Osmanlı edebiyatı ile İngiliz edebiyatı arasında bir alışveriş akla pek olası gelmese de, karşılaştırmalı edebiyatın iyi bildiği Mesihî’nin “Bahariye”si[1] örneğine ek olarak, 18. yüzyılın önde gelen İngiliz şairlerinden Alexander Pope’un (1688-1744) Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın (1660-1730) bir şiirini okuyup buradan aldığı bir imgeyi kullandığını biliyoruz; iki şair arasındaki bağlantı ise, sosyal konumunun etkisiyle iyi yetişmiş, edebiyata meraklı bir İngiliz soylusu olan Lady Mary Wortley Montagu idi.

Kocası İngiltere’nin İstanbul elçiliğine tayin olan Lady Mary, dönemin koşullarında son derece çetin olan uzun yolculuğa eşiyle birlikte çıktığında, yolculuk ve Osmanlı İmparatorluğu’na ilişkin izlenimlerini yazmayı vaat ettiği bir grup okur mektuplarını heyecanla bekliyordu: Bunlar arasında kızkardeşi gibi birtakım soyluların yanı sıra, Abbé Conti gibi bir bilgin ve sonradan kendisine ilanı aşk edecek Alexander Pope gibi bir şair de bulunuyordu. Lady Mary, geçtiği yerler ve karşılaştığı, tanıştığı insanlar hakkındaki izlenimlerini ileride yayınlamayı da düşünerek bu mektuplar vesilesiyle titizlikle kaydediyor;[2] mektuplaştığı kişilerin merak ve ilgileri doğrultusunda mektuplarını genişletiyor, doyurucu bilgilere ek olarak, dönemin çoğu Batılı gezgininden farklı olarak, gerçekten anlamaya çalıştığı Osmanlılar hakkında hayranlığa varan bir sempatiyle yorumlarda bulunuyordu. Pope’un soruları çerçevesinde “Doğuluların” âdetlerini dikkatle gözlemleyen Lady, Osmanlıların edebiyatını da merak edip önce tercüme ettirerek anlama, daha sonra gerekli adımı atıp Türkçe öğrenerek aslından okuma ve İngilizceye çevirme zahmetine bile girmiştir.

1 Nisan 1717’de Alexander Pope’a Edirne’den yazdığı mektupta, şaire küçük bir sürprizi sevinçle haber verir: Osmanlıların konuşma ve yazı dilleri arasındaki büyük farka işaret ettikten sonra, “Bunun bir örneğini görmekten hoşlanacağınıza eminim; sadrazam İbrahim Paşa’nın evlenmek üzere sözlendiği, ancak henüz yanında kimse olmadan görmesine izin verilmeyen […] genç Prenses için yazmış olduğu şiirin sadık bir kopyasını göndererek merakınızı giderebilmekten büyük memnuniyet duyacağım,” diye ekler (s. 116). Anlaşılan Paşa’nın şiiri elden ele dolaşmaktadır ve Lady bu şiirin bir nüshasını ele geçirip tercümanlarına (hangi dile? Yunancaya mı acaba?) çevirtmeyi ve ardından bu metni önce birebir, daha sonra ise anlam bakımından serbest ve vezinli-kafiyeli olarak İngilizceye çevirmeyi başarmıştır (s. 118). Lady Mary, Nevşehirli İbrahim Paşa’yı “zeki ve bilgili” bir adam olarak tanıtır; şiir yazma yeteneğine gelince, “böyle bir durumda İmparatorluğun en iyi şairinden yardım almaya ihtiyacı olmadığından emin olabilirsiniz,” diyerek Pope’u aydınlatır (s. 116). Çevirdiği dizelerin Osmanlıların “en güzel şiirlerinden” olduğunu ve üslup bakımından “yine bir soylu geline yazılmış olan Süleyman’ın Neşidesi’ne mükemmelen benzediği” konusunda da şairin kendisiyle hemfikir olacağından kuşku duymadığını ekler (s. 116).

Lady Mary’nin sunduğu biçimiyle İbrahim Paşa’nın şiiri, ilk üç kıtası 6 dizeden, son kıtası 8 dizeden oluşan bir musammata benzer ve “Sultan III. Ahmet’in en büyük kızı olan [Fâtıma] Sultan’a hitap eden Türkçe dizeler” başlığıyla sunulur (116-17):

 

The nightingale now wonders in the vines,

Her passion is to seek roses.

I went down to admire the beauty of the vines,

The sweetness of your charms has ravished my soul

Your eyes are black and lovely

But wild and disdainful as those of a stag

The wished possession is delayed from day to day

The cruel Sultan Achmed will not permit me to see those

cheeks more vermillon than roses.

