de Malezya gibi olmak. Olabilirler mi bilemem ama en azından hedefleri bu. Yukarda zikrettiğim gibi coğrafi konumları böyle bir hedef koymaya son derece müsait. Eğer mahallenin… rahat bırakırlarsa neden olmasın ki,  
Uğradıkları zulüm ve haksızlıklardan dolayı, zulme maruz kalan diğer milletler gibi  ‘beyaz insan’ fobisini, gözlemlemek mümkün... Belki haksız değiller ama bunu yapmak veya bunu affedip tolare etmek için çok çalışmaları gerektiğini, hatırlamalılar veya birileri hatırlatmalıdır.

Cibuti’de insanların epeyce bir kısmı Habeşistan’da yetişen “gad”denen bizdeki naneyi andıran yeşil bir ot çiğniyorlar. Bu onları rahatlatıp, gevşetip, uyuşturuyormuş. Bunu kullanmak yasak değil. Hatta duyumlarıma göre İslami anlamda fetva dahi almışlar. Bunu çiğneyenlerin çiğnemeyenlere oranla daha munis olduklarını, hanımlarını dövmediklerini, aile saadetlerinin diğerlerine oranla daha güzel olduğunu söylenmektedirler. Belki de bu durum idarecilerin hoşuna gitmektedir!..

Türkiye ile ilişkilerine gelince; son yıllarda dünyanın hemen her tarafında olduğu gibi burada da bizlere karşı son derece saygılı ve sevgililer.
Burası Osmanlı bakiyesi bir ülkedir. Tajura’da kısmen, Zeyla bölgesinde (burası Somali toprağı) ise Osmanlıdan kalma birçok yıkılmış tarihi binanın varlığı mevcuttur. Dahası var, ‘Kıbleteyn’ –iki kıbleli- adında birde camiden bahsetmektedirler. Güya, Habeşistan’a hicret eden Müslümanlar buradan geri dönerken kıblenin değiştiği haberini burada duyunca kıblenin yönünü Kudüs’ten Mescidi Harem’e çevirmişler. Orada kıldıkları ilk namaz yerine yapılan mescide de kıbleteyn demişler. Tıpkı birçok yüce kişilerin birçok merkezde kabirlerinin bulunmasında olduğu gibi…

Fransa’dan bağımsızlıklarını kazandıkları tarihten bu yana, bizlerle ilgi kuramayışlarına çok üzülüyorlar. Bu üzüntü 15.02.3013 tarihinde ilk Büyükelçimiz Dr. Hasan Yavuz Bey’in atanmasıyla geç de olsa sona ermiş. O da Geçmiş günlerdeki boşluğu doldururcasına yoğun bir çaba içerisine girmiş. Elçimiz takdire şayan işler yapmaktadır. Hasan Bey’in atanması hem Türkiye hem de Cibuti için büyük bir şans olmuştur.

Biz orada iken henüz yeni başlayan “Türk haftası” birçok alanda devam ediyordu. Panel, Hat-Tezhib, Ebru, Telkari, TİKA, THY, Film vs.
Bir yöneticimizin; “At sahibine göre kişner” dediği gibi, bırakın Büyükelçilik personelini, orada bulunan diğer kurum ve kuruluşların elemanları da dâhil herkes canhıraş çalışmaktadırlar. Gurur duydum. Bunu kendilerine de ifade de ettim. Etkinlikler başkent Cibuti’nin birçok yerinde billboardlar ve ilanların yanı sıra TV ve Radyodan da duyurulmaktadır.

Bunun dışında gittiğimiz gördüğümüz birçok yerde Türkiye’den bahsediliyor. Türk haftası münasebetiyle bulunduğum günlerde etkinliklerin yapıldığı salona gittim. Giriş kısmında; Bahçeşehir, Fatih Sultan Mehmet ve Akdeniz Üniversitelerinin tanıtım stantlarının yanı sıra gayretli hocalarını gördüm. Bahçeşehir özellikle olmak kaydıyla diğer üniversiteler de oradaki üniversiteyle muhtelif konularda iş birliği kurmak için gayret ediyorlar.

Bekir Karlığa Hocanın editörlüğünde, hazırlanan “Batıya Akan Nehir” isimli belgeseli, ardın da Derviş Zaim’in çektiği “Aşka Giden Yol” isimli filim izletildi.
TİKA’nın Habeşistan, Cibuti, Eritre sorumlusu Serdar Küçükkurt, THY bölge temsilcisi Kayhan Bilgili, önceleri Afrika bölge koordinatı Enver Bey… Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Burhan Bey’le önce malikânede yediğimiz akşam yemeğinin ardından, kaldığımız Kempinski otel içindeki THY bürosuna geçerek gecenin geç saatine kadar muhabbet ettik. Bu sohbetin bölgeyi tanımamda ve yapılan işleri öğrenmemde çok faydalı oldu.  

ÜNİVERSİTE
Bir sonraki gün Yüksek Öğretim Bakanlığına gittik.  Bakanlık yetkililerince son derce iyi karşılandık. Ardından Üniversitenin değişik bölümlerini ve ders yapılan bazı sınıfları ziyaret ettik. Talebeler oldukça zor şartlarda eğitim görmelerine rağmen son derece ümitvar ve cevval öğrencileri görmekten mutlu oldum.
2000 yılında kurulan Üniversite’nin 2006 yılına kadar tüm evrak ve işletmesi Fransızlara aitken, o tarihten itibaren hemen her hususta idari yapı kendilerine geçmiş. Kurulduğunda üç yüz öğrencisi varken, bugün sadece öğretim üyesi 350 tanedir. Öğrenci sayısı ise, sekiz bindir. Üniversite her geçen gün gelişmektedir.
Akşam da Rektör’ün “Cenneteyn” isimli Yemenli işletmecinin çalıştırdığı lokantada yemeğe geçtik. Ne balığı olduğunu bilmediğim ama fırında pişen güzel bir balık yedik.
Tekrar kaldığımız otele, ertesi gün de beş-altı saatlik uçak yolculuğunun ardından önce İstanbul’a ardından da Ankara’ya döndük.