SEVGİLİ ANNE-BABALAR

ÇOCUĞUNUZ İÇİN  ‘ONUN İYİLİĞİ ADINA'  DAVRANMAYIN!


Bu çocuk özellikle de ergenlik çağındaysa,
Tavrınız evde her gün çatışma çıkmasına  sebep olacaktır.
Çocuğun davranışları erken çocukluk döneminden itibaren  şekillenir ve çocuk kendi başına karar alma ya da tercih yapma özerkliği ve yeterliliğine sahip olamadığı için doğal olarak ebeveyn burada yetkinlik rolünü üstlenir.Tabii ki  sağlıklı olanı da budur; ancak çocuk büyüdükçe bu güzel durum yavaş yavaş probleme dönüşmeye başlar.Çünkü  ‘o artık farklı bir birey olduğunu' idrak etme durumuna gelmektedir.Değişen aslında çocuğun kendisidir ancak bu değişime ayak uyduramayan ve davranışlarını farklılaştıramayan ebeveyn burada kurban edilir.Suçlu anne-babadır çünkü onu anlayamamaktadır.Aslında çocuk kendinde meydana gelen ve hızlı gelişen fizyolojik ve psikolojik değişime ayak uyduramamakta,bu farklılığı anlamlandıramamaktadır.Aslında çok zor bir durumdur bu, yardıma çok ihtiyacı vardır ama ‘direkt' değil,dolaylı olarak yardım edilirse kabul edecektir.Çünkü direkt yardım onun varlığına hakaret ve haksızlık olarak algılanır ve buna paralel olarak ergenin  ebeveyne karşı davranışları tepkiselleşir.İşte bu noktada stratejik düşünüp davranmak çok önemlidir.
 
İlk olarak anne-babaların paniğe kapılmaması gerekir.Çünkü korku ve panik eğer davranışlarımızı şekillendirirse asla sonuç elde edemediğimiz gibi durumu daha da karmaşık hale getirecektir.Çünkü olayları nasıl algılarsak o şekilde şekillendiririz.Pozitif düşündüğümüzde hayatımız pozitif şekillenmeye negatif düşündüğümüzde ise negatif şekillenmeye başlayacaktır.İyi ya da kötü şeylerin üst üste gelmesinin mantığı da biraz burada yatmaktadır.
 
İkincisi  şunu bilmeliyiz ki,çocuğunuzda gördüğünüz davranışlar sizin yansımalarınızdır.Tabii ki çocuğun karakteristik özelliği kendine hastır ancak her ne olursa olsun olumsuz davranışları  kanalize edip olumluya dönüştürecek olan ebeveynin tutumudur.Ebeveynin tutumu çocuğun davranışlarının değerlendirilmesinde neredeyse % 70 etkendir.Evet çocuklarımız bize ait olabilir ancak onların kişiliği,tercihleri,doğruları bize ait değildir.
Direkt müdahale etmek karşınızdaki insanı direkt/düşünmeden savunmaya geçirir.Sizinle tartışır ve asla duymaz sizi, hiçbir zaman da anlaşamazsınız.Bazı aileler ise durumun öncesinde müdahale etmeyi yeğlemektedir,bu da çok sağlıklı bir tutum değildir.Elbette ki belirli öneriler verilmelidir ancak bunun çocuğu boğucu olmamasına dikkat edilmelidir.Çünkü bir şeylerde ısrar etmek  genellikle karşı tarafta duyarsızlaşmaya sebep olur.
 
 
Hoşunuza gitmeyen bir tutum karşısında sergilenecek en sağlıklı tutum, olayın üzerinden(duruma göre) biraz zaman geçtikten sonra durum değerlendirmesi yapmaktır.Örneğin:(güzel bir uslüb ile)
'Bak canım,dün ya da birkaç dakika ya da saat önce şunlar şunlar oldu ve sen şu şekilde davrandın,bu tavrın bu şekilde anlaşıldı ve pek uygun olmadı,mutlaka böyle davranmada gerekçelerin vardır,eğer ifade edersen bilmek isterim ' diyerek onun varlığı rencide edilmeksizin (zaten mümkünse bu uyarı toplum içerisinde değil bire bir yapılmalıdır) uyarılmalıdır.Bu durum onun özgüvenini zedelemeden hatalarını sorgulayıp kontrol etmesinde etkili olacak ve  inisiyatifi ona verdiğimizi gösterecek, kendi davranışlarının kontrolünü  kendisinin almasına fırsat sağlayacaktır.
 
