HAKKÂRİ

8-10 Mart 2018

Güçlü, savaşçı, gücü yetebilen anlamlarına gelen Hakkâri, Seyit Taha-i Nehri, Abdüssamet Babek, Fakiye Teyran, Ahmed-i Hani gibi ulema, meşayih ve şairler şehridir.Hakkâri 1721 rakım ve 61 bin merkez, 275. 761 bin toplam nüfusuyla Güneydoğu’nun, dört bir tarafı dağlarla kaplı şirin ve güzel bir şehridir.

Çölemelik’i Ermeniler İlmar, Süryaniler Gülarmak, Memlükler Cülemerk olarak adlandırdıkları Hakkâri’nin Yüksekova, Şemdinli ve Çukurca’dan oluşan üç ilçesi; Van, Şırnak, Siirt, Bitlis, Iğdır ve Ağrı illerimizle de komşuluğu vardır.

Hakkâri’nin bilinen tarihine göre, Urartu Krallığı, Pers krallığı, İslam Uygarlığı dönemi; Abbasi, Selçuklu, Artuklu, Safavi, Timurlar, Zengiler, Memluklular, Osmanlılar ve Eyaletler tarafından yönetilmiştir. Hakkâri 1924 yılındaki Lozan anlaşmasıyla beraber Musul’dan ayrılarak Türkiye Cumhuriyetinin Irak ve İran’asınırı olan bir şehrimizdir. Şehrin tarihi,arkeolojik kazılarda elde edilen nesnelere göre M.Ö. onuncu yüz yıla kadar gitmektedir. Farklı din ve ırkların yönetim ve denetiminde bulunan şehrin sakinleri İslam’ı kabul ederek o dinde sabitkadem olmuştur.

İslami manada mümbit bu topraklarda çok sayıda ilim adamı, tasavvuf ehli yetişmiştir. Bunlardan en tanınmışı 18. Yüzyılda yaşayan Seyyid Taha-i Nehri’dir.Seyyid Taha 1851 yılında Şemdinli’nin Nehri (Bağlar) köyünde doğmuş. Ailenin Abdülkadir Geylani’den beri devam eden Kadiri kimliği 19. Asırda Mevlana Halid-i Bağdadi’ye intisaplarıyla beraber Nakşibendi kimliğine dönüşmüştür.

Seyyid Taha’nın tasavvufa yönelişi; “Seyyid Taha bir gece rüyasında, yüksek bir dağdan aşağılara doğru gürül gürül akan bir su ve bu sudan içmek için koşuşturan insanları görür. Suyun nereden geldiğini merak edip, kaynağından içmek niyetiyle o da dağa tırmanır. Zirveye vardığında Resûlüllah ile karşılaşır. Bu gürül gürül akan suyun Peygamber Efendimizin parmaklarından fışkırdığını görür. Ayrıca suyun değişik mecralardan dağın eteklerine doğru aktığını görür. Koşarak Resulü Ekrem’in mübarek elinden kana kana içer. O güne kadar hiç yaşamadığı bir huzur, bir itminan bulur… bu rüyanın kendisi için hakikati aramada bir işaret olduğunu anlayan Seyyid Taha, arayışa girer... Arayış neticesinde yolu Mevlana Halid’e intisap ve Nakşibendi silsilesine dâhil olmasıyla neticelenir.

Her fırsatta hocasını görmeye çalışan Seyyid Taha göremediği veya geç gördüğü zaman ise irşat çalışmalarını hocasıyla mektuplaşarak sürdürmüştür.O mektuplarından birinde Mevlana Halid talebesine:

“Kıymetli Seyyid Taha! Allahuteala’nın emanında olunuz. Şöhretten daima sakınınız. Kişi için talebelerinin çokluğu büyük bela olabilir.Allahuteala sizi o afetten korusun. Âmin.

Kalbin Acem beldelerine meyletmesin. Bunu öldürücü, ruhu kurutucu zehir biliniz. Nerede kaldı onların yanına gidilmesi. Onlara yakın olmaktan, tatlı idareli dil kullanmaktan çok uzak olunmalıdır. İnşallah bu insanlarla bir araya gelmezsiniz. Eğer Şah bile bizzat davet ederse gitmemelisiniz. Nerede kaldı ki, başkasının davetine gidesiniz. Böyle bir davete verilecek cevap şudur.“Biz derviş kimseleriz. Bizim işimiz dünyadan kesilmek ve İslam padişahına dua etmek, insanların dinine hizmettir. Devlet reislerinin meclislerinin edeplerini bilmeyiz.” Sana emrettiğim üzere ol, muhalefet etme…” Hakkâri’den Yükselen İlim ve Tasavvuf Güneşi SEYYİD TAHA-İ NEHRİ Hayatı, Tasavvufi Yönü ve Tesirleri” DAKA (Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı; s. 99-100)

