Abdülhamit'in petrol haritası gerçek çıktı

 

Bakan Yıldız: "En çok merak ettiğim konuydu. Araştırdık. Bugün bilinen sahaların çoğu orada görülüyor."

 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 106 yıl önce Sultan II. Abdülhamid'in hazırlattığı petrol haritasının peşine düştü. Sultan'ın petrol haritası gerçek mi? Türkiye bir petrol denizi üzerinde mi? Çalışmanın talimatını veren Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız merak edilen soruları cevapladı.

 

İkinci Abdülhamit 'in 106 yıl önce hazırlattığı harita gerçek mi?

 

"Bakanlık koltuğuna oturduğumda en çok merak ettiğim şeylerden biri de ikinci Abdülhamit'in petrol haritalarıydı. Musul ve Bağdat'ı içine alan daire içerisinde yaptırılan belli bilimselliği olan bir harita. Bugün bilinen sahaların pek çoğu bu haritada görülüyor. 100 yıl önce hazırlanan bu harita geçerliliğini koruyor. Bu harita şu anda Batman ve Adıyaman gibi petrol aradığımız yerleri de içeriyor."

 

 

 

Güneydoğu'da yüksek rezervli petrol bulunduğu, Türkler kullanmasın diye betonlandığı iddiasına ne diyeceksiniz?

 

Son 10 yılda petrol arama faaliyetlerimizi 13 katına bütçeyi de yıllık 1.1 milyar dolara çıkardık. Bu sözün efsanevi tarafları var. Petrol kuyucularının çevrelerinin korunmak amacıyla kapatılması kanuni bir zorunluluktu. Petrol fiyatı artınca da kuyular açılabilir. Buna yabancılar Türkler kullanmasın diye kapattı demek doğru değil.

HARİTA İLK KEZ YAYIMLANIYOR

 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da çalışmalarını tamamlayan heyet daha sonra bugün Irak sınırları içinde kalan merkezlerde petrol taramasına devam ediyor. Kerkük, Babagürgür, Zaho, Süleymaniye, Bağdat, Musul ve Altınköprü’deki petrol noktaları kilometre ve yerleşim yerlerine göre yön tayini yapılarak kayıt altına alınıyor. Raporda Kerkük ve şehre 15 kilometre uzaklıktaki Babagürgür bölgesinde yoğun miktarda petrol rezervinin bulunduğu belirtiliyor. Babagürgür bölgesinin II. Abdülhamid’in şahsî malı olduğu, ve bu topraklarda Türkiye’deki Nefçi ve Doğramacı ailesinin pay sahibi olduğu biliniyor. Ekip yaptığıtetkikler sonucunda en kaliteli petrolün Bağdat yakınlarındaki El-Kayra ile Mendel’de olduğu sonucuna da varıyor.

 

Ulaşımın Dicle’de sal üstünde, karada da at ve eşek sırtında yapıldığı bir dönemde aylarca süren bir çalışma sonunda Başmühendis Paul Groskoph, ince detayların yer aldığı raporun sonuna iki önemli noktayı da ilave etmeyi unutmuyor: “Dicle ve Fırat nehirleri havzasında zengin ve mühim petroller bulunuyor. Bunların işletilmesi ve pazarlanması için Bağdat’a uzanan bir tren yolu lâzım. 1889’da inşaatına başlanan ve 1902’de biten demiryolu petrolün Anadolu’ya taşınmasını sağlayacaktır. Bunun için ana hatta sadece birkaç ilave ek hattın yapılması yeterlidir.” Başmühendisin ikinci notu ise iyi değerlendirilmesi durumunda bu petrol coğrafyasının gelecekte dünyanın en önemli merkezlerinden biri olacağı şeklinde.

 

Kısa bir zamanda bu kadar noktada tarama yaptırarak günün kıt imkanlarına rağmen petrol tespitini belgelendiren Sultan II. Abdülhamid’in saltanat ömrü petrol çıkartmaya yetmedi. İlk kez yayımlanacak olan ‘Sultan’ın petrol haritası’ Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve önümüzdeki günlerde kamuoyuna sunulacak olan “ Osmanlı Döneminde Irak ” isimli kitapta yer alıyor.