 
Üçüncü olarak Saygı kavramı gelir.Burada saygıdan kastedilen çocuğun içerisinde bulunduğu durumun iyi anlaşılmasıdır.İşte aslında burada onun asıl ihtiyacı olan şey sağlanmış olacak, ona saygı duyulduğunu idrak edecek ve o da daha saygılı davranmaya yönelecektir.İlk çocukluk yıllarında nasıl ki insanın en büyük ihtiyacı sevgi ise,ergenlik döneminin en öncelikli ihtiyacı Saygı'dır.Yani onu farklı birey olarak kabul etmek,kararlarına ve davranışlarına saygı duyulduğunu hissettirmektir.Eğer saygı duymazsanız istediğiniz  kadar sevin çocuğunuzu hatta bu sevgi uğruna ve onun iyiliği adına yapacağınız her şeyi hakaret olarak algılayacak ve ters tepki gösterecektir.Onun iyiliği adına ona engel olmayın,o üzülmesin diye onu bir şeylerden mahrum etmeye çekinmeyin.Bırakın üzülsün,bırakın ağlasın ama öğrensin hayatın gerçeğini,zorluğu ve dolayısıyla öğrensin küçük şeylerden mutlu olmayı.Siz bunu öğretmezseniz ona sunacağınız en büyük hediyeler bile onu tatmin edemeyecektir.
 
Dördüncüsü mutlaka ona aile içinde  yapabileceği sorumluluklar verin.Ancak bunlar ciddi görevler olsun.Evi toparlamak ya da bunun gibi basit şeyler değil.Mümkünse yaparken zorlanacağı şeyler onun için kısa vadede kötü gibi algılansa da uzun vadede değerlendirildiğinde çok faydalı olacaktır.Bu onların zoruna gidecek ancak bir yandan işe yaradığını hissederek keyif alacaktır.Mutlu olabilmek ve hayattan keyif alabilmek için her şeye sahip olma ve rahat/konforlu yaşama  en büyük yanılgıdır.
Mutlu olabilmenin en güvenli yolu sorumluluk alma,bir şeylerden mahrum kalma ve bir şeyleri zor elde etmektir.Ergenlerin önüne konmuş hazır hayat her zaman onları memnuniyetsiz edecektir.
 
Beşincisi onları aktif bir şekilde dinleyin, yani anlamaya çalışarak ve sadece onlara odaklanarak.Ona var olduğunu hissettirmenin en güzel yollarındandır ‘İnsanı dinlemek'.Çözüm bulmak zorunda değilsiniz hatta mümkünse çözüm önerisi sunmayın, o kendisi anlatırken değerlendirsin kendisini.Ona sadece konuşması, paylaşması için fırsat verin.İnsanın en büyük ihtiyacı anlaşılmaktır.Anlaşılma durumu olduğu takdirde  sevgi ve saygı hep varolacak,anlaşma olmadığı  sürece en büyük aşklar bitecek, en yakın ilişkiler kopacaktır.Zaten bir çocuk ile, kendisine canını verebilecek olan anne-babasının arasının bu kadar çatışmalı olmasının başka hiçbir sebebi yoktur,anlaşılmamak.Çocuk anlaşıldığını hissettiği için bu dönemde dış çevreye yönelir.Bu durum da ailede kaygı oluşturur doğal olarak.Lütfen ailemizi yargı ve sorgu mahkemelerine çevirmeyelim.Aile bir liman olmalı içerisinde sığınabileceği çocuğun.O kendisi talep etmeli o limana yönelmeyi.
 
