UNESCO tarafından 2010 yılında mahalli sanatçı ve ozan kimliği ile ‘Yaşayan İnsan Hazineleri’ listesine dâhil edilen ‘Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş’, NEVÜ Halk Bilimi Kulübü, Nevşehir Kapadokya Araştırma ve Uygulama Merkezi (NEVKAM) ve Türk Halk Bilimi Bölümü işbirliği ile düzenlenen konferansta anlatıldı. NEVÜ Kültür ve Kongre Merkezinde Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Salahaddin Bekki’nin davetli konuşmacı olarak yer aldığı konferansa; NEVÜ Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. H. Abdullah Şengül, Genel Sekreter Nihat Çavuşoğlu, Türk Halk Bilimi Bölüm Başkanı ve Nevşehir Kapadokya Araştırma ve Uygulama Merkezi (NEVKAM) Müdürü Doç. Dr. Adem Öger, akademik ve idari personel, öğrenciler ile davetliler katıldı.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan konferansın açılışında konuşan Doç. Dr. Adem Öger, “‘Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş’ konulu etkinliğimize katılımlarınızdan dolayı öncelikle hepinize teşekkür ediyorum. 1938-2012 yılları arasında yaşayan Orta Anadolu’nun ve Türkiye’nin yetiştirdiği, abdallık geleneğini en iyi şekilde temsil eden ustalardan biri olan Neşet Ertaş’ı yâd etmek, anlamak ve anlatmak için bugün burada toplanmış bulunuyoruz. 2010 yılında UNESCO’nun ‘Yaşayan İnsan Hazineleri’ listesine giren Neşet Ertaş, yirmiye yakın kasetle Türk müziğine büyük bir soluk getirmiştir. Bu bağlamda Kırşehir Ahi Evran Üniversitesinden Prof. Dr. Salahaddin Bekki hocamız ve abdallık geleneği içerisinde yetişmiş Vedat Öz ile Ümit Yaşar Apaydın ustalarımıza bizleri kırmayarak davetimize icabet ettiklerinden dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum” ifadelerine yer verdi.

Kültür Bakanlığı sanatçıları Abdal Vedat Öz ve Abdal Ümit Yaşar Apaydın’ın icra ettiği türküler eşliğinde abdallık geleneği ve Neşet Ertaş’ı anlatan Prof. Dr. Salahaddin Bekki, “Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin adını taşıyan bu kutlu mekânda sizlerle abdallık geleneğinin en önemli temsilcisini ve günümüzde yaşayan ve bu geleneği yaşatan ustalarımızı konuşacağız. Anadolu’daki tasavvufi akımlardan Ahilik, Bektaşilik ve özellikle Kalenderîlik ile ilişkilendirilen abdallık, abdal adı verilen kimselerden oluşan grupları karşılamak üzere kullanılmış olup Türk Tasavvuf Edebiyatında abdal mahlasını taşıyan birçok şair ve dervişe rastlanmaktadır. Kaygusuz Abdal, Kazak Abdal, Abdal Musa, Kalender Abdal, Muhyiddin Abdal, Pir Sultan Abdal gibi. Türk tasavvuf kültür ve geleneğini oluşturan birçok kolda olduğu gibi, abdal kültüründe de insan, sevgi, saygı ve hoşgörü temelinde yükselen bir hizmet ve muhabbet anlayışı hâkimdir” dedi.

Konuşmasına devam eden Bekki, “Her türlü çatışmadan, kavgadan, ayrıştırmadan uzak bir yaşam biçimini benimseyen, insana hizmeti Hakk’a hizmet bilen abdallar, bu doğrultuda müziği bir hizmet alanı olarak görmekte ve hayatın tüm zorluklarına rağmen bu kutlu görevi asırlardır özverili bir şekilde devam ettirmektedirler. Bu özverili grubun yaşam alanlarının başında da Kırşehir gelmektedir. Abdal toplulukları Kırşehir dışında Mersin-Silifke, Afyon-Sultandağı ve Emirdağ, Antalya, Adana, Gaziantep, Yozgat, Tokat, Çorum, Konya, Kayseri, Sivas, Malatya, Karaman, Isparta, Denizli ve Amasya’da yaşamaktadırlar. Son dönemlerde İzmir, Aydın ve Manisa taraflarına yapılan göçlerle bu yerleşim yerlerinde de abdal yaşam alanları oluşmuştur. Orta Anadolu’da abdalların, kendilerine özgü sosyal, kültürel, dinsel ve ekonomik tutum ve davranışlarının tipik olarak gözlemlenebileceği en önemli merkez Kırşehir’dir. Kırşehir’de yaşayan abdallarla Kaman, Kırıkkale merkez ve Keskin, Nevşehir-Hacıbektaş, Ankara-Polatlı, Gölbaşı Soğulcak köyü ve Haymana’da yaşayan abdallar arasında geçmişe dayanan bir ilişki vardır.

