Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatlarıyla Ayasofya'da 85 yıl sonra ezan okundu. Sanat ve mimarlık tarihi bakımından dünyanın en önde gelen yapılarından biri olan Ayasofya, 916 yıl kilise, 482 yıl cami olarak hizmet verdi. Bakanlar Kurulu'nun kararıyla 1935'te müze olarak kapılarını ziyarete açan Ayasofya'nın imam kadrosu ise korundu. 

İbadete 1991'de açılan Ayasofya Hünkar Kasrı'nda öğle ve ikindi namazları kılınırken, bu vakitlerin ezanları da Sultanahmet Camisi ile karşılıklı okundu.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, uzun yıllardan sonra ilk kez Hünkar Kasrı'na kurra hafız Önder Soy'u asaleten imam olarak atamasıyla Ayasofya'nın dört minaresinden 5 vakit ezan sesi yükselirken, vakit namazları da kılınmaya başlandı.

İstanbul Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed'in 1453'te İstanbul'u fethetmesiyle camiye dönüştürüldü. 1 Şubat 1935 tarihinde müzeye çevrildi. İstanbul Ayasofya'da, 5 vakit ezanının okunmasıyla cami olduğu ilan edildi. Ezan okunan yer camidir. Diyanet İşleri Başkanı'nın huzurunda bu ezan okunmuştur. 20 Ekim 2016 tarihiyle Ayasofya camidir.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a sonsuz teşekkürlerimizi ve dualarımızı gönderiyoruz.



AYASOFYA NE ZAMAN MÜZE OLDU?

1453 yılında İstanbul'un alınmasıyla birlikte fethin sembolü olarak Fatih Sultan Mehmed Han tarafından camiye çevirilen Ayasofya Camii, 1930 ile 1935 yılları arasında restorasyon çalışmaları nedeniyle halka kapatılmış ve Mustafa Kemal'in emriyle camide bir dizi çalışmalar yapılmıştı. Restorasyon sırasında Ayasofya'nın, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin 'laiklik' ilkesi doğrultusunda, yapılış amacı olan kiliseye tekrar çevrilmesi konusunda fikirler ortaya atılmış, fakat daha büyük tepkilerden çekinildiği için Mustafa kemal'in emri ve Bakanlar Kurulu’nun 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla Ayasofya müzeye çevrilmiştir.

Ayasofya’nın sistematik olarak İslami figürlerden temizlenmesi, incelenmesi ve restorasyonu ise; büyük bir ihanet örneği sergilenerek, ABD’deki Bizans Enstitüsü (the Byzantine Institute of America) adlı kurumun 1931'deki ve Dumbarton Oaks Alan Komitesi’nin 1940’lı yıllardaki girişimiyle sağlanmıştır.

Amerika Bizans Enstitüsü’nün kurucusu Amerikalı arkeolog Thomas Whittemore ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal arasında, ABD Dışişleri Bakanlığı ve Ankara’daki Amerikan Elçiliği’nin aktif destek verdiği müzakereler yürütüldüğü ve söz konusu müzakerelerin sonucunda Ayasofya’nın cami olarak kapatıldığı ve müze olarak açıldığı da biliniyor. 

Bu şok bilgiler, Pera Müzesi tarafından yayınlanan, “Bir Anıt, İki Anıtsal Kişilik Theodoros Methokites’den Thomas Whittemore’a Kariye” adlı kitabında yer aldı. Pera Müzesi, Suna ve ve İnan Kıraç Vakfı tarafından işletiliyor ve Koç Holding tarafından destekleniyor. 

FATİH, AYASOFYA'YI KAPATANLAR İÇİN NE DEMİŞTİ?

Konuyla ilgili olarak geçtiğimiz yıl Akit'e özel açıklamalarda bulunan Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Fatih Sultan Mehmet Han'ın Ayasofya Camii'nin asli amacının dışında kullanılmasına dair yaptığı ağır beddualarını da içeren meşhur vakfiyesini tekrar gündeme getirerek, "Milletimiz ve Müslümanlar bu bedduadan kurtarılmalıdır" demiş ve Fatih'in meşhur vakfiyesindeki 'çok ağır' ifadeleri hatırlatarak, "Buna kimse karşı çıkmamalı. Ayasofya'yı müzeye çeviren kararın altında imzası bulunanların sevenleri de buna destek vermeli. Bu hatadan geri dönülmesi ile belki asıl sorumluların azapları da bir ölçüde hafifleyebilir" ifadelerini kullanmıştı.

Fatih Sultan Mehmet Han'ın meşhur vakfiyesindeki ifadelerin bir 'keramet' göstergesi olduğunu söyleyen Akgündüz, "O, büyük bir keramet göstererek beddua ettiği şahısları sanki görür gibi tavsif etti. Vakfiyedeki beddua cümleleri bunu tasdik ediyor" demişti.



