NEVŞEHİR'İN SU YOLLARI

Dr Emrullah Güney
Muşkara köyü, Osmanlı Padişahı III. Ahmet'in fermanı, Sadrazamı Damad İbrahim Paşa'nın gayretleriyle Nevşehir'e dönüşürken elbet su sıkıntısı da giderek  büyüyordu.
 Muşkara köyü halkı suyunu nereden alıyordu.
Olasıdır ki, bugün artık yatağında su bulunmayan,akarı olmayan  Göre çayı'ndan…
Göçer konar Türkmen aşiretlerini Nevşehir'e temelli yerleşmek için çağrı yapan
Sadrazam hazretleri derin derin su sıkıntısını nasıl  ortadan kaldıracağını düşünmüş olmalı.
 Antik Çağda bugünkü kale var mıydı?
Pers egemenliği döneminde, Kapadokya krallığında Muşkara kalesinin büyük bir önemi olmadığı ileri sürülüyor. Neden? Çünkü, burası bir serhat beldesi değildir ve kalesini kuşatmak için  zahmete girmeğe gerek yoktur.  Fakat, 1950'lerde biz Göreliler
Nevşehir Muhtelif Gayeli Ortaokul'da öğrenci iken "Muhacir Mahallesi"nden geçerek giderdik okulumuza. Kalenin alt yanında, yer yer, yıkıntılaşmış evlerin arasında
sellerin yarmasıyla ortaya çıkmış  kayalara oyulmuş tünellerin ortaya çıkmış olduğunu
görürdük. Korkardık içlerine girip ilerlemeğe. Bunlar su yolları idi. Kale ile Göre çayı koyağı arasında olduğunu sandığımız bu  tünellerden bugüne kalan nedir? Döküntülerle, ufantılarla, kırıntılarla, sürüntülerle , göçüntülerle dolmuş  kaya içine oyulmuş boşluklar…Bunlar, kimbilir ne zahmetlerle açılmıştı. Oyulurken belki hastalananlar , ölenler de  olmuştu.
 Bütün bu sıkıntılara insanlar niçin katlanıyorlardı?
Bir düşman kuşatmasında kaleye sığınmış halk, elbette gıda maddeleri saklamıştır.
Kale içindeki ambarlar doldurulmuştur. Kuşatma ne kadar sürer, hiç kimse bilemez. Peki, su olmadan yaşanır mı? İşte, Göre Çayına dek inen bu tüneller su sağlamak içindir. Su olmadan ne yemek yapılır ne susuzluk giderilir, ne de ibadet için temizlenmek mümkün olur!
 Damad İbrahim Paşa'nın, Muşkara karyesini , kayınbabası Al-Osman padişahı Ahmed Han'dan aldığı ferman ile Nevşehir adıyla  bir görkemli belde haline getirirken  bu kaya oyma  su yolları işlevini tümüyle  yitirmiş olmalıdır. Çünkü, Perslerden sonra Makedonya, Kapadokya, Roma, Doğu Roma, Bizans derken daha 1071 öncesinde  Anadolu'ya  Oğuzlu Türkmen boyları akın akın gelip yerleşmeğe başlamışlardı. Göçer konar yaşamı sürdüren Türk toplulukları da vardı. Bilinen bir tarihi gerçektir. Karamanoğulları  Beyliği sınırları içindeyken Muşkara kalesinin onarıldığı, belki de yeniden yapıldığı…Fakat, belki de kaya oyma su yollarını canlandırmak düşünülmemiş, gerek görülmemiş  olmalı.
 1720'lere dek Muşkara, olanla yetinmiştir. Göre Çayının suyundan yararlanarak…1600'lerin ortalarında Evliya Çelebi, Aksaray'dan Kayseri'ye giderken Muşkara'yı taa Kızılırmak kıyılarından, Sarıhan dolayından görür, bir selam verir, geçer.
Seyahatnamesinde ancak bir cümledir bu da.
 Damad İbrahim Paşa, Muşkara'ya bir Külliye yaptırmakla işe başlamıştır. Görkemli bir cami, sübyan mektebi, kütüphane, konuk evi, kervansaray, aşevi…Elbette  Kurşunlu Cami olarak da bilinen Damad İbrahim Paşa Camisinin şadırvanından sular akacaktır. Fakat, nerede o kadar su! Kaya oyma ustaları çağrılır. Derhal araştırılır çevre. Göre Çayı'nın kaynak yöresi uygundur. Günümüzdeki Nevşehir-Niğde yolunun sağ yamacındaki kayaların içine su yolları oyulur.  Bunlar basit oyuklar değildir. Bir olgun insanın eğilmeden, bükülmeden geçeceği yükseklikte, ancak eni dar olan  tünellerdir bu suyolları.
 Su yollarının güvenliğini sağlamak için de "suyolcu" adı verilen koruma görevlileri işbaşındadır. Külliyesi, yeni gelip yerleşen Türkmen oymaklarının oluşturduğu mahalleleriyle Nevşehir giderek büyümektedir. Ebet, her evde bir akarsulu çeşme henüz lükstür 1720'lerde. Fakat, belli başlı mahallelerde Sadrazam hazretlerinin buyruğuyla ustalar görkemli, güzel çeşmeler yaparlar.  Kavak kepezinden yontulmuş kesme taşlarla, muslukları dökümcü ustalarının ellerinden çıkmış suyu sebil çeşmeler… Bağdan gelenlerin kana kana içtiği, hayvanını suladığı, bir salkım üzümü komşusuna ikram etmeden önce yıkadığı, su gibi aziz ol diyerek yapanlara hayır duasını esirgemediği sularıyla güzel   çeşmeler…
 Damad İbrahim Paşa, Nevşehir'i sancak merkezi yapınca anlı şanlı Ürgüp ikinci planda kalmış, halkı da gücendirilmiştir. Sadrazam onun da kolayını bulur. Ürgüp  de su sıkıntısını tarih boyunca çekmiştir. Damsa Çayı yakından akmaktadır , akarsu kir tutmaz denilse de
halk, üstü kapalı kaya oyma tünellerden akacak serin suların özlemini duymaktadır.
Netmeli, neylemeli ? Bugün hala Vezir Suyu olarak bilinen sular getirilir çevreden.
Bunlardan biri Deringöz, biri Kavak suyudur.  Erciyes Dağı ile Hasan Dağı arasındaki volkanik platoda her köyde tüf kayaları oyan, geçimini kaya kesmeyle sağlayan zenaat erbabı ambarcılar vardır. Derhal işe başlarlar. Gece gündüz ve özellikle  tarla, bağ, bahçe işlerinin olmadığı kış günlerinde çalışırlar; ortaya kilometrelerce uzunlukta kayalar içine oyulmuş, birer sivil mimarlık anıtı denebilecek su yollarını yaratırlar. Ve Paşamız, Ürgüp halkını ne denli çok sevdiğini göstermek için, kırgın gönülleri kazanmak için  Ürgüp'e 8 kadar çeşme yaptırır.  Dersaadet'in anlı şanlı şuarasına buyruk verir. Her bir çeşme  için ayrı ayrı kitabeler hazırlatır. Bunlardan biri de devrin namlı devr-i çırağan şairi, Lale Devri'nin alameti farikası  Nedim'indir.
 