I dare not snatch one of your kisses

The sweetness of your charms has ravished my soul .

Your eyes are black and lovely

Bu wild and disdainful as those of a stag.

The wretched Pasha İbrahim sighs in these verses,

One dart from your eyes has pierced through my heart.

Ah, when will the hour of possession arrive?

Must I yet wait a long time?

The sweetness of your charms has ravished my soul.

Ah Sultana stag-eyed, an angel amongst angels,

I desire and my desire remains un satisfied.

Can you take delight to prey upon my heart?

My cries pierce the heavens,

My eyes are without sleep;

Turn to me, Sultana, let me gaze on thy beauty.

Adieu, I go down to the grave;

If you call me I return.

My heart is hot as sulphur; sigh and it flame.

Crown of my life, fair light of my eyes, my Sultana,

my Princess,

I rub my face against the earth, I am drowned in scalding tears – I rave!

Have you no compassion? Will you not turn to look upon me?[3]

 

Lady Mary, çok farklı bir dile düzyazıyla çevrildiği için birtakım kaçınılmaz yanlışlar olsa da, bu dizelerde “dikkate değer bir güzellik” bulunduğunu belirtir (s. 118). Özellikle “geyik [ceylan] gözlü” nitelemesinin kendisinin çok hoşuna gittiğini ve Paşa’nın sevdiği kadının gözlerindeki “ateş ve kayıtsızlığın çok canlı bir imgesini” oluşturduğunu söyler. Daha sonra, kalem denemeleri yapmayı pek seven bu zeki kadın, İbrahim Paşa’nın nazmını İngiliz şiirinin imge ve ses üslubunda yeniden yaratmayı dener (s. 118-19) :

 

Now Philomel renews her tender strain,

Indulging all the night her pleasing pain.

I spought the groves to hear the wanton sing,

There saw a face more beauteous than the spring.

Your large stag’s eyes where thousand glories play,

As bright, as lively, but as wild as they.

In vain I’m promised such a heavenly prize,

Ah, cruel Sultan who delays my joys!

While piercing charms transfix my amorous heart

I dare not snatch one kiss to ease the smart.

Those eyes like, etc.

Your wretched lover in these lines complains,

From those dear beauties rise his killing plains.

When will the hour of whished-for bliss arrive?

Must I wait longer? Can I wait and live?

Ah, bright Sultana? Maid divinely fair!

Can you unpitying see the pain I bear?

The heavens relenting hear my piercing cries,

I loath the light and sleep forsakes my eyes.

Turn thee, Sultana, ere thy lover dyes.

Sinking to earth, I sigh the last Adieu –

Call me, my Goddess, and my life renew.

My Queen! My angel! My fond heart’s desire,

I rave – my bosom burns with heavenly fire.

Pity that passion which thy charms inspire.

 

Bu ikinci çeviride de İbrahim Paşa’nın Fâtıma Sultan’ın gözlerini bir (erkek) geyiğin gözlerine benzetmesini, İngilizcede ne kadar aykırı durursa dursun olduğu gibi kullanmaktan kendini alamadığını belirtir (s. 120). Çeviride ne kadar başarılı olduğunu kendisinin belirleyemediğini söylerek, Pope’un görüşünü beklediğini sezdiren Lady hemen ekler: “bizler arasında nadiren yaşanan bu kadar şiddetli bir aşkı ifade etmeye İngilizcenin yeterli olduğunu da sanmıyorum.” (s.120)

Lady Mary Wortley Montagu’nun bu mektubunun Pope’un eline ne zaman geçtiği konusunda edebiyat tarihçileri ayrılıyor; temel olarak iki varsayım olduğu anlaşılıyor: 1) mektup gecikmeli de olsa şairin eline aynı yıl içinde, muhtemelen Lady için yazmış olduğu şiirlerden birini (“Elegy to the Memory of an Unfortunate Lady”) kaleme aldığı sırada, yani 3 Haziran tarihinden önce (Tillotson, s. 408); veya 2) Pope’un 1718 baharında (Tillotson, s. 408) ve 1 Eylül 1718 tarihinde (Rogers, s. 195) yazdığı iki mektubun düşündürdüğü gibi, 1718’in sonunda, Lady Mary yolculuğunun ardından İngiltere’ye dönünce, kendisinde sakladığı nüshayı okuyup[4] 1720’de yazacağı bir şiire esin kaynağı olduğu sırada (Rogers, s. 193). İşte bu ikinci şiirde, Pope Lady’nin çok sevdiği “geyik gözleri” (aslında ceylan mı?) imgesini kullanır:

BAY GAY’E

(Pope’un evini ve bahçelerini bitirmiş olmasını kutlaması vesilesiyle)

“Ah dostum! Doğrudur – siz âşıklar bilirsiniz bu doğruyu –

Boşuna yükseldiği binalarımın, boşuna yeşerdiği bahçelerimin,

Boşuna yansıttığı güzel Thames nehrinin suda

Gökte asılı dağlar ve yeşil tepelerin ikiz aksini:

Neşe kalmadı burada, daha mutlu yerlere kanat açıp,

Wortley’nin gözlerini çevirdiği yere konuyor yalnızca.