İşte Ayasofya’nın Sırları...

Bizans İmparatorluğu tarafından yapılan, Ortodoks Kilisesi olarak hizmete açılan, Fatih Sultan Mehmet’ in İstanbul’ u fethiyle de Osmanlı’ nın eline geçen Ayasofya Müzesi, günümüzde hala birçok sırra ev sahipliği yapıyor. Osmanlı İmparatorluğu’ nun eline geçmesiyle camiye dönüştürülen Ayasofya, uzunca bir süre müze olarak kullanılırken çok şükür bugün artık cami olarak hizmete devam ediyor. 921 yıl kilise, 481 yıl da cami işlevi görmesinden dolayı hem Hristiyanlar için hem de Müslümanlar için ayrı bir öneme sahip. İşte o muhteşem yapının muhteşem özellikleri ve sırları:
El Terlemesini Bitiren Terleyen Direk: Ayasofya’ nın kıble yönünde bulunan kapılardan sol taraftakilerin en sonuncusunun içinde bulunan sütun, mermerden yapılmış ve her mevsim ıslak. İşte bu her zaman nemli olma özelliği bu sütuna ” terleyen direk ” unvanını kazandırmış durumda. Mermerden yapılmış olmasına rağmen yerden ilk 1 metrelik kısmı bakırlarla kaplı. Bu direk sağladığı faydayla da dikkat çekiyor. Elleri çok terleyen insanlar, bu direk üzerinde bulunan deliğe parmaklarını sokarlarsa el terleme problemleri sona eriyor. Bunu birçok kişi denemiş ve gerçekten durumun böyle olduğu anlaşılmış. Peki bu direğin yaz kış demeden nemli kalabilmesinin nedeni ne? Bu sorunun cevabına yönelik 2 farklı inanış var. İlki eskiden bir depremde yıkılan kubbenin restorasyonunda Mekke’ den getirilen zemzem suyunun bu direğin harcına karıştırılmasından dolayı bu durum ortaya çıkıyor. Diğer inanışa göre ise Hz. Hızır Bu direğe dokunarak yönünü Mekke’ ye doğru çevirmiş. Tabi bu inançlarda Osmanlı Devrinin etkisi büyük. En bilimsel açıklaması ise bu direğin gözenekli oluşu. Ayrıca sahip olduğu kılcal bir yapı var. Bu sayede temelde bulunan suyu alıyor ve direğin yüzüne gözenekler yardımıyla çıkarıyor. Ancak neden sadece bu direğin bu şekilde yapıldığı ise hala soru işareti.
Büyük Salondaki Kuyu: Gizemi çok olan yapıların halk arasındaki inanışları da çok fazla oluyor. Ayasofya da içindeki birçok gizemli yapıyla halkta çok sayıda farklı düşünceler geliştirmiş. Bu kuyu da onlardan biri. Öyle ki kalp hastalığı olanlar bu kuyuya geliyor ve sabah namazı kıldıktan sonra bu kuyunun suyundan içiyorlar. Tabi müze haline getirilince bu gelenek de sona ermek zorunda kaldı. Bu kuyu 50 cm.’ lik bir çapa sahip. Suyu ise çok tatlı değil ancak mineral yönünden zengin. Derinliğinin 7 metreden fazla olduğu tahmin ediliyor. Kalp hastalığına iyi geldiği düşüncesinin bir temeli vardır mutlaka. Ancak bilimsel bir açıklama için araştırma yapılması gerekir. Fiziksel bir araştırma mevcut olmasa da bazı uzmanlar bu suyun psikolojik olarak hastaları etkilediğini düşünüyor. Yani hasta suyun iyi geleceğini düşünüyor ve zamanla buna kendini inandırıyor. Böylece gelişen umut sayesinde beyindeki üzüntü kanallarının etkisi azalıyor. Bu da hastanın kendini iyi hissetmesine sebep oluyor.
Ayasofya’ yı Yıkacağına İnanılan Tabut: Ayasofya içindeki kıble kapılarından ortada bulunanının iç tarafında bir tabut mevcut. Bu tabutun içinde Kraliçe Sofya’ nın olduğu biliniyor. Üstelik buradaki kubbede 4 melek figürü var. Azrail, İsrafil, Cebrail ve Mikail meleklerinin figürleri olan bu resimler ile tabut arasında bir ilişki kurulmuş ve yüzyıllardır tabutun yeriyle oynanırsa Ayasofya’ nın yıkılacağı düşüncesi gelişmiş.
