Ülkücüydü 
   Yıllarca sola, komünizme karşı mücadele etmiş, kavgalara girmiş, gözünü budaktan sakınmamış, ülküsü uğruna nice fedakârlıklara katlanmıştı.
   Yolda karşılaştık
   Selamlaştık 
   Beraber yürümeye başladık
   Anlatmaya başladı;
   Meşhur bir sol TV kanalını izliyormuş, o kanalın verdiği kitapları alıyor, okuyormuş…
   Duyduklarıma inanamadım
   “Okuyorsun tamam, o solcu yazarların yazdıklarına ne diyorsun?” diye sordum…
   İkinci bir şok daha yaşadım
   Cevabı aynen şöyleydi;
   “Adamlar doğruyu yazıyor, severek okuyorum, okumaya da devam edeceğim”
   Yıllarca komünizme, sola karşı mücadele vermiş bir ülkücüden duyduğum bu sözler beni şaşırtmıştı…
   Hayatının yarısını sola karşı mücadele ederek
   Kalan diğer yarısını da sola yakın olmaya çalışarak geçirmek…
   Bu nasıl olabilirdi?
   Ya yaşadıklarımız yanlıştı
   Ya da bugün gelinen nokta…
   Tüm ülke olarak yanılmış mıydık?
   Boşu boşuna mı bir birimizle mücadele ettik, vurduk, kırdık, yaraladık, hatta öldürdük…
   70’li yıllarda, her gün istisnasız ortalama 5-10 gencimizi toprağa boşuna mı verdik?
   Bu bir oyun muydu?
   Oyuna mı geldik?
   Oyuna geldiysek neden bunu açıklamıyor, öz eleştiri yapmıyor, kafamızı kuma gömüyoruz…
   Eğer oyuna geldiysek, bu günkü kutuplaşmaların da birer oyun olmadığı nereden bileceğiz?
   10, 20, 30 yıl sonra dönüp geriye baktığımızda, bu yaptıklarımızın da yanlış olduğunu, ülke kaynaklarının yok yere heba edildiğini anladığımız zaman ne olacak?
   Bu ikilemden nasıl çıkacağız?
   Sorular çoğaltılabilir…
   Mevlana Hazretleri’nin “kim olursan ol, gene gel” sözünün gerçek anlamı bu muydu?
   Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram Veli, Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Köroğlu, Pir Sultan Abdal, Emrah, Âşık Veysel vb. bu gerçekler için mücadele ettiler de biz mi farkına varamadık?
   Yaşadıklarımız birer tiyatro muydu?
   Gerçek olan şu ki; birbirimizle mücadele ettiğimiz zaman kaybeden biz, kazanan ise başkaları oluyor…
   Ya bu gerçeği görecek
   Ya da “hazırlanan planın bir parçası olmaya” devam edeceğiz.
   Yani;
   Ya akıl başa… Ya kuzgun leşe…