Nedir o neşe saçan çiçek tarhı, o damalı gölgelik,

Nedir ki o sabah çardağı, o akşam kemeri,

Duyulmayan ahlar, gelip geçen rüzgârlar için,

Huzursuz gönüllerin müşfik sığınağından başka?

İşte böyle yaralı geyik gizli bir yerlerde

Ölmeyi bekliyor, kalbinde o ok,

Uzanmış yatıyor gözden ırak, günden saklı bir yerde

Kanıyor damla damla, can veriyor usulca.”

 

Shef Rogers’a göre bu şiir, Pope’un “Lady Mary’nin Türk şiiri üzerine düşüncelerine tasarladığı cevabı temsil etmekte” ve 1720 itibariyle ikilinin ilişkisini şifrelemektedir (s. 194). Şiir, Pope’un 14 dizeden oluşan tek metnidir (s. 195) ve 6 dizeden oluşan ilk kıta, Lady Mary Wortley Montagu’nun mektuplaşmalarının[5] bir parçası olarak ortaya çıkıncaya kadar bilinmiyordu ve ancak 1803’te Pope’un şiirlerine dahil edilecekti (s. 194).

Rogers, Pope’un bu doğulu imgeyi, klasik bir çerçeve içine yerleştirdiği kanısındadır: “Pope,” diyor edebiyat tarihçisi, “‘huzursuz gönüller’ için […] klasik çardak ve kemeraltı ideallerini zikrettikten sonra, hiç beklenmedik bir teşbihle şiiri bitiriyor”: yani ölmeyi bekleyen yaralı geyik imgesiyle (s. 1994, vurgu benim). Edebiyat tarihçisine göre, “Pope’un tasarımında, Lady Mary’ninkiyle tam karşıtlık oluşturacak biçimde, geyik geleneklere daha uygun biçimde güçsüz bir varlık olarak anılır ve Wortley’nin gözleri onu yaralamıştır.” Üstelik Pope, “Lady Mary’nin gözlerini daha önce iki kez övmüştü şiirlerinde ve bu övgüyü Türkçe dizeler vesilesiyle yeniden geliştirmek ona uygun ve çekici gelmiş olmalı. Lady’nin daha önceki göndermeleri hatırlayıp Türkçe aşk şiirinin imgesiyle birleştireceğine güvenmiş olabilir” (s. 195).

Şiirin biçimi konusunda Pope’un Lady’nin yaptığı çeviriden etkilendiğini düşünmek mümkün, Rogers’ın dediği üzere; zira, bu soneyi andıran biçimi şair daha önce hiç kullanmadığı gibi, sone terimini de yalnızca Lady’nin çevirilerinden söz ederken bir mektubunda kullanmaktadır (s. 195). Ama bana öyle geliyor ki, biçimde asıl etkiyi, Montagu’nun çevirdiği şiir üzerine yaptığı bir yorumda aramak gerek:

Dizelerin müziği, görüldüğü üzere, ağırlığın değiştiği üçüncü kıtada değişiklik gösteriyor; bence Paşa sonuç kısmında büyük bir maharetle daha tutkulu görünüyor, çünkü insanların kendi sözlerinin etkisiyle daha da ateşlenmeleri doğal, özellikle de kalbin söz konusu olduğu bir konuda; bu [teknik de] bizim aşk şarkısını tutarsız bir sonla bitirme yönündeki modern alışkanlığımızdan duygusal olarak çok daha etkileyici. (Embassy, s. 118)