 

Çalışmanın kapsamı petrol haritası ve bununla ilgili raporlarla kısıtlı değil. Hazine-i Hassa’ya devredilen petrol hakları ve bununla ilgili yazışmalar da bulunuyor kitapta. 18 Kasım 1902’de Yıldız Sarayı’na gönderilen belgede Musul vilayetindeki petrol madenlerinin imtiyazının Hazine-i Hassa’ya verildiği kaydediliyor. Daha sonraki tarihlerde padişaha ait araziler Maliye Hazinesi’ne devrediliyor. Ancak 12 Ocak 1920’de Maliye Hazinesi’ne devredilen padişaha ait bütün malların tekrar Hazine-i Hassa’ya devri için bir kararname çıkartılıyor.

 

Osmanoğullarının Sultan Abdülhamid’ten miras kalan Musul’daki gayrimenkullerini almak için hukuki bir mücadele başlattıklarıbiliniyor.

 

Hanedanın mirasçılarının daha önceki dönemlerde Musul’daki gayrimenkulleri dava yolu ile kazandıkları, ancak birtakım siyasi manipülasyonlar sebebiyle bu kararın uygulanmadığı düşünülüyor.

 

Çalışmalar sonrasında, 65 noktada petrol tespit edilmiş;

 

1. Diyarbakır

2. Mardin

3. Bismil

4. Hazro Çayı

5. Sinan

6. Batman çayı

7. Dicle

8. Midyat

9. Bedran

10. Bitlis Suyu (çayı)

11. Tulan

12. Siirt

13. Botan çayı

14. Habur

15. Fındık

16. Cizre

17. Dehuk

18. Zaho

19. Habur çayı

20. Hakkari (Çölemerik)

21. Ahmediye

22. Bisan

23. Alkuş

24. Akra

25. Büyük Zap

26. Revanduz

27. Musul

28. Karakuş

29. Nemrut

30. Küçük Zap

31. Erbil

32. Köysancak

33. Altınköprü

34. Şargat

35. Hamrin Dağı

36. Kerkük

37. Taşhurmatı

38. Tavuk

39. Karadağ

40. Süleymaniye

41. Karadağ

42. Aksu

43. Tuzhurmatı

44. Kefri (Salahiye)

45. Deli Abbas

46. Tikrit

47. Samara

48. Haso çayı

49. Narbin Suyu

50. Diyale Suyu

51. Ramadi

52. Felluce

53. Mendeli

54. Bakuba

55. Kazımiye

56. Bağdat

57. Museyyeb

58. Hılle

59. Kerbela

60. Hit

61. Fırat

62. Anah

63. El-Kadim

64. Ebu Kemal

65. Meydani

 

Sultan II. Abdülhamid’in petrol ile ilgili çalışmaları daha çok genel olarak biliniyor. Kapsamlı ve detaylı bir şekilde bilinmiyor. Bu haritanın ortaya çıkarılması önemli bir gelişmedir. Sultan Abdülhamid dünyadaki değişimi yakından takip ediyordu. O dönemlerde petrolün yeni kullanım alanları bulduğunun da farkındaydı. Artık motorlu taşıtlar yaygınlaşıyor ve bunlarda petrol kullanılıyordu. Donanmaları ile dünyayı idare etmeye çalışan İngilizler kömürle çalışan gemilerini artık daha pratik olan petrolle çalıştırmaya başlamışlardı.

 

Sultan Abdülhamid bunların hepsini biliyor ve petrolün gelecekte stratejik bir silah olacağının hesabını yapıyordu. Bu yüzden Musul’un petrol arazilerini satın aldı. Çünkü İngilizler ısrarla burayıistiyordu. İngilizler, 1. Dünya Savaşı’nda Bağdat’ı almak için harcadıkları paranın yedi mislini Musul’a sahip olmak için harcadılar.“

 

Şimdi, biraz düşünün hele, neden kimileri Güneydoğu’yu cadı kazanı gibi kaynatır da kaynatır... Neden rahat bi soluk aldırmaz Türkiye insanına ki en azından Abdülhamid Han’ın yaptırdığı harita doğru mudur yanlışmı, saptanabilsin!