Abdalların günümüzde birçok çalışmaya konu olması, onların yaşadıkları bölgelerde evlenme ve düğün gelenekleri etrafında teşekkül etmiş olan eğlencelerin icrasında başlıca rolü üstlenmelerindendir. Abdalların sanatlarını icra ettikleri mahallerin başında düğünler gelir. Bir abdal için düğün, –buna en ünlüleri Muharrem Ertaş, Neşet Ertaş, Çekiç Ali, Hacı Taşan vd. de dâhil- hem geçimini sağlayacağı bir iş ortamı hem de hünerlerini sergileyebileceği bir gösteri alanıdır.

Tarihi ve etimolojik olarak bozlak hakkında çok şey söylenebilir ama bize göre bozlak, yokluğun, yoksulluğun, acının ve kavrulmuşluğun simgesi olan bozkır insanının çığlığıdır. Sazı ve sözü bize kayıtlarla ulaşabilen ve hepsi ayrı birer değer olan ‘Bozlak’ ustalarının en tanınmışları Kırşehirli Muharrem Ertaş (1913-1984), oğlu Neşet Ertaş (1938-2012), Çekiç Ali (1932-1973) ve Keskinli Hacı Taşan (1925-1983)’dır. Daha onlarcası sayılabilecek Kırşehir abdalları içerisinde, sazı, sözü, kişiliği ve şairliğiyle ön plana çıkan isim kuşkusuz Neşet Ertaş’tır.

2006 yılında “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üstün Hizmet Ödülü”ne layık görülen Neşet Ertaş, 2010 yılında dünya çapında bir sanatçı olduğu için UNESCO Türkiye Millî Komisyonu tarafından tescil edilerek kendisine “Yaşayan İnsan Hazinesi” unvanı verildi. Neşet Ertaş, Hakk’a yürüdüğünde bizlere kendisinin de sayını bilmediği elektronik ortamda kayıt altına alınmış yüzlerce türkü/bozlak ve şiir bırakmıştır. Ertaş’ın Ankara Radyosunda başlayan yerelden ulusala, oradan da dünyaya açılma yolculuğu ve ölümünden sonra da ardıllarını beslemeye devam etmesi, günümüzde sosyal medya aracılığıyla devam etmektedir.

1970’li yıllardan itibaren çağdaşı sanatçılar tarafından da sıklıkla okunmaya başlanan Neşet Ertaş türküleri, 2000’li yıllarda zirve yapmıştır. Ertaş ve türkülerine olan toplumun ilgisi, farklı müzik tarzlarındaki sanatçıları da ona yöneltmiş böylelikle, Neşet Ertaş tarzı ve türkü belleği her türlü müzik piyasasını besleyen bir yapıya bürünmüştür. Son dönemde müzik piyasasında tutunmak ve şöhret kapılarını aralamak isteyenlerin, geleneksel müzik belleğinde yer alan eserleri kendi müzik anlayışları çerçevesinde yeniden üretmek yoluna gittikleri görülmekte.

2000’li yıllardan itibaren gelişen dizi ve film sektöründe geleneksel müzik belleğinden en üst seviyede yararlanıldığı göze çarpmakta. Birçok dizi ve filmde, dramatik anlarda hüzün yoğunluğunu sağlama, yöresellik vurgusu, mekân-konu bütünlüğünü sağlama, kahramanı çağrıştırma, nostalji ve mizahî hava oluşturma gibi noktalarda Neşet Ertaş türkülerine başvurulduğunu görüyoruz.

Neşet Ertaş, yaşamı ve sanatıyla özünden hiç taviz vermeden abdal kimliğiyle, ‘Yerel olandan evrensel olana giden köprüyü gören, kuran ve bu köprüden geçmeyi başaran, söz konusu kültür dairesi içinde yaşamlarını müzik yaparak sürdüren insanların rüyalarını gerçekleştiren’ bir idol olmuştur. Ertaş’ın bu özelliği diğer abdalların onunla hem psikolojik hem de sosyal anlamda özdeşim kurmalarını sağlamıştır. “Herhangi bir abdal için Neşet Ertaş, ‘biz’den biridir, ‘biz’ gibidir hatta ‘biz’dir.” Dolayısıyla Neşet Ertaş, abdalların haklı olarak onurla özdeşim kurdukları önemli bir özne durumundadır. Tüm bunlar abdalların, bir özdeşim öznesi olarak Neşet Ertaş’a “öteki”lerden daha farklı bir anlam yüklemesine neden olmaktadır. Çünkü Neşet Ertaş, abdalın kimliği, abdallığın kartvizitidir” diye konuştu.

Katılımcılar Neşet Ertaş Türküleriyle Gönüllerince Eğlendi

Prof. Dr. Salahaddin Bekki’nin konuşmalarının ardından Kültür Bakanlığı sanatçıları Abdal Vedat Öz ve Abdal Ümit Yaşar Apaydın, Neşet Ertaş’a ait birbirinden değerli türküleri seslendirdi. Katılımcılar, Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş türkülerine alkışlarıyla eşlik ederken, icra edilen oyun havalarıyla da gönüllerince eğlendi.

Etkinlik, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. H. Abdullah Şengül’ün Prof. Dr. Salahaddin Bekki ve Abdal Vedat Öz ile Abdal Ümit Yaşar Apaydın’a katılım belgesi takdimiyle son buldu.