Şeyhin engin hoşgörü anlayışına bir örnek: Günün birinde bir hırsız Seyyid Taha’nın zahire ambarına girip bir çuval unu alıp götürmek ister. Fakat çuvalı kaldırmayı başaramaz. Birazını döker. Yine kaldıramayınca arkadan bir ses; “evladım herhalde kaldıramıyorsun. Dur sana yardım edeyim” der. Hırsız geri dönüp baktığında Seyyid Taha’yı görür ve ne yapacağını şaşırır. Şeyh efendi çuvalı kaldırırken bir taraftan da;“evladım bunu götür. Fakat bundan sonra ihtiyacın olduğunda gece değil gündüz vakti gelip iste. Aksi halde mollalar seni görürlerse senin için iyi olmaz” der. Bunun üzerine hırsız çuvalı bırakır ve Seyyid Taha’nın ellerine yapışarak tövbe eder ve onun en sadık talebelerinden biri olur.  

Yazılı bir eser vermeyen ama çok sayıda insan yetiştiren Nehri, ayet ve hadisler konusunda çok güzel açıklamalarda bulunmuş. Kendi yaşadığı dönemde Şemdinli bölgesinde ciddi bir problem yaşanmamıştır. Tarihte olduğu gibi bu gün de her ne kadar onun manevi mirasını devam ettiren kimse yoksa da uygulamaya çalışılan tüm tahribata rağmen Şemdinli ve bölge insanı dinine vatanına bağlı yaşamını sürdürmektedir.

Bu izahattan sonra gittiğimiz hemen tüm şehirlerimizde yaptığımız gibi Hakkâri/Yüksekova’da uçaktan inincebizi karşılayan Kaymakam, Van ve Hakkâri müftüleriyle bir müddet Havaalanında istirahat ettik. BilahareYüksekova’da 30 talebemizin yatılı olarak okuduğu Fatımatü’z-Zehra Kuran Kursunu ziyarete geçtik. Kursu ziyaretimizde kısa bir konuşma yapan Başkanımız, yavrularımızı okumaya teşvik ederek onları cesaretlendirdi.

Ardından eda ettiğimiz namazdan sonra Hakkâri’ye geçtik. Otelimize yerleştikten bir müddet sonra Kültür Merkezindeki Hakkâri Evinde Sivil Tolum Kuruluş temsilcileri ve kanaat önderleriyle birlikte düzenlenen toplantıya katıldık. Başkanımızın birlik beraberlik adına yaptığı veciz konuşmasının ardından söz alan temsilciler, gelişimizden duydukları memnuniyeti ifade ederken, bizden beklentilerini dile getirdiler.Söz alan Molla Nezir Akdoğan hoca; geçmişte anlaşmazlıkları hocalar çözerdi. Şimdi o hocalardan yoksunuz. Osmanlının son zamanlarında burada yetmiş tane medrese vardı. Şimdi onlardan ve âlimlerimizden mahrumuz. Zeki, cesur ve korkusuz Kürt kardeşlerimiz bunlardan yoksun olunca o meziyetleri farklı değerlendirilmeye çalıştılar. Bu boşluğun doldurulması için bizler çok çalışmalıyız. Sizlerde bizi yalınız bırakmayınız.

Sıcak ve samimi bir ortamda geçen bu toplantı, “Diyanet İl Buluşmaları”nın ne kadar değerli olduğunu ortaya koydu.

Ertesi sabah Başkan YardımcımızProf. Dr. Ramazan Muslu hocamızın başkanlığında İl, İlçe müftüleri ve müftülük personeliyle yapılan toplantıda, personelimizi dinleme imkânı bulduk. Bir taraftan talepleriyle ilgili notlarımızı alırken, bazı suallerini de orada cevaplandırdık.

Toplantının akabinde bir heyetle Hakkâri halkı üzerinde son derece olumlu intibaa bırakan valimiz Cüneyt Orhan Toprak’ı ziyaret ettik. İlimiz hakkında verdiği bilgi bizleri mutlu etti. Karşılıklı hediyeleşmenin ardından Cuma namazı için merkez Hacı Said Camine geçtik. Din İşleri Yüksek Kurul üyemiz Mehmet Kapukaya’nın vaaz, Başkanımızın kıldırdığı cumanın ardından öğle yemeğine geçtik.

Konu cumaya gelmişken ilk kez yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşmak isterim. Bilindiği üzere Cuma namazının ardından “Zuhr-i Ahir” diye dört rekâtlı bir namaz kılınır. Kılınıp kılınmaması hakkında ihtilaf edilen bu namaz, burada yani Şafi mezhebine göre cumaya müteakiben cemaatle kılınıyor. Değerli başkanımız daha önceden malumat sahibi olduğundan ve hatta Batman’da uyguladığından o pek şaşırmadı ama biz hayret ettik.Müezzin ‘Allahü Ekber’i çift, diğerlerini tek tek söyleyerek getirdiği kametin ardından dört rekâtlı Zuhr-i Ahir için namaza durduk. Eda ettikten sonra farklılığımızın zenginlik olduğuna şükrettim. Hanefi mezhebine mensup Diyanet İşleri Başkanı gönül rahatlığı içinde ve hiç şaşkınlık göstermeden bir başka mezhebimizin görüşüne göre namazı kıldırdı. Bu ne zenginlik. Ne güzellik. Bu tür uygulama ve yaklaşıma ancak şükredilir. Bu da benim hayatımda bir ilk oldu.

