EHLİ SÜNNETİN ZAFERİ(3)

Selçuklu dönemi ,  Türk milletinin,

Bütün İslam ülkelerine hakim olduğu meşru bir dönemdir.

Çünkü Abbasi halifesi dünyalık ve idari yetkilerini,

Sultan Tuğrul’a vermiştir.

Doğunun ve Batının sultanı demiştir.

Bu  yetki,  bu miras bir yandan  fetihleri başlatmış,

Anadolu İznik dahil Selçuklu yönetimine geçmiş,

Bir yandan da  devlet otoritesi, tam teşekkül etmişti.

İslam imanı, muamelatı, ahlak ve siyaseti açısından,

İkiliğe, fitneye asla izin verilmedi.

Bir yanda medreseler çoğalıp bilimsel yayınlar artmış,

Bağdat’ta yazılan bir eser, aynı anda Kazan’a, Semerkant’a,

Kahire ve Konya kütüphanelerine gönderilir,

Aynı anda bu merkezlerde de çoğaltılırdı.

                ***

Batınİ ve temel itikadı sarsan düşünceler takibe uğratıldı.

Çünkü İslam hukukunda toplumda ayrılığı, 

Fitneyi çıkaranlara ölüm cezası verilirdi.

Bunu bilen mesela Batıni  Hasan Sabbah Alamut kalesine sığınıp,

Uyuşturucu ile beyni yıkanmış  kişilerle,

Selçuklu yöneticilerine suikast yapmaya başladılar.

Mesela Nizamülmülk ve sultan Melikşah böyle şehit edilmiştir.

Anadolu’nun ve İznik’in fethi,

Papalığı ve Avrupa’yı ayağa kaldırdı.

Haçlı seferlerini başlattı.

                ***

Kuran’ı kerimde, “onlar benim askerlerimdir,

Ben onları severim,  onlarda beni sever” dediği bir millet;

Haçlı seferlerini  tersyüz etti.

Bu mücadele de  gerçekten Allah için her şeyini  veren atalarımız.

Kızıl Elma ve ilayı kelimetullah için,

Dünya’ya  hakkı ve adaleti  tesis etmiştir. En üst seviyede olan

İmanda, ilimde, teknikte, nefis terbiyesinde,

Sosyal ilişkilerde, önce yüce Kur’an, sonra Peygamber efendimizin,

Yaptıklarını tatbik ve söylediklerini uygulamada,

On binlerce  İslam aliminin her konuda verdiği fetva ve içtihatlar,

Ki buna İcma-i ümmet denir,

Bilge kişilerin veya kişinin kuran ve sünnete göre kıyas yapması,

Düşünce ve davranışlarda  dengeyi kurdu.

Büyük medeniyetlerin fertleri de büyük olur.

Çünkü dini eğitim ve Türk töresi, Kişileri yüceltti.

                ***

Özellikle tasavvufla meydana gelen,

Nefis terbiyesi, veren el olmak,

Servet sahibi zenginlerin ve üst yöneticilerin,

Kazandıklarını sadakayi cariyeye vermeleri,

Dünyada görülmeyen bir imar ve sanatını da meydana getirdi.

O şerefli atalarımız, binlerce yıl yaşayan, çok değerli,

Hanlar, hamamlar, camiler, medreseler,  çeşmeler, köprüler,

Yapmalarına rağmen, kendilerine bir ev, köşk, konak  veya nefsine hoş gelen,

Bir tek yapı bina etmemişlerdir.

Mallarını da canlarını da hep vakfetmişlerdir.

İpek yolu üstündeki, Turfan, Kaşgar, Semerkant, Buhara, Belh,

Nişabur,  İsfahan, Tebriz, Erzurum, Sivas, Kayseri,

Konya adeta ticaretle ihya oldular.

Kervansaraylar yapıldı. muhteşem süs  ve bezeme ile,

Taşları  adeta konuşturdular, Allahın kelamını işlediler.

Ahlat’ta, ki o mezarlar,  Diyarbakır kalesi,

Divriğ’de Ulu cami, dünya mirasının şaheserleridir.

Bunlarla hep gurur duyduk, hala övünüyoruz.

Bir ebru gibi çok ayrıntılı işlenmiş taşlar için,

Sanatın zirvesi denmez de ne denir?

Allahın kelamını, yüce peygamberimizin hadislerini

Taşlara işlerken hep Allah’ı zikrettikleri nasıl da anlaşılıyor?

Her çekiç sesinde “yektir Allah” vardı, daima…(devam edecek)

14.05.2020, Kayseri.