ENERJİ

ÇEVRE MAKALELERİ

Şehir insanları büyük sıkıntılar yaşarlar. Pahalılık, gürültü kirliliği, hayatın hızlılığı bunlara örnek olabilir. Köy yaşamı ise devamlı hayata destekler sunar, sakinlik, hayatın yavaşlığı, ev ekonomisinin pratikliği ve kolaylığı en önde gelen avantajlarıdır. Şehir insanları piknik alanlarının darlığı nedeniyle arayış içinde olurken, köy insanı kendi bahçesini beğenmezse bağında ve tarlasında teklifsiz pikniğini yapar. Hava kirliliği kışın şehir insanının başına beladır. Hava kirliliği her geçen gün de artmaktadır.

Doğal gaz çıkalı hava kirliliği nispeten azaldı. Bu sefer de dışarıdan ithal ettiğimiz doğal gaz paraları gider hanesinin en üstlerde yerini aldı. Türkiye elektriğinin belli bir kısmını bile doğal gazdan ürettiğinden hatırı sayılır döviz çıktısına neden olmaktadır. Günümüzde kömürde ithal edilmektedir. Havayı kirlettiği halde yine dövizimiz yurt dışına gitmektedir.

Yurdumuzda üretilen kömürlerin büyük bir kısmını linyit oluşturmaktadır. Birçok konuda ekonomik olmayan bu kömürleri Sosyal Hizmetler Kurumu yardım olarak dağıtmaktadır. O da ayrı bir konu.

Biz enerji fakiri bir ülke miyiz? Ülke olarak ne yapa biliriz? Yöre olarak ne yapa biliriz? Çevreci olarak ne yapa biliriz? Bu konuların düşünülmesi gerekmektedir. Enerji fakiri bir ülke olduğumuza inanmıyorum. Sadece yapmamız gerekeni yapmıyoruz, yapmamamız gerekenleri yapıyoruz diye düşünüyorum. Şöyle ki;

Allah’ın biz kullara enerji olarak kullansın diye bahşettiği enerji kaynaklarına bir bakalım.

GÜNEŞ ENERJİSİ; Tam verimli kullanacağımız bir paralelde bulunuyoruz. Günümüzde, güneş enerji panelleriyle elektrik üretip Medaş’a satılmaya başlanmıştır. Bu panelleri Ürgüp kırsalında tarıma elverişli olmayan tepelerde görmek mümkündür.

Nevşehir’de 1970’li yıllardan beri güneş enerjisi ile sıcak su üretilip kullanılmaktadır. Müstakil evlerin çoğunluğunu oluşturduğu 350 Evler Mahallesinde evlerin damında ve çatılarında yaygın bir şekilde yerlerini almıştır. Yeni yerleşim sayılan çok katlı apartmanların olduğu mahallelerde bu enerji sistemi az görülmektedir. Bunun nedenleri arasında su sızdırması, kat farklarından doğan nedenlerle suyun soğuması, ilk alımın pahalı olmasıdır.

Araştırma incelemeye, deney yapmaya karşı maliyetler, deneyler geçen uzun zamanlar, pratikte hemen gelir getirmemesi, tabu (Mahalle baskısı) halkın bu tür araştırma yapıp yeni ürünler, yeni sistemler geliştirmesine engel olmaktadır. Gençliğimde güneş enerjisi ile ilgili bir çalışmaya başlamıştım. Bu konuda bir büyüğüm “Burası Nevşehir güneş enerjisinden sıcak su mu elde edilir? Toplumda alay konusu olursun.” Demişti. Zaten çeşitli nedenlerle yaptığım bu çalışmamdan soğumuştum. Fazla gitmedi ben bu çalışmamdan vaz geçmiştim.

Güneş enerjisinden üretilen elektrikle kuyulardan su çekilmektedir. Yine aynı enerji ile tarlalar sulanmaktadır. Bu hatırı sayılır bir enerjidir. Birde Türkiye çapında düşünecek olursak ülkemin ekonomisine katkısı da ortaya çıkar. Ayrıca bu enerji pek çok alanda kullanılmaktadır. Dünya ya baktığımız zaman bu enerjiyi daha ergonomik kullanan devletler mevcuttur. İlk alımının pahalı olması, teknolojisinin daha yerine oturmamış ve nispeten geri olması Güneş enerjisinden elektrik üretmemize en büyük bir engel gibi görünmektedir.

Yenilenebilir ve sıfır üretim maliyetine sahip bu enerji önümüzdeki yıllarda apartmanların çatısında boy göstermeye başladığında birçok vatandaşımız elektrik ve doğal gaz parası ödemeyecek, ülke akıllara zarar bir tasarruf edecek ve elde ettiği bu tasarrufu başka kaynaklarda değerlendirecektir. Hava kirliliği gün geçtikçe azalacaktır. Bu konuda dünyanın başının belada olduğunu unutmamak gerekir. Kirli havayı ve sera gazlarını azalmazsak önümüzdeki on yıllarda dünyanın ilk gündeminde olacağı açık bir gerçektir.

