Evlerde teknoloji adına hiçbir şey yoktu

Sadece ara sıra açılan bir radyo

O da her zaman açılmazdı, istesek de açamazdık çünkü onun bulunduğu yere boyumuz yetişmezdi.

Radyoyu iyi kullanmak, bataryayı bitirmemek zorundaydık, çünkü ne batarya bulunur, ne de onu alacak para…

Akşam yemeğinden sonra 19.00 haberlerinin gelmesi beklenir, yediye bir iki dakika kala radyo açılırdı.

Pür dikkat kesilirdik

Büyük bir ciddiyet ile haberleri dinler, bu dinlemeyi bozacak en küçük bir sesi bile kaş göz işareti ile sustururduk…

Haberler yarım saat sürer, haberlerin bitimi ile radyonun açık olma süresi de biterdi. Evin büyüğü kim ise kalkar, ancak onun boyunun yetişebileceği yükseklikteki radyoyu kapatırdı, ta ki ertesi gün akşam 19.00 haberlerine kadar.

Radyodan sonra dinlediğimiz haberler üzerine konuşulur, biz çocuklar da söylenenleri dikkatle dinlerdik. Soru sorma hakkımız pek yoktu. Bizim payımıza düşen sadece susmaktı.

Radyo haberleri konusu bittikten sonra asıl bizi cezbeden eğlenceli konulara geçilirdi, daha önce anlatılmış nice komik olaylar yeni baştan anlatılmaya başlar, yüzler gülmeye, içimiz sevinçle kabarmaya başlardı.

Bundan sonra da yapılacak işler konuşulmaya başlar, daha önce yapılanlar, yapılmayanlar, yeni yapılacak olan her şey aile meclisi gibi olan bu tek odada konuşulurdu.

Nadir de olsa bizler söz alır, birkaç şey söylerdik, bizim söylediklerimizden sonra ya başımız okşanır, ya da sıkı bir azar yerdik.

Gücenmez, kırılmazdık

Her iki durumun da sevgiden kaynaklandığını bilirdik

Evin reisi baba idi fakat annemizin de söyledikleri dinlenirdi, annemiz her sözün üzerine atılmaz, uygun bir zamanda söz alır, kendi fikirlerini söyler, babamız da onu ilgiyle dinlerdi.

Evde annenin varlığı, sobadan önce yuvayı ısıtan asıl etmendi, anne evin huzur ve mutluluk kaynağıydı.

İhtiyaç duyduğumuz şeyleri babamıza söylemez, önce annemize söyler, onun babamıza söylemesini ve babamın da ‘tamam alırım’ sözünü söylemesini beklerdik.

Tüm bunlardan sonra saat 21.30’u geçmeden yataklar ortaya getirilirdi.

Bizler yataklar yapılırken ayakta beklerdik.

Aileler rastgele yaşamazdı, yazılı olmayan kurallar vardı ve bu kurallara harfi harfine uyulurdu.

Erken yatıldığı için tüm aile yeni iş gününe zinde başlar, herkes kendi görevini bilir, onları yapma telaşına düşerdi, baba erkenden ayrılır, yeni işine bismillah diye başlar, annenin ev içinde koşuşturması gün boyu sürerdi.

Çocuklar önlerine getirilen sabah kahvaltısını -bu genellikle çorba olurdu- hemen bitirir, elbiselerini giyer, okulun yolunu tutardı.

Her şey doğaldı

Yapmacık hiçbir şey olmazdı