EKSİK DEĞİLSİN !
Yaşanan hız çağında ’kusursuz insan’’  ütopyası almış başını gidiyor. Bu akıma kapılanlar eksiksiz ve mükemmel olma yolunda manadan bihaber sadece estetik  kaygılar taşıyor. Hiçbir birey zayıflık ve eksiklikte yalnız değildir. Her insanın zayıf  ve eksik olduğu  yönler olabilir. Bu durum  hem insan olmanın  doğal bir sonucu  hem de hayatın şaşmaz bir gerçeğidir. Zaten böyle olmasaydı gelişmeye ve değişmeye de  ihtiyaç olmazdı.
 Hiç bir insan başka bir insana tıpa tıp benzemez. Fiziki görünüşünden  konuşmasına, beden dilinden  ses tonuna , parmak izinden  el yazısına kadar birbirinden farklıdır. Bunca farklılıktan sonra elbet ki güçlü ve zayıf yönleri de birbirinden farklı olacaktır. İnsanın güçlü ve zayıf yönleriyle kendini bütün olarak kabul etmesi erdemli bir davranıştır. Buna karşın  insanoğlu eksik ve zayıf yönlerini pek göstermek istemez . Eksikliklerinden dolayı utanır sıkılır ve kendi kendini yer bitirir. Bu durum başka sorunlara yol açar. Eksiklere odaklanmak daha da eksilmeye neden olur. Önemli olan kişinin eksik ve zayıf yönünü geliştirme adına neler yaptığı ve bunu dürüstçe ifade  etmesidir.
 İnsanın en zayıf yönü, henüz farkında olmadıklarıdır. Bu durum aynı zamanda bir özgüven eksikliğidir. Özgüveni tesis etmek kendini tanımakla , eksik ve zayıf yönlerini geliştirmekle olur. Öyle ki insan , kendisinde gördüğü   zayıf ve eksik yönleri çaba göstererek geliştirip avantaj haline getirebilir. Başarısına engel olabilecek eksiklikleri tamamlayabilir. Eksikliğini hissettiği yönü zamanla üstünlüğe dönüştürebilir. Kimisi  eksik ve zayıf yönleri karşısında kendini kurban olarak görürken kimisi de bunları  fırsata dönüştürür.  Bu noktada yapılacak en kötü tercih, kayıtsız ve çabasız kalmaktır
 Yaşanmış bir olay anlatılır. Japonya’da yaşayan bir ailenin oğlunun büyük bir hayali vardır; iyi bir Judocu olmak. Bir gün bir trafik kazasında sol kolunu kaybeder. Bunun üzerine hayalleri suya düştüğünü düşünerek çok üzülür. Aile oğullarının üzüntüsünü bastırmak için ona Japonya’nın en iyi Judo hocasını tutar. Hocası çocuğa sadece bir hareket öğreteceğini söyleyip sürekli  bu hareket üzerinde çalışmaya başlarlar.
Uzun zaman sonra çocuk bu hareketi hatasız ve mükemmel yapar duruma gelir. Çocuk hocasına sıkıldığını ve başka bir harekete geçmek istediğini söyler. Hocası kabul etmez ve bu hareketi daha hızlı yapması gerektiğini ısrarla söyler Çocuk tekrar çalışmaya başlar. Sonunda bu hareketi öyle bir öğrenir ki, artık hızına yetişilemez. Bu tek hareketi mükemmel şekilde yapar. Bunun üzerine hocası  çocuğa müsabakalara girmesini söyler ama çocuk tek bir hareketle kimseyi yenemeyeceğini düşünerek bunu kabul etmez.
Biraz zaman geçer ve  sonunda hocasının ısrarlarına dayanamayarak  teklifi kabul eder. Birinci turu geçer, ikinci turu geçer ve ardından finale yükselir. Karşısına dünya şampiyonu çıkar. Çocuk öğrendiği bu tek hareketle onu da yenip dünya şampiyonu olur. Herkes bunu nasıl başardığını merak eder, fakat kendisi de bunu bilmemektedir. Hocasına sorduklarında hocası soruyu şöyle yanıtlar: “Oğlum, birincisi; sen bu hareketi çok iyi öğrendin ve başardın” demiş. “ikincisi; rakibin, bu hareketin savunmasını senin sol kolunu tutarak yapabilirdi !”
 Görülmüştür ki insan, imkânsız gibi görünen bir çok şeyi başarabilir. Bu nedenle zayıflık ve eksiklikler insanların önünde aşılmaz bir dağ oluşturmamalıdır. İnsan bu eksikliklerini olgunluk ve hoşgörü içerisinde yeniden şekillendirip, hayatını daha iyiye yönlendirmelidir. Bunun yolu da  zayıf yönleri güçlü çıkarmaya yönelik yürekten bir adanışla birlikte potansiyelini bütünüyle hayata yansıtmaktan geçmektedir . Şu değişmez bir hakikâttir ki, zafer  hayata küsenlerin değil, aksine hayata dört elle sarılarak  azmedenlerin ve “İnanıyorsanız, üstünsünüz” sırrının peşinden gidenlerin olacaktır.