Bu paneller sadece seracılıkta kullanılsa bile istihdamda ve reel gelirde de hatırı sayılır gelirler elde edeceğimiz gerçeğini de unutmamak gerekir.

FERMENTASYON ENERJİSİ: Bizler anızlarımızı yerinde çürütüyoruz. Olmasa yakıp araziye, atmosfere zarar veriyoruz. Organik temelli atıklar dünyayı kirletiyor. Çöplüklerde çürüyüp çevreye zarar veriyoruz. Tohum eken kuşları tembelliğe itip hazır yem sunmanın dışında faunayı hastalandırma riskleri taşımasına neden ola biliyoruz. Tesadüf eseri ortaya çıkan bir hastalık; Kuşlar, tilkiler, köpek ve kediler, sinek ve böcekler tarafından çok çabuk bir şekilde yayılmasına neden olabiliyoruz. Tarlalara dökülen hayvan gübreleri metan gazını atmosfere bırakır. Dolayısı ile küresel ısınmanın küsülerinde dahil oluyoruz. Bu konu hatırı sayılır bir maddi geliri olmadığını düşünelim. Düşünelim de bakın bunlarla neler yapa biliriz.

Toplanan anızlar, gübreler, organik atıklar… Bir deyişle çevre temizliği… Sera altlarına ıslak bir şekilde serilebilir. Fermantasyon nedeniyle seralarımızı sıcak tutmasının yanında kıymetli gübreler elde ederiz.

Büyük ve küçükbaş hayvanların altına serilir ve üzeri 10 santim kadar toprakla örtülür. Gübre ve civar atıkları fermantasyona uğrayarak kışın hayvanların altlarını ısıtırken, altlıkların hatırı sayılır kuru kalmasını da sağlar. Bunun ne demek olduğunu Hayvancılıkla uğraşanlar daha iyi bilirler.

Bahçe tarımında yastıklamada kullanır. Üzeri toprakla örtülen gübre fermantasyon neticesinde fidanı sıcak tutarak daha sağlıklı bir şekilde büyümesini sağlar, gübrelik görevi görür ve yağış zamanlarında aldığı suya depoluk ederek toprağın ve fidanın direncini kuvvetlendirir.

Toprak bahsinde bahsedeceğim. Ağaç tohumlarının altına tırmıklanan civar anızları yine aynı neden söz konusudur. Suya depoluk etmesi, toprağı yumuşak tutması sonunda da o tohuma gübre olması bir avantaj olarak görülmelidir. Toplanan anızların yanma tehlikesinin kalmaması civarda oluşa bilecek bir anız yangınını da önlemiş olur. Emekler heba olmaz.

Dünyadan birkaç örnek verelim. (Kaynak: Bilim ve Teknik Dergisi) Amerika’da bir şehir organik atıklarını parçalayıp düz bir araziye sermiş. Kullanılmış atık sularla bu organik atıkları sulamış ve üzerini toprakla uygun bir şekilde örtmüş. O sahada; Spor ve sosyal prefabrik tesislerle donatmış. Çiçekler ekmiş ve halka cazip gelecek güzel alanlar kazandırmış. Hatta bu atıklardan çıkan metan gazlarını bile kullanmış. Yer normalden daha sıcak ve miadı dolduğunda birinci sınıf bir toprak elde ediyor ve istediği yerde değerlendirebiliyorlarmış.

Kanada’da fermantasyondan üretilen enerji araştırması çok ilginçti. Gübre havuzunun içine gübre ve organik atıklar dökülüyordu. Uzunca bir hortum bu karışımın içine seriliyordu. Silindirik bir malzeme ile bu karışım sertleştirilirken gübre havuzu aynı zamanda sulanıyordu. Bu karışım belli bir seviyeye geldiğinde üzeri naylonla sıkı bir şekilde kapatıldı. Havuza yerleştirilen hortumun ucu dışardaydı. Devreye bir de devri daim motoru konmuştu. Fermantasyon başladığında en az 80C’ sıcaklığında su elde ettiler. Bu sıcak suyla ister evlerini beleşe ısıtsınlar, ister bir sera kurup işletsinler ne yaparlarsa yapsınlar. Kışı bedava karşılamış olurlar. Havuzun kapladığı alan küçük bir odadan daha da küçüktü. Bu fermantasyon havuzunun içine gübre ile birlikte atılan yabani otların tohumları da gübreleşecek tir. Bu havuzdan daha büyük mekânları odunluk ve kömürlüklere harcıyoruz. Havuzdan elde edilen metan gazı da mutfakta ve banyoda değerlendirilmektedir. Bu gibi örnekleri çoğalta biliriz. Bunun için köy insanı şehir insanından bazı yönlerde avantajlıdır.