Hakkâri özelinde Doğulu kardeşlerimizin cömertlik ve insani özelliklerini hep takdir etmişimdir. İlk görev yerim olan Erciş’te bu güzelliği ve cömertliği doya doya yaşadım.

Akşam saatlerinde Üniversitemizi ziyaret ettik. Rektörümüzün heyecanla verdiği bilgiler dikkate şayandı. Şu anda iki bin beş yüz civarında olan talebe sayılarının orta vadede beş, uzun vadede on bin olduğunu söyledi. Üniversitenin merkeze uzak olması, uzaklığının dışında yapılacak olan diğer bir kampüs binasının şehrin bir başka yakasında yapılacak olması da dikkat çekici. Hatta hiç kampüs binası yapılmamış olmasına rağmen Üniversite cami binasının karkası bitmiş bile…

Oradan geçtiğimiz Kredi Yurtlar Kurumundaki talebelerimize Başkanımız, genç sahabelerden örnekler vererek etkileyici ve güzel bir konuşma yaptı.

Ziyaret edilen şehit ailesinin ardından, Hakkâri Dağ Komando Tugayı ziyaret edilerek askerlerimizle orada akşam yemeği yendi.

Ertesi sabah, TV de canlı verilen Fetih Suresinin okunması, kılınan sabah namazı ve Başkanımızın yaptığı dua/sohbetin ardından kaynaşma ve dayanışmanın en güzel örneği sergilendi. Sabahın erken saatinde camiyi tıklım tıklım dolduran Hakkârili kardeşlerimizle muhabbetli bir zaman geçirdik.

Daha sonra başkan yardımcımız Ramazan Muslu hocamızın başkanlığında İl ve İlçe müftülerimizle yaptığımız toplantıda, ilimizin olduğu kadar ilçelerimizin de yaptıkları, yapacakları hizmetlerden, bizden beklentilerini dile getirdiler. Böylece bizlerde o kardeşlerimizin hangi şartlarda hizmet ettiklerini öğrenmiş olduk. 

Kültür Merkezi toplantı salonunda Hakkâri’deki erkek-kadın tüm din hizmetinde bulunan kardeşlerimize, başkanımız son derece etkin bir konuşma yaptı. Yapılan hizmetin önemi üzerinde durdu. Geçmişte edin hizmetlerinin meccanen yapılırken şimdi ailemizin başkalarının eline bakmaması için gerekli dünyalığın sağlandığını belirterek, hizmet için mazeret beyan edecek bir durumun olmadığını söyledi. Bizim ihmal ve tembelliğimiz yüzünden bir insanımızın yanlış yola gitmesinden hepimizin sorumlu olduğunu anlattı.

Dönüşümüz esnasında Hakkâri’nin çıkışında Özel Harekât Birliğini ziyaret ettik. Sıcak bir karşılamanın ardından güvenlik güçlerimize moral motivasyon konusunda kısa açıklamada bulundu. Hayır, dua eden Başkanımız, hatıra dertlerini imzalayarak komandolarımızla fotoğraf çektirdi.

PKK ve HAKKÂRİ

Maalesef seksenli yıllardan bu tarafa Doğu ve Güney Doğu illerimizde illegal faaliyet gösteren terör örgütü PKK, birçok ilimizde olduğu gibi burada da fikri ve fiziki bir hayli tahribata sebep olmuştur. Hangi gerekçeyle ortaya çıkarsa çıksın, yapılırsa yapılsın sonu olmayan bir maceraya girişen örgüt, insanımızı sosyal olduğu kadar dini yönden de sıkıntıya sokmuştur. Bu sıkıntıya giren insanlarımızdan bazıları da Hakkâri’nin güzel insanlarıdır.

Verilen tahribatın kısa sürede telafi edilmesi elbette mümkün değil. Fakat imkânsız da değil. Fırsat varsa imkânda vardır. Özellikle barış süreci esnasında kendilerine verilen fırsatı sorumsuzca kullanan örgüt, daha sonra işi “çukur” siyasetine dönüştürdü. Devletin kararlı tutumunun ardından büyük oranda tasfiye edilmiş durumda.

Diyanetin üç günlük şehir buluşması teknik bazı eksikliklere rağmen son derece yaralı olmaktadır. Buradan çıkan sonuca gelince; devletin hemen tüm kurum ve kuruluşları başta olmak üzere, özellikle de Diyanet hizmetlerinde bölgeye pozitif ayrımcılık yapmalarıdır.