Teravih namazı Ramazan ayına mahsus gece namazıdır.  Hadis-i şeriflerde Kıyamı-ı ramazan ( ramazan namazı ) olarak zikredilmektedir. Bir de rasul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.)’in teravih namazının dört rekatinde bir müddet istirahat buyurmalarına nazaran bu neşeli ve sevimli namaz “İslam ın bidayetinden itibaren Teravih Namazı” olarak isimlendirmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Her kim Ramazan da teravih namazının hak olduğuna inanarak ve riya karıştırmayarak Allah rızası için kılarsa onun geçmiş günahları affedilir.” Buyurarak teravih namazına teşvik etmiştir.  Bu hadisi Buhari “ nafile olan teravih namazını kılmak imandandır” unvanıyla açtığı bir babında zikretmiştir. Bu anlamda teravih namazı kılmak imanın bir şubesi olarak zikredilmektedir. Teravih namazı kılmak imandan bir şu’be addedildiği için İmam-ı Ebu Hanife ye göre teravih, sünnet-i müekkeddir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Ramazan da birkaç gece cemaatle teravih namazını kıldırmıştı. Bu durum sahabenin ilgi ve iştiyakını artırdığını cemaatin arttığını görünce bir gece yalınız yatsı namazını kıldırıp, odasına çekilmiş, teravih için tekrar odasından çıkmamıştır. Rasul-i Ekrem’in hane-i saadetlerinden çıkmamasını uyudu zannıyla uyansın çıksın düşüncesiyle bazı ashab öksürmeye başladı. Bu durumu duyan Rasul-i Ekrem (s.a.v.) çıkıp bekleyen cemaate şöyle buyurmuşlardır : “Cemaatle namaz kılmak hususunda sizde gördüğüm bu arzu ve istek daimidir. Fakat böyle cemaatle bu ibadete devam ederken teravih namazının farz kılınmasından ve farz kılındıktan sonra hepinizin bundan sonra cemaatle edasına muktedir olamamanızdan korkarım. Ey insanlar bu namazı evinizde kılınız. Farz namazlarından başka sünnet ve nafile namazları kişinin evinde kılması daha faziletlidir. Buradan da anlaşılıyor ki Rasul-i Ekrem teravih namazlarını bazen cemaatle bazen de münferiden kılmıştır. Bu husus ile ilgili hadis kaynaklarında geniş malumat vardır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) döneminde teravih namazları bu şekilde eda edildi. Resül-i Ekrem-in darul bekaya irtihalinden sonra halife Hz Ebu Bekir (r.a.)döneminde ve Hz. Ömer’in (r.a.) ilk dönemlerinde de asrı saadette olduğu gibi mü’minler münferiden kılmışlardır. Şu kadar var ki  Rasul-i Ekrem’in darul bekaya irtihalinden sonra bazı sahabeler mescidin bir köşesinde kendi aralarında bir imama uyarak cemaatle teravih namazını kılanlarda oluyordu.  Hz. Ömer (r.a.) ‘in hilafetinin ilk yıllarında yukarıda anlatıldığı gibi teravih namazlar eda ediliyordu. Bir ramazan gecesi Hz. Ömer mescide gitmişti. Mescide mü’minler münferid ve müteferrik halde teravih namazı kılıyorlardı. Kimi tek başına kimi de bir cemaat oluşturmuş kılıyordu. Bu manzaraya şahit olan Hz. Ömer “ öyle zannediyorum ki bunları bir imam arkasında toplarsam daha hoş olacak” diyerek Übey ibn-i Ka’b (r.a)’ı ve teravih namazını yirmi rekat olarak cemaatle kılınmak üzere imam tayin eder. Bu görevlendirmeyi müteakip Bir başka gece Hz. Ömer mescidi ziyaret eder. Mü’minlerin büyük bir coşku içinde namaz kıldıklarını görünce “ şu teravihin böyle cemaatle kılınması her vechile ne güzel oldu” diyerek sevincini izhar etti. 
Hz. Osman (r.a.) döneminde de Teravih namazları Hz. Ömer (r.a.) uygulamaya koyduğu şekliyle yirmi rekat olarak cemaatle kılınmaya devam edildi. Öyle ki her rekatte takriben yüz ayet okunmak süretiyle uzun kıyamlar yapılmakta idi.