RÜZGAR ENERJİSİ: Yöremizde sadece güneş ve fermantasyon enerjisinin dışında hatırı sayılır ve yenilene bilir rüzgar enerjisi de mevcuttur. Kahveci Dağı rüzgârlı bir mevkiidir. Ona keza Karşı Dağ ve UyluDağı’da aynı konumdadır. Yerel yönetimlerimiz ve belediyelerimiz bu konuyu değerlendirirlerse enerji tasarrufundan öte hatırı sayılır sabit bir gelir getireceğine inanmaktayım.

Hatta hiç kimsenin yapmadığını yapmak suretiyle şekillerle süslenmesi dünya çapında farkındalık meydana getirecektir. Yöremiz turistik bir bölgedir. Avrupa böyle bir çalışma yaptığı zaman o konuyu hemen turizmde dillendiriyor.

Gün geçtikçe yaygınlaşan bir enerji türü olan rüzgâr enerjisi, yöremizde olmaz demeyin. Aynı gençliğimde karşılaştığım; Burası Nevşehir güneş enerjisinden sıcak su elde edilir mi? Konusuna döner. Bu sefer olmaz diyenler alay konusu olur.

Rüzgar enerjisinden hidrojen elde ediyorlar. Hidrojen çevreye zarar vermeyen, havayı kirletmeyen ve yine atmosfere dönen bir enerjidir. Hava kirliliği nedeniyle dünya gündemine hidrojen yakıtlı araçların da girmesi beklenmektedir. Ülkemizin konumu itibarıyla kim bilir bizde yakıt ihracatçısı oluruz.

Bu konu aynı zamanda teknoloji konusudur. Ne kadar erken girilirse o kadar ilerleriz diye düşünüyorum. Hem rüzgâr enerjisi konusunda, hem de hidrojen konusunda ülkece hatırı sayılır karlar elde ederiz.

İzlanda bu konuda önemli adımlar atmaktadır. İngiltere bu konunun nihai çözümü için 20 yıl kendilerine süre tanıdığını haberlerde dünyaya duyurmuştur. İzlanda, Shell petrol, enerji şirketiyle, Daimler-Chrysler motorlu araç şirketinin katkılarıyla Hidrojenli otobüsler, otomobiller üretmeyi, hidrojenli yakıt istasyonları açmayı planlamaktadır.

Türkiye’nin böyle bir sanayiye girmesi ancak devlet politikası yardımıyla olur.

ALTERNATİF HİDRO ELEKTRİK SANTRALLERİ: Okyanus ve deniz kıyısı bulunan bazı ülkeler gel-gitler den, okyanus akıntılarından ve yüksek dalgalardan elektrik üretiyorlar. Yenilene bilir ve sonsuz kaynak olduğu için belli bir süre sonra da maliyetini kurtardıktan sonra devamlı surette ekonomiye bir katma değer sunuyor.

Türkiye üç tarafı denizlerle çevrilidir. Dalgaları ve met-ceziri olmadığını da biliyoruz. Ama bu konuda Türkiye’nin elinde çok büyük bir potansiyeli var. İstanbul ve Çanakkale Boğazları hem derin hem de güçlü akıntılara sahiptir. Buralardan elde edeceğimiz elektrik enerjisi bilmem kaç baraj mislidir.

Jeotermaller, bor madenleri, yeni bulunan bor yatakları, Barajlarımız ve elde ettiğimiz elektrik enerjileri, aranmakta olan petrol ve doğal gaz rezervleri, yapılacak olan nükleer tesisler, Rüzgârımız, güneşimiz yurdumuzun enerji potansiyellerini göstermektedir.

Elimizdeki potansiyel güçlere baktığımızda Türkiye’nin bir enerji devi olduğu görülmektedir. Yeter ki değerlendirelim. Bu konuda ciddi adımların atılması enerjiye verdiğimiz dövizi azalttığı gibi yeni teknolojilerle de yurdumuzu tanıştıracaktır.

İnsan potansiyelimizde var. Son günlerde beyin göçünü hızlandığını görmekteyiz. Gelecek bizim olduğu için çalışmak zorundayız. Zira çalıştığımız kadar yükseleceğiz. Bu yüzden; Büyük Millet Meclisi, bakanlıklar, iktidar, muhalefet, bürokrasi, üniversiteler, sivil ve resmi kurumlar, şehirler, köyler ve her birey planlı ve verimli çalışmamız gerekir. Herkesin yapacağı bir şeylerin olduğu unutulmamalıdır. Savaş olursa canımı veririm diyen vatandaşım vatanının kalkınması için yaşasın, mutlu olsun ve çalışsın. Enerjilerimiz bol ve verimli olsun. Sağlıcakla kalın.