Haritada yapılan incelemede, bugün bilinen sahaların bir çoğunun bir asır önce tesbit edildiği anlaşıldı. Bakan Yıldız: "En çok merak ettiğim konuydu, araştırdık. Bugün bilinen sahaların çoğu orada görülüyor."

 

Habertürk yayınına konuk olan Bakan Yıldız soruları cevapladı.

 

İkinci Abdülhamit’in 100 yıl önce hazırlattığı harita gerçek mi?

Bakanlık koltuğuna oturduğumda en çok merak ettiğim şeylerden biri de ikinci Abdülhamit’in petrol haritalarıydı. Musul ve Bağdat’ı içine alan daire içerisinde yaptırılan belli bilimselliği olan bir harita. Bugün bilinen sahaların pek çoğu bu haritada görülüyor. 100 yıl önce hazırlanan bu harita geçerliliğini koruyor. Bu harita şu anda Batman ve Adıyaman gibi petrol aradığımız yerleri de içeriyor.

Efsane doğru çıktı Türkiye’nin petrolünü betonla kapatmışlar

 

 

Kulaktan kulağa hep söylenir dururdu da inanmazdık: “Türkiye’de petrol kuyusu açtılar. Petrol çıktı, gözlerimizle gördük ama Türkiye zengin olmasın diye üzerine beton döküp gittiler.” Meğer doğruymuş. Hakikaten petrol çıkan kuyular beton dökülüp kapatılmış.

 

Türkiye’nin doğu sınırında neredeyse 0 noktasında bile petrol çıkıyor. Irak, Suriye petrol zengini. Azerbaycan keza öyle. Hem petrolü var, hem gazı. Romanya’da bile petrol var. Son olarak Güney Kıbrıs Akdeniz’de inanılmaz zengin gaz yatakları buldu.

 

Peki Türkiye’nin neredeyse 4 tarafı petrol ve gazla çevriliyken Türkiye’de petrol ve gaz bulunamaması tuhaf değil mi?

 

Önce TPAO, ardından uluslararası şirketler sismik raporlar doğrultusunda Türkiye’nin pek çok yerinde kuyular açtı.

 

Karadeniz’de de petrol arandı. İlk etapda bazen çok sevindirici ön haberler de geldi. Ancak, hatırı sayılır bir rezerv petrole ne yazık ki şu ana kadar rastlanmadı. Yine de Türk insanı, Türkiye’de petrol olduğuna inanıyor. Hatta bu petrolün maksatlı olarak çıkarılmadığını düşünüyor. Bir de kulaktan kulağa yayılan şöyle bir efsane var. Kuyu açtılar. Petrol de çıktı ama nedense petrol çıkan kuyuyu üzerini beton döküp kapattılar...

 

Bakın Kastamonu’da hâlâ konuşulan ve inanılan hikaye şu:

 

1958 yılında Amerikalılar Küre dağlarında 11 kuyu açtı. Kuyulardan petrol de çıktı. Halk kuyulardan petrol çıktığını bizzat gördü. Hatta köylülere, “Hadi zengin oldunuz petrol denizinin üzerinde oturuyormuşsunuz” da dendi. Ama nedense sonra bir anda kuyuların üzerini betonla kapatıp mühürleyip gittiler...

 

Meclis’te bu konuyla ilgili soru önergesi bile verildi.

 

Peki bunu niye yapsınlar.

 

Bir kuyu açmanın en az 40-50 milyon dolardan başlayan, 200-300 milyon dolarlara kadar çıkan maliyeti varken petrol çıkan bir kuyunun kapatılması akla yatkın mı?