Bu değerlendirmeler göz önünde tutulursa, Pope’un niçin ilk defa 14 dizeden oluşan üç kıtalı bir formu seçtiği daha iyi anlaşılır: Lady Paşa’nın şiirinden yaptığı çeviride özellikle üçüncü kıtada tonun yoğunlaşmasından etkilenmiştir ve Pope da anlaşılan kendi şiirini üç kıta olarak tasarlamanın en uygun yol olacağını düşünmüştür. Ayrıca, şiirin tonuna bakılırsa, baştan sona, aynı kederli söyleyişin hüküm sürdüğü görülür. Şiir, Lady’nin işaret ettiği gibi metafizik şairlerde yaygın olarak görüldüğü üzere, kederli bir aşk şarkısını alaycı bir nükteyle bitirmiyor; tam tersine, evinin inşaatı ve bahçesinin düzenlemesinin bitmesi gibi sevindirici bir durumun çektiği aşk acısının yanında bir hiç olduğunu, kalbinden okla vurulmuş ve kanını damla damla kaybederek ölen bir yaralı geyik (ceylan) gibi şiddet yüklü, güçlü bir imgeyle anlatarak, bir bakıma tam da Lady’nin beğendiği şekilde, kendi sözlerine inanıp daha da ateşlenerek bitiriyor. Dolayısıyla, Rogers’ın belirttiği üzere, şiirin klasik simgelerle başlamakla birlikte, beklenmedik bir imgeyle bitmesi, İbrahim Paşa’nın şiiri olmasa bile Lady Mary’nin bu şiire getirdiği yorumun etkisiyle olsa gerek.

Ezcümle Pope’un “To Mr. Gay” şiiri, İngiliz ile Osmanlı edebiyatları arasında hiç beklenmedik bir buluşmanın sahnesi olmuş; tarihin sonraki aşamasında Batı’dan Doğu’ya doğru olan etkilenimin tersine dair ilginç (ama sadece “ilginç”!) bir örnek olarak karşılaştırmalı edebiyat tarihinde yerini almasında yarar var.

NOTLAR:

1. Bu konuda bkz. Fehim Bayraktareviç “Mesihî’nin Dünya Edebiyatında Yer Alan ‘Bahariyesi’” ve İsmail Eren “‘Bahariye’nin Fransızca, Rusça ve Sırpça Çevirileri”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 1974-76, c. XXII, s. 213-27.

2. Voltaire, yayınlandıklarında Lady’nin mektuplarını “sadece kendi ülkesi için değil, bilgi edinmek isteyen her ülke için öğretici” diyerek selamlayacak ve kitabı tüm Avrupa’ya tanıtacaktır (Halsband, s. 155). Tarihçiler, Voltaire’in Osmanlı yönetiminde sultanın otoritesini yeniçerilerin dengelemesiyle bir tür demokrasi bulunduğuna ilişkin meşhur düşüncesini de Lady Mary’den aldığını öne sürüyor (Halsband, s. 162).

3. İbrahim Paşa’nın şiirlerine ulaşabilmek için küçük bir araştırma yaptıysam da ne yazık ki başarılı olmadı. Paşanın şiirleri arasında bu manzumenin aslına rastlanamazsa, Lady’nin çevirisi –tarihin garip bir cilvesiyle– günümüze ulaşan tek versiyonu olacak.

4. Bu durum da Pope’un cevaben mektuplarında niçin Lady’nin çevirisi üzerine yorum yapmadığını açıklıyor: Şairin okuduğu tarihte mektubun üzerinden bir yıldan fazla bir süre geçmiştir ve bu çevirinin bir heyecana yol açması için çok geçtir; dahası, Pope’un gözü Lady’den başka bir şey görmemektir: “Sonelerinizi, yorumlarınızı, Doğu’ya dair öğrendiklerinizi dört gözle bekliyorum; ama en çok da o Doğulu Şahsınızı.” (Aktaran Rogers, s. 195.) Pope gibi bir şairin bir Osmanlı şiirini yorumlaması tarihsel açıdan son derece ilginç olabilirdi; yazık ki böyle bir fırsat tarihin talihsiz bir cilvesiyle kaçmış gibi.

5. Mektuplar ilk kez 1763’te yayınlanmıştır.

 

KAYNAKLAR

Embassy to Constantinople: The Travels of Lady Mary Wortley Montagu. Giriş: Dervla Murphy, derleyip hazırlayan: Christopher Pick, New York: New Amsterdam, 1988.

Halsband, Robert, “Lady Mary Wortley Montagu as Letter-Writer”, PMLA, c. 80, No. 3, (Haziran 1965), s. 155-63.

Rogers, Shef, “A Source and Context for Pope’s ‘To Mr. Gay’ ”, Notes and Queries, Haziran 1997, 193-5.

Tillotson, Geoffrey, “Lady Mary Wortley Montagu and Pope’s Elegy to the Memory of an Unfortunate Lady”, The Review of English Studies, c. 12, no. 48, (Ekim 1936), s. 401–12,