GİTTİ GİDER

‘’ Selefim olan mülki idare amiri arkadaşlarımı tenkid manasında değil, ama her şey ortada, hiç çalışmamışlar. 4 yıl, 5 yıl vazife yapar da bir selahiyetli kişi hiç mi  bir eser bırakmaz orada ?’’

İlçeye yeni atanan kaymakam Hakkı Sabit coşkuyla anlatıyor, elpençe divan durmuş kaymakamlık memurlarına, nutuk atma kabiliyetini ispat etmek istiyordu.

Kalede, ortalıkta, paslı demir yığınları dikkat çekiyordu.

Torba torba çimento kağıtları yırtık, iyice birbirine karışmış, taşlaşmıştı.

Briket yığınında sağlam kalmış tek bir tane yoktu; delik deşik.

Kaymakam ve görevliler kasabanın kalesine çıkmıştılar.

‘’ Efendim, gerçek bir tarihlendirme zor, hatta imkansız. Fakat seyyahların yazılarından anlıyoruz ki, kalemizin tarihi pek eski.  Bir sınır bölgesi olmadığımızdan, düşman işgaline de uğramadığımızdan önemsenmemiş, bu yüzden de onarılmamış ve harap duruma gelmiş.’’

Tahrirat Katibi Rıza Bey, derin tarih bilgisini genç kaymakama göstermek istiyordu.

‘’ Efendim, kaleden aşağıda gördüğünüz şu akan suyun kıyısına kadar, kayaların içine oyulmuş bir tünelin mevcudiyeti biliniyor. Yamaçtaki bazı evlerin arka kısımlarında bunlar bölüm bölüm kiler, ambar olarak kullanılmakta. Fakat birçok yerde bu tünel çöktüğünden, komple açık değil.’’

Ortaokul Tarih öğretmeni  Enis Bey, Tahrirat Katibinin anlattığına kattı bilgisini.

Kaymakam mutluydu. Makamında bunalmıştı. Ardarda kutlamaya geliyordu memurlar, esnaf…İyi gelmişti buraya çıkmak. Çevrede yükselen  dağlara , yer yer meşelikleri kalmış tepelere bakıyordu. Adlarını sorup öğrenmek istiyordu. Koyakta akan su,  ırmağa  katıldığı yere değin, sanki haritada izler gibi seyretme olanağı veriyordu.

Serin bir eser çıkmıştı. Saçı olanlar sık sık ellerini başına götürüyordu.

Kalenin duvarları, burçları hemen oradaki tepe taş ocağı olarak değerlendirilmiş, kara boyaklı gözenekli bazalt kütleleri kullanılmıştı.

İlçe merkezini seyretmeğe başladılar. Kaleden taa aşağıya basamak basamak iniyordu evler.

Bir evin düz damı, üst yandaki evin önünde balkon yerine geçiyordu.

Damların bazılarına zerdali, kayısı seriliydi, Taze şaklanmış olanlar açık al; kurumağa başlayanlar kahve renkliydi.

Kaymakam seyretti; düşündü : ‘’ Acaba 100 yıl, 200 yıl, 300 yıl önce de böyle miydi burası? Ya 1000 yıl ?’’

Düşüncesini çevresindekilere açıkladı.

‘’ Vali Beyle görüşeceğim. Vilayet  Hususi İdare Bütçesinden tahsisat isteyip burada sosyal tesisler yaptıracağız. Benim kayınbiraderim mimardır. Telefon ederim, gelir. Onun da görüşlerini alırız. Bir proje hazırlatırız. İnşallah kış gelmeden hizmete sokarız; halkımızın istifadesine sunarız.’’

Rıza Bey ağzı açık kaldı; fakat kendini topladı.

‘’ Kaymakamın ilk görev yeri. Pek hevesli. Fakat daha devlet dairelerinin nasıl işlediğini bilmiyor.’’

Bunu düşündü, fakat Kaymakam’a söylemedi.

Emmisinin oğlu müteahhitti. Belki o üstlenirdi bu işi. Para kazandırmak varken. Neden olumsuz tavır takınmalı?

Daha önce de ihale almış, fakat yaz mevsimi kısa olan bu diyarda, kış gelince  her şey durmuş; aylar süren kar örtüsü eridiği zaman da zaten kaymakam ayrıldığı için görevinden, bir daha başlanmamıştı. Paslanmış demirler, güya, gazino için kullanılacaktı. Çimentolar da torba torba taşlaşmıştı. Bu arada Kale Mahallesi’nin yoksul aileleri işlerine yarayacak tahtaları, direkleri, kontplakları evlerine taşımışlardı.

Kaymakam mutluydu.

Görev süresi sona erip buradan ayrılırken görkemli bir ‘’sosyal tesis’’ bırakacağına inanıyordu.

Kaymakam gülümsüyordu. Kendine güveni tamdı.

Tarih öğretmeni düşünceliydi : ‘’ Gitti gider , Hususi İdare Bütçesinin tahsisatı. Yani, bizim vergilerimiz…’’

……………

28 Nisan 2020