 

Gerçek şu ki; açılan kuyular evet ekonomik değilse betonla kapatılıyor. Ancak bu kapatma işlemi Petrol Kanunu gereği yapılıyor. Çünkü arama yapan şirket, ister özel ister kamu şirketi olsun, açtığı kuyuda eğer üretim yapacak seviyede petrol bulamadıysa, aynen aldığı gibi bırakmak, kuyuyu kapatmak ve o bölgeden öyle ayrılmak zorunda.

 

Petrol aramanın ve kuyu açmanın bir parçası da açılan kuyuyu kapatma süreci. İstatistikler gösteriyor ki petrol zengini kabul edilen bölgelerde bile, (Örneğin Kuzey Irak’ta) açılan her 10 kuyudan sadece 2’si ekonomik anlamda üretime değer bir rezerve sahip oluyor. Diğer 8 kuyu açıldığı gibi kapatılıyor.

 

Kapatmanın Petrol Kanunu çerçevesinde belli kuralları var ve bu kapatma işlemi 1 milyon doların üzerinde bir maliyet de çıkarıyor. İsterseniz denizde kuyu açın, onu da kapatmak zorundasınız.

 

Evet, efsane doğru. Türkiye’de bugüne kadar petrol çıkan pek çok kuyu üzeri betonla kaplanarak terkedildi. Sebebi içinde üretime geçilmeye değer büyüklükte petrol olmaması... Ancak açılan kuyudan petrol çıktığını görenler duyanlar da efsaneyi kulaktan kulağa yaydı. Hele hele kuyular betonla kaplanınca efsanenin boyutları da büyüdü.

 

Peki Türkiye’de petrol neden çıkmıyor?

 

Aslında Türkiye’nin de petrolü var. Ancak Türkiye’nin yerüstü gibi maalesef yeraltı da çok girintili çıkıntılı bir yapıya sahip. Türkiye deprem kuşağında olduğu için sürekli yer altında kırılmalar oluyor ve küçük küçük çukurlar oluşuyor. Petrol, o küçük çukurların içinde birikmiş vaziyette. Yani geniş alana yayılmış bir yatak bulmak zor. Öyle olunca, açtığınız kuyuya harcadığınız para ile kuyudan çıkan petrolün getirisi bir ekonomik denklemde buluşmuyor.

 

Yetkililer şu örneği veriyor:

 

“Düşünün Ortadoğu’da petrol sanki büyük bir damacana misali geniş bir alanda bulunuyor. Bir pipet soksanız bile tüm damacanadaki suyu çekebiliyorsunuz. Ancak Türkiye’de öyle büyük damacana alanlar yok. Çay bardağı genişliğinde alanlar var ve bunların her birine de pipet sokmak (Yani kuyu açmak) ekonomik olmuyor. Ne zaman ki dünyada petrolün varili 1000 doları bulur, Türkiye’de o zaman o küçük küçük çukurlardaki petrolü çıkarmak da ekonomik hale gelebilir...”

 

Sismiğin ‘Pir’i geliyor

 

Akdeniz’de uluslararası sularda Güney Kıbrıs yönetimi gaz ve petrol araması yapınca Türkiye de misilleme olarak emektar Piri Reis gemisini aynı sulara göndermişti. Türkiye’nin deniz tabanında sismik araştırma yapabilen tek gemisi olan 34 yaşındaki Piri Reis’in azgın sularla boğuşurken sarfettiği çaba ise herkesi üzmüştü.

 

Hatta geminin kaptanı “Denizle boğuşmaktan araştırma yapmaya fırsat bulamadık” demişti. Piri Reis gemisi bugüne kadar çok iyi işler başardı. Ancak öyle görünüyor ki emekliye ayrılma zamanı geldi. Öğrendiğime göre Enerji Bakanlığı, Piri Reis’in son macerasından sonra en modern teknolojilerle donatılmış bir sismik gemi siparişi vermiş. 100 milyon dolara yakın bir maliyeti olan yeni geminin bir kaç ay içinde Türkiye’de olması bekleniyormuş.