DRAHOMA

Kırşehir’in Hacıbektaş nahiyesinden  Ali Hıdır, Ürgüp’ü merak eder.

Bir yolunu bulur, Avanos’a ulaşır. Ordan da yürüyerek Ürgüp’e geçer.

Yıl 1923.

Ekim ayının güzel, güneşli bir günüdür.

Ürgüp’teki kiliseler, Ortodoks halkın yaşayış düzenleri Ali Hıdır’ın ilgisini çeker.

Delikanlı ilk kez görmektedir Rum gençlerin kızlarla

yarenlik ederek çarşıda, pazarda gezdiklerini.

Kaçma, örtünme yoktur.

Genç kızlar, kadınlar güldüklerini de gizlemezler.

Fakat, erkekler dalgın, düşüncelidir.

 Haberler çoktan Ürgüp’ün  Ortodoks halkına ulaşmış; tedirginlik doğurmuştur.

Bir “ mübadele” sözü dolaşıp durmaktadır.

Bir hanın önünde oturup çay içer Hacıbektaşlı .

Komşu manavın önünde küfe küfe, sepet sepet, zembil zembil meyveler vardır.

O zamana dek görmediği, adını bilmediği, tadına bakmadığı meyveler…

Bazıları belli ki, Niğde,Kayseri dışından, cenuptan getirilmiş Bahrisefid ürünleridir…

Ali Hıdır ,  yakındaki insanların  dertleşmesine kulak misafiri olur.

50 yaşlarında, Rum olduğu, giydiği şapkadan belli bir adam,

yana yakıla anlatmaktadır.

Drahoma pek yüksek. Bu gidişle üç kızım da evde kalacak, kuruyup gidecek? “

Ali Hıdır sorar.

Drahoma nedir? “

Kızımızı alması için damat ailesine ödediğimiz paradır.”

Ali Hıdır hayretler içinde kalır.

Bizdeki başlık parasının tersi lemi ?”

Evet, aynen öyle.”

Yav, ben sizden drahoma felan isdemem, şoo manavdaki ipe dizili armutlardan bi okka alın, gızlarınızın temamıyla evleniyim, gelin alıp götürüyüm Hacıbekdaş’a.”