Altıncısı   çocuğun davranışlarına odaklanmayın,davranışlarının altında yatan düşüncelerine odaklanın.Öncelikle onun neyi niçin yaptığını anlamaya çalışın.Davranışları ortaya çıkaran düşüncelerdir.Düşünceler duyguları şekillendirir ikisinin bütünleşmesinden davranış açığa çıkar.Bizim en büyük hatalarımızdan biri de direkt davranış değişikliğine odaklanmamız.Bu neye benzer bilir misiniz?Bir ağaç düşünün hastalanmış ve sağlıklı meyve vermiyor,suya ve bakıma muhtaç biz ise meyvelerini iyileştirmeye çalışıyoruz düzelsin diye.Ya da iç organlarımızdaki bir hastalığın vücudunuza yansıdığını ve alerji oluşturduğunu düşünün.Siz iç organlarınızdaki hastalık dururken  sadece cildiyeye gidip cildinizdeki alerjik durum için krem kullanmak ister misiniz? Ya da  bu sorunu çözer mi?İşte tıpkı bu şekilde eğer sadece davranışlara odaklanıp ‘Şunu şöyle yap,bunu böyle yapma'dersek ( ki zaten insanın beyninde yap dediğiniz komutlar yapma diye,yapma dedikleriniz yap diye algılanır)  yine çözümsüzlüğe gitmiş oluruz.
 
Yedincisi  ifadelerinizde açıksözlü ve şeffaf olun.Ona söylemek isteyip de söyleyemediklerinizi uygun bir dille açık ve net ifade edin.Saklamadan ya da farklı söylemlerle kamufle etmeden.Hele ise konuşma esnasında laf sokuşturayım,söylemek istediğimi ima edeyim sakın demeyin,işte o zaman karşı tarafı cephenize almış,savaşa hazır hale getirmiş olursunuz.İletişimdeki en büyük eksikliklerimizdendir açık sözlü olamamak,genellikle bazen kırmamak adına bazen de yanlış anlaşılmamak adına söylemek istediklerimizi direkt değil dolaylı olarak ya da tavırlarla ifade etmeye çalışırız ama bu tutum bizim daha da yanlış anlaşılmamıza sebep olur.
(Burada karıştırılmaması gereken şöyle bir durum vardır ki,daha önceki ifademde davranışlara direkt müdahale etmek ile bu şekilde olayları ya da durumu çarpıtarak yansıtmak tezatlık gibi algılanmasın.İlkindeki açıksözlülük, zamanlama(hemen) ve uslüb probleminden(sert) dolayı patavatsızlığa dönüşebileceği için, ikinci olarak bahsettiğim durum ise bizi ikiyüzlülüğe ve dürüst olmamaya itecek, olumsuz sonuçlar doğuracaktır.Bu tutumlar ebeveynin karakter yapısına göre şekillenen yanlış iletişim tarzlarıdır.Bazı ebeveynler çok hassas yapıya sahip olup çocuğu kırmamak adına direkt ifade edemezler söylemek istediklerini bu durum da onların öfkesini dolaylı yönlerden yansıtmasına sebeb olur.Durum böyle olunca ebeveynin pasif bir şekilde yansıttığı öfkeyi ya da olumsuz durumu ergen çok daha ağır ve direkt bir şekilde karşılayacak çatışmalar fitillenmiş olacaktır. )
 
Sekizincisi   olumlu geribildirim verin.
Çocuğunuzda gördüğünüz olumlu davranışların hoşnutluğunu  beden dilinizle ve zaman zaman da sözel ifadelerle mutlaka ona yansıtın.
İnsan kendisini çocukluğundan itibaren toplumdan aldığı geribildirimlerle şekillendirir.Bu algı insanda sosyal benliğini oluşturur.Ve yeryüzünde her  insan ilk olarak  edindiği bu sosyal benliği ile hayatı algılar,olayları yorumlar ve kişiliğini şekillendirir.Tabii insan olgunlaştıkça bu dış benliğin ötesinde asıl/iç benliğe doğru keşifler başlar ancak bu durum zamanla ve zorluklarla mücadeleyle açığa çıkar,ve tabii ki insanın içgörü kazanabilmesi için kendini geliştirip yetiştirmesiyle birebir  alakalıdır.Olumlu geribildirimin çocuk için en önemli olduğu kritik dönem 5-10 yaş arası dönemdir.Hangi yönde eksik olduğunu ya da geliştirilmesi gereken bir yönü olduğunu düşünüyorsanız (örneğin:özgüven eksikliği varsa ona özgüvenini sağlayabileceği geribildirimler vererek) o yönde ifadeler kullanın.Sakın şımarır diye endişelenmeyin,dozunu ayarladığınız hiçbir şey size olumsuz sonuç doğurmayacaktır.
 