Besmeleyle iç suyu,
Han Ahmed'e eyle dua…
 
Suyumuzdan içip şifa bulasız,
Selametle yolunuza gidesiz.
 
Nevşehir-Niğde yolunun , Türkiye'ye ABD'den gönderilen ilk yoldüzler (greyder) 'in çalışmağa başladığı 1954'lerde , genişletme çalışmaları sırasında da su yolları hala su taşımağa devam ediyordu. Yoldüzlerin bıçağı bazen bunların bir parçasını açığa çıkarıyordu. Biz çocukluğumuzdan anımsıyoruz. Örneğin anamız derdi ki, " Su yoluna zarar vereni asarlar. Suyolu korucularının tabancayla, zarar vereni vurma yetkisi vardır." Belki, bunlar birer uyarı idi.  Çünkü, Nevşehir'e  Kızılırmak'ın tuzlu suyu getirilemediğine göre, güneyden, Göre' yöresinden akıtılan su daima kurtarıcı olmuştur.Nevşehir'i susuzluktan kurtarmıştır.
 Günümüzde elektrik, motor, dinamo gücüyle derin kuyulardan sular, asbestli borularla taşınmaktadır. Nereden? Yine Göre çevresinden, Güvercinlik yakınından, Aşıklı Dağı'nın  iyice daralttığı ve kumların altında doğal bir set oluşturduğu Yuvanlı Boğazı'ndan…
Fakat, yaşlılar, hala, kayalar içine oyulmuş su yollarından  çağıl çağıl aka aka  gelen serin suların hoş içiminden, tadından özlemle söz ederler.
 Bir varmış, bir yokmuş…
Gün geçmiş, devran dönmüştür efendim.