Kubbedeki Pençe: Yapının güneydoğu kısmında bulunan kubbenin desteği olan fil ayağının tepesinde yerden 6 metre yüksekte bulunan bir iz var. Bu iz büyük bir ele benziyor. Pençeye benzetenler de var. İnanışa göre Fatih Sultan Mehmet’ in atının ürkmesiyle bu sütuna dayanmış. At debelenirken bu yapıyı tahrip etmiş. Ancak 6 metre yükseklikte bulunan bir bölgeyi atın nasıl tahrip ettiği muamma. Kendiliğinden oluşmadığı da aşikar. Çünkü böyle bir görüntü, yapıyı oluşturan unsurların çeşitli sebeplerle dökülmesi sonucu oluşabilecek bir görüntü değil.
Ayasofya’ nın bazı tarihi olaylardaki yeri de şöyle:
Ortodokslar ve Katoliklerin Dargınlığı Ayasofya’ da Başlıyor: 1054 yılında bir ayin esnasında papanın gönderdiği bir temsilci patriğin aforoz edildiğini bildiriyor. Ayinde bulunanlar olay çıkartıyor ve ayin tamamlanamıyor. Ortodoks Kilisesi ve Katolik Kilisesi bu olay yüzünden tam 911 yıl boyunca dargın ve ayrı duruyor. 1967 yılında Papa 6. Paul’ un Ayasofya’ yı ziyaretiyle bu dargınlık manevi anlamda son bulmuş oldu.
Kutsal Eserlerin Avrupa’ ya Kaçırılması: 1204 yılında gerçekleştirilen Haçlı Ordusu’ nda bulunan Hristiyanlar, kendileri için kutsal olan birçok eseri Avrupa’ ya taşıdı. Bu eserlerden bir kısmı ancak geçtiğimiz yıllarda, yakın bir dönemde Vatikan’ ın hediyesi olarak Ayasofya Müzesi’ ne iade edildi.
Deisis Mozaiği: 1264 yılında yapılan bu mozaikte yer alanın kim olduğu hala tartışma konusu. Yakın döneme kadar Hz. isa’ nın mozaiği olduğu söylenirken, araştırmacı Roberto Solarion bunun aksini ispatladı. Tyanalı Apollon olduğunu ileri sürdü ve kanıt olarak da figürdeki sağ kaşın üzerinde bulunan izi gösterdi. Bu iz 11 sayısını ifade ediyordu ve Pisagor tarikatına mensup olan Apollon da bu iz mevcuttu. Aslında figür Hz. İsa’ yı ifade eder şekilde çizilmiş. Çünkü o dönemlerde paganların zorla Hristiyanlaştırılması nedeniyle bu yöntemi kullandıkları varsayılıyor. Baskıdan dolayı Hz. İsa figürü şeklinde Apollon’ u resimleştirdiler.
Bizans’ ın İlk Gizli Örgütü: Bizans tarihindeki ilk gizli örgüt Ayasofya’ da kuruldu. Mikail Cellius tarafından oluşturulan bu örgüt Yasofya’ nın içinde yer alan bir mahzende faaliyete geçti. Aynı zamanda bu mahzen Picatriks’ in çevirildiği yer. Picatriks, Gnostik Hristiyanların gizli kitabı.
İlk Düz Haç: Hristiyanların ilk düz haç kullanımı Ayasofya’ da gerçekleşiyor. Akhineton Haçı yerini böylelikle düz haça bırakmış oluyor.
Dandolo’ nun Ölümü: Papa, Latin ordularının komutan olan Venedik Dükü Dandolo’ ya İstanbul’ u Bizans’ ın elinden alma görevini veriyor. Bizans hükümdarı bunu duyduğunda Enrico Dandolo’ ya haber gönderiyor ve eğer İstanbul’ u işgal ederse İstanbul’ un da onu öldüreceğini söylüyor. Dandolo buna rağmen şehre giriyor. Üstelik sadece 4 günde savaşı kazanıyor. Kısa bir süre sonra ölümü gerçekleşiyor. Bunun üzerine Ayasofya’ ya gömülmüştür. Bizan tekrar İstanbul’ u geri aldığında bu mezara dokunmamıştır. Hala müze içinde bulunuyor.
Ayasofya’ daki Viking Yazıları: Ayasofya’ nın 2. katında bulunan balkonda Vikinglere ait olduğu anlaşılan yazılara rastlandı. Rune alfabesi kullanılarak yazılan bu yazıların bir benzeri de Ayasofya’ nın altındaki mahzenlerde de mevcut.
Yeraltındaki Tüneller: Ayasofya’ nın altında tüneller tespit edildi. Bu tünellerle Kınalı Ada’ ya ulaşmak mümkün olduğu düşünülüyor. Ancak araştırma yapmak oldukça tehlikeli. Bu yüzden bu tünellerin ucu nereye varıyor tam belli değil.

Yazar: Gürkan DEMİRCİ