"Benlik" tir.
Benliğini biteremeyense sürdüremez bu yolculuğu.
Evlilik sürecinde yaşanan sıkıntıları, eşlerden her biri doğru okuyamaz ve sürekli karşı tarafı suçlayıcı/yargılayıcı yaklaşırsa sonuç hüsran. Böyle evlilikler çok büyük aşklarla başlasa dahi bitiyor. Ancak eğer eşler birbirini birer ayna gibi görüp, eksiklerini  ayna şeffaflığında birbirine yansıtırlarsa; yani kırmadan dökmeden işte o zaman süreç içerisinde taşlar yerine oturmaya başlar.

Gerçekte evlilik tercihi insanın bilincinden çok bilinçdışı yaptığı bir durumdur. İnsan kendine en yakın hissettiğini seçer ancak baktığımızda kendimize en yakın olarak gördüğümüz kişi en zıt özellikleri kendisinde barındıran kişidir. Zira zıtlıklar birbirini çeker ve aynı zeminde buluşur.
Eğer çatışmalar doğru yönetilir,her iki taraf da çözüm odaklı yaklaşır ve "Ayrılığı Kurtuluş Olarak" görmezse bir evlilik ortalama 5 ile 10 yıl içerisinde rayına oturabilir. Ancak çatışmalar yönetilemez ve sorunlarla ortak başetme yöntemi geliştirilemez ise ayrılık eşlerden birinin aklının bir köşesinde hep olur ve bunu zaman zaman dillendirirse o evlilik  ilk yıllarında başlamadan biter. Ayrılığı en çok dillendiren taraf gerçekte ondan en çok korkandır.
Evliliklerdeki sorunun en büyük kaynağı kişilik yapılarının farklılığıdır. Bunun anlamı aynı olaya bakıp farklı şeyler görmek, farklı şeyler hissetmektir. Bu durum başlı başına çatışmanın sebebi olabilir. "Eşim benimle nasıl aynı düşünmez,  beni nasıl anlamaz? " diye yakınırız ve anlaşılma ihtiyacı duyarız. Oysa o farklı bir insandır, aynı hissetmemesi kadar doğal bir şey olamaz. İşte orada baskın olan karakter bencilleşir. Her zaman  her şey kafasına göre olsun ister. Diğeri ise ya pasif direniş gösterir (yapıcı gibi görünür ancak öfkesini dolaylı olarak yansıtır duruşu, bakışı surat asışı vs.) ya da çatışır baskın yapıyla. Malesef iki tutum da çözüm değildir. 
Burada ideal çözüm, karşı tarafla gerektiğinde kontrollü çatışmayı göze alarak,ne hissettiğini muhatabına uygun bir üslüb ile aktarmaktır. Zira  tamamen idare etme mantığıyla hareket etmek  sorunu besleyen ve ona zemin hazırlayan bir tutum olacaktır. O halde yapılması gereken şey :
1) Sonuçtan çok sürece odaklanmak.
Yani hemen sonuç beklememek sabırlı olmak. İnsanın değişimi kolay değildir. İnsan bir çok davranışını otomatik oluşturur özellikle aile ortamında. Aile ilişkilerinde geçmişten getirdiklerimizi tekrar  deneyimleriz. Anne babada gördüğümüz çift ve ebeveynlik modelini ne kadar eleştirsek de kendi ilişkimizde yaşarken buluruz. Gerçekte şimdiye değil geçmişe tepki veririz ancak bunu bilinçdışı yaparız. Bu yüzden dikkat etmemiz gereken en önemli şey:
2) Farkındalık oluşturmaktır.
 Önce kendi içimizde sonra karşımızdakinin bilincinde. Bunun için insanın içerisinde bulunduğu ortama ya da role dışardan bakabilmesi gerekir.
 "Ben ne yapıyorum? 
Neden böyle davranıyorum?
Bunu nerden öğrendim?"  bunları sorgulaması gerekir. Aynı şekilde bu soruları eşine uygun bir uslüb ile sorup sorunu anlamaya çalışması gerekir.Bunun için:
3) Sorunu aramıza değil karşımıza alıp konuşmamız gerekir. Yani bir cepheye geçip karşı tarafa saldırarak değil karşımızdakinin yanına giderek yanında olarak sorunu karşımıza alıp neyden kaynaklandığını anlamaya çalışmamız gerekir. Burada yapılan en büyük hata sorunları başkalarıyla( anne, baba, arkadaş) paylaşıyor olmamızdadır. Sorunu paylaştığınız kişiyle dost olursunuz, bu yüzden evlillikte sorun yaşadığınız kişi, sorunu paylaştığınız kişi olmalıdır.

EŞİM KONUŞMAYI SEVMİYOR BENİ DİNLEMİYORSA ?
O  öteledikçe bizim üstüne gitmemiz karşı tarafın sadece direncini arttıran bir durum ortaya çıkarır ve daha çok kendisini kapatmasına sebep olur. Geri çekilmek ısrar etmemek ancak belirli aralıklarla stratejik bir şekilde duruma müdahale etmek gerekir. Karşınızdaki insanı tanımaya çalışarak yaklaşırsanız  mutlaka onun kapısını açan bir anahtarı vardır, onu bulabilirsiniz. Ancak sürekli şikayet eder ya da çabalayan taraf siz olursanız bir yerde tükenir bitersiniz. Bazen de geri çekilmeyi ve orda kalmayı başarabilmelisiniz.