 Hz. Ali (r.a.) zamanında da uygulamaya devam edildi ve teravih namazlarına mü’minler teşvik edilmiştir. Hz. Ali (r.a.) “ Allah Ömer’in kabrini nurlandırsın,  Ömer mescitlerimizi teravihin feyziyle nurlandırıp şereflendirdi…. “ Sözleriyle Hz Ömer (r.a.)’in teravihle ilgili uygulamayı övmüştür. Yine rivayetlerde Hz. Ali (r.a.)’ de bir imam tayin ederek insanlara yirmi rekat teravih kıldırmasını emretmiştir. Beyhaki de bir rivayette Hz. Ali (r.a)  bizzat kendisinin de imam olup yirmi rekat teravih kıldırdığı rivayet edilmektedir.
Sahabenin büyüklerinden Abdullah B. Mesud (r.a.) ashaba imam olup yirmi rekat ve üç rekat vitir namazı kıldırdığı sahih kaynaklarda mevcuttur.  Hz. Ömer’in uygulamasına diğer sahabenin büyüklerinin hiçbir itiraz olmamıştır. Hz. Osman ve Hz. Ali hilafetleri döneminde de cemaatle yirmi rekat olarak kılınmasına hiçbir itiraz olmamıştır.  Bu anlamda teravih namazının cemaatle yirmi rekat olduğu hakkında sahabenin icmaı vardır.  Hz. Ömer döneminden itibaren günümüze kadar bütün İslam memleketlerinde asırlardır yirmi rekat olarak kılındı.
Cumhur ulemanın görüşü, teravih namazı yirmi rekâttır. Hanefi, Şafi ve Hanbeli fakihlerinin görüşü teravih namazının yirmi rekat olduğu yöndedir. Teravih namazının rekat sayısı konusunda farklı rivayetler olmakla birlikte on dört asırdır Hulafa-i Raşidin, Tabiin ve Tebeu’t-Tabiin döneminde görüş ve uygulama hep böyle olmuş, ve daha sonra gelen asırlarda Müslümanlar tarafından bütün İslam belde ve ülkelerinde teravih namazı yatsı namazından sonra sünnet bir namaz olarak camilerde yirmi rekat olarak kılınmıştır. Asırlardır nesilden nesile aşikar bir şekilde teravih namazları sahabenin uygulaması ve ictihadı günümüze kadar gelmiştir. 
Asr-ı saadette olduğu gibi günümüzde de yaşlısıyla genciyle kadınıyla erkeğiyle mü’minler camilere akın ederek teravih namazına iştiyakla katılmakta camiler tekbir tesbih ve salavatlarla ramazan gecelerini bereketlendirmekte ramazan ayının neşe, huzur ve bereketini yaşamaktadır.
İslam ın bidayetinden günümüze kadar Kitabımız Kur’an-ı Kerimi inanç esaslarını, farz vacip ve sünnet namazların, yazımızın konusu olan teravih namazını mescitleri hâsılı dinimiz ile ilgili diğer husuları Rasul-i Erkemden öğrendikleri, gördükleri şekliyle bizlere kadar doğru bir şekilde aktarılmasında silsile-i saadette yer alan ilmiyle, ameliyle desteğiyle emeği, geçen başta sahabe-i güzin efendilerimiz olmak üzere self-i salihin den Yüce Rabbim razı olsun.
Günümüz Müslümanlarda düşen görev, âlimiyle abidiyle kendisinden sonraki nesillere şüphe uyandırmadan ihtilafa sebebiyet vermeden din-i İslam-ı mübinin inanç, ibadet esaslarını doğru aktarmaktır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) den biz ümmetine bir hediye olan teravih namazını, iftar programlarına, etkinliklerine kurban etmeden programımız nerede olursa olsun farklı görüş ve uygulama yapanlara itibar edilmeyerek, mezhebimiz, meşrebimiz, mensubiyetimiz,  ne olursa olsun, Müslümanların mabedi mescittir inancıyla bulunduğumuz yerde bulunan camiye gidelim, cemaate iştirak edelim, ailemize çocuklarımıza sevdirelim ki Allah da bizleri sevsin . Ramazan ayınız ve orucunuz mübarek olsun.
        
Yaşar BOLAT
Nevşehir Müftü Yardımcısı