Bununla birlikte  ebeveyn olarak bu kadar hassas yaklaşmanızın yanı sıra
ergenlik  durumunu  kazanç haline getirip size karşı kullanan ergenler de elbette olacaktır.:))
'Ben ergenim,bana katlanmak zorundasınız' diyenler oldukça fazladır.İşte bu tür durumlarda da ebeveyn olarak belirleyici olmak çok önemlidir.Unutulmaması gereken en öncelikli unsur çocuğun üzerinde aile otoritesinin varlığıdır.Otoriteden baskı ya da şiddet anlaşılmamalıdır.Kastedilen şey çocuğun  sınırları,değerleri ve inançları olan bir kurum içerisinde bulunduğun idrakine varabilmesidir.Yani çocuğa bir yerde ‘İşte burada durmalısın!' diyebilmektir.Onun her istediğini yapabileceği şekilde hareket etmesini sağlayarak  ona haksızlık etmiş oluruz çünkü o zaman sağlıklı bir kişilik şekillenmeyecek ve üstelik hayatta karşılaşacağı zorluklarda sorumluluk almaya cesaret edemeyecek ve sorunlarla baş etme kapasitesi gelişmeyecektir.Her ne olursa olsun tanıması gereken bir otorite olmalıdır ki çocuk kendisini bir yerde  frenlemesi gerektiğini bilsin.Aksi takdirde hiçbir şekilde zaten memnun edemeyeceğiniz gibi önüne geçemeyeceğiniz sonuçlar da doğabilir.Bunun için tabii ki  ebeveyn olarak saygınlığımızın olması, çocuğun bizi tanıması gerekir.Saymadığı ve önemsemediği bir ebeveyni çocuk elbette dinlemeyecek,sınırlarını tanımayacaktır.Saygınlık sahibi olabilmemiz için ise bizim davranış ve karakter özelliklerimize dikkat etmemiz ,tutarlı ve ölçülü davranmaya özen göstermemiz gerecektir.Ölçü,tutarlılık ve kararlılık eğitim sisteminde en önemli unsurlardandır.Ölçüsüz olur da aşırı sevgi,merhametle yaklaşırsak insanı boğarız ve kaçırırız kendimizden.Tutarsız olursak sözlerimizin etkinliği kalmaz çünkü güven duyulmaz.Kararlı olmazsak da uygulayacağımız her olumlu davranış ve strateji  çabuk söner ve pes etmek durumunda kalırız,çünkü sonuç alamamış oluruz.
 
Sonuç olarak her şeye rağmen elbette sorunlar yaşanacaktır.Hayatın ve insanın  varlık sebebi ‘İmtihan' olduğu için sorunlar hayatımızda hep var olacaktır.Ancak unutulmamalıdır ki sorun olarak  adlandırdığımız her şey bizim zaaflarımızın yansımasıdır..Aslında sorun dışarıda değildir bizzat bizim eksiklik ya da aşırılıklarımızın dış dünyada şekillenmiş halidir.Kimse ya da hiçbir şey bizim zaafımız olmaksızın bize zulmedemez (Allahın izniyle) Nerede ve neden  acziyet gösterdiğimizi bilmeli kendi nefsimizi tanımaya yönelmeliyiz.
Bu durumu makro düzeyde değerlendirdiğimizde de dünyada,insanın zaafları üzerine çalışılıp tahribat yürütülmektedir.Örneğin insanın en büyük zaafları cinsellik(haz),öfke,şiddet,korku,para,şöhret,statü,fiziksel güzellik,ırk ve milliyet üstünlüğü  gibi şeyler olduğu bilinip bunlar üzerinden insanlık sömürülmeye,yok edilmeye çalışılmaktadır.
Bunun bilincinde olabilirsek eğer, yaşadığımız bütün sorunlar bizi içsel olarak büyüten etkenlere dönüşecek ve daha da sağlamlaşmamıza sebep olacaktır.Çünkü o zaman almamız gereken mesajı almış,okuyup değerlendirmiş olacak hatta fırsata çevirme şansını elde etmiş olacağız.Sorunlarımız bizim kendimizi tanımamızdaki en anlamlı mesajlardır bize yaratıcı tarafından sunulmuş olan.Onları bu şekilde algılamayı ve yaşamayı öğrenene mutluluklar dilerim.Çünkü o zaten mutlu olmayı öğrenmiş olacaktır…
 
 
Psikolog/Psikoterapist:
Fatma Çakır Çalışkan