Büyü, Muska , Büyücülük , Nazar ve Postmodern Büyü hakkında gelin bir bilen dosta kulak verelim...

“BİR BİLEN” DOSTLA
    
“Bir Bilen” Dostumla sohbet ediyoruz. Çaylarımızı yudumlarken bazen de ilginç konulara giriyoruz.
Soruyorum:
- Dostum, şu büyü denilen konu hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
- Sevgili Simavim, siz ne düşünüyorsanız ben de onu düşünüyorumdur herhalde. Test edelim mi? Aklımda kaldığı kadarıyla büyünün sözlük anlamı, “sahtekârlık, göz bağlama, şarlatanlık, oyalamak, gerçek olmayanı gerçekmiş gibi gösterme demektir.” Çağımızın diliyle ifade edersek, büyü de, bir nevi İnsanlar üzerinde algı operasyonu yapmak demektir. Doğruyu yanlış, yanlışı doğru göstermektir. Bu da Kur’an’da sihir kavramıyla 62 defa zikredilmiş ve sihir yapmak da şiddetle reddedilmiş, yapanlar ise yerilmiştir.
   
Post modern bir çağdayız, bilim ve teknoloji çok şey keşfetmiş olmasına rağmen, henüz çözemediği binlerce problem var. Bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında devede kulak bile değil.
   
Cinlerle iletişim kurduğunu iddia eden ve bunlarla insanları kandıran büyücüler, dün de bu gün de var maalesef. Bunlar, kendilerine özgü özel yöntemleriyle cinleri kullandıklarını iddia ediyorlar. Kendilerinin de olağanüstü güçlere sahip olduklarını ima ediyorlar.
  
İslam onlara diyor ki: “Yaptığınız bu iş haramdır ve öyle basit bir günah değil; büyükgünahlardandır. Bir de işlediğiniz bu günahı meşru görüyorsanız vay sizin halinize;şirk içine girmiş olursunuz .”
  
BÜYÜCÜ KAPISINI ÇALALIM MI?

 - Peki, Üstadım, bir insan böyle bir işleme maruz kalmış ise, bir başka büyücüye başvurabilir mi????
- Kıymetli Dost, İslâm’ın geliş amacı, zaten büyücülüğü ve büyücüleri ortadan kaldırmak değil mi? Başta Musa Peygamber olmak üzere Alah’ın tüm elçileri bunlarla cedelleşmemiş midir? Öyleyse, kapı kapı büyücü gezmek, oralardan şifalar beklemek bir Müslümana yakışır mı? Böylesi bir davranış, yanlıştır, büyük günahtır.
 
Ayrıca düşünmek gerekir ki, cinleri hizmetkârı gibi kullandığını iddia eden bu adamlar, sizden alacağı üç-beş kuruşa muhtaçlar. Ne yazık ki, onların cinleri, yer altı hazinelerini bildirmiyor onlara. Ne gariptir ki, yasalara aykırı olan bu davranışlarından dolayı kendilerini yakalamaya gelen polisleri bile haber vermiyor onlara.
   
Böylesi pis ve çirkin işlemden kaynaklandığı düşünülen bir takım rahatsızlıklar varsa, öncelikle yapılacak şey, kendine olan öz güvenini sağlamaktır. Bunun için de Allah’a sığınmak, O’na tevekkül etmek, O’na dua ve niyazda bulunmaktır. Anlamını düşünerek Kur’an okumak, bu konuda çok etkili olur.
          
NE OKUYALIM?

  • Üstadım, “böylesi sıkıntı ve bunalım hallerinde okuyalım, dua edelim,” dediniz. Peki, neyi, nasıl okuyalım?
 - Dostum, Kitabımızın bir özelliği vardır; o da, okundukça insanı huzura kavuşturmasıdır.
Çünkü Kur’an, insanlar için bir rahmettir, şifa kaynağıdır. Rabbimiz bakınız şöyle buyuruyor:
  
Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde olan (dertlere) bir şifa, mü’minler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.” (Yunus, 10/57) Bu ayetin anlamını düşünerek orijinalini de okuyalım derim.
 
Ayrıca, anlamıyla birlikte inşirah suresini; Rabbişrah li sadri, ve yessirli emri…” ayetini; Âyet-ül Kürsi’yi; Muavvizeteyni yani Felak ve Nas surelerini; evet, bunları sıkça okumayı tavsiye ederim.
   
Kaynaklarımızda Hz. Peygamber (s.a.s)in, hastalandığı zaman, tıbbi yöntemlere başvurmanın yanında, İhlas, Felak ve Nas surelerini okuduğu rivayet edilir. Ayrıca, aile bireyleri ve göz bebeği olan Hasan ve Hüseyin’i Hastalandıkları zaman onlara okuduğu muhtelif dualar vardır.
  
Meselâ; “Her türlü şeytandan, zararlı şeylerden, kem gözlerden, bütün kelimeleri yüzü hürmetine Allah’a sığınırım..”
  
Meselâ; “Allah’ım,ey insanların Rabbi! Hastalığı gider, bu kuluna şifa ver. Şifayı veren Sensin…..” Bu dualar Allah Resulü’nün dualarıdır.
   
Belki benim gibi siz de yadırgayacaksınız, ama bazı kaynaklarda şöyle bir yöntem de tavsiye edilir. Bu uygulamanın belki plasebo bir etkisi olabilir, yani telkine ve güvene dayalı olarak hastaya bir faydası olabilir. Şöyle ki: “Yedi adet sedir yaprağı ufalanır ve bir kova suya atılır. Bu suya Âyet’ül Kürsi okunur. Bu sudan büyü yapıldığı zannedilen kişiye üç yudum içirilir; kalanıyla da hasta yıkanır…”
  
Sevgili arkadaşım, şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir: “Tüm büyülerin, hipnozların bozulma noktaları, düğümlerin çözüldüğü anlar vardır. Akıllıca davranılırsa bu noktalar çabucak yakalanır, düğümler çözülür.”
          
ALLAH RESULÜNE BÜYÜ MÜ?

  •  Üstadım, Felak ve Nas sureleri dediniz. Bu surelerin, Allah Resulüne (s.a.s) yapılan büyüyü bozmak için indirildiği söylenir. Doğru mudur? 
  - Değerli arkadaşım, öncelikle şunu ifade edeyim. Bu sureler, Mekke döneminde ve aynı anda nazil olmuştur. Yapıldığı iddia edilen büyü ise Medine dönemine aittir. Gerek Mekke, gerekse Medine döneminde büyücülük, tılsım ve muskacılık, zamanın müşrik kadın ve erkekleri arasında oldukça yaygındı. Bu bakımdan, düşmanları, Hz. Peygambere büyü yapmış olabilirler. Ama O’nun (s.a.s) altı ay hastalanıp, haşa, ne yaptığını bilemediği şeklindeki rivayetler, daha sonraları büyücüler tarafında uydurulmuş, gerçekle ilgisi olmayan haberler ve yalanlardır.
  
Siz de bilirsiniz ki, Allah’ın Resulüne (s.a.s) onlarca tuzak kuruldu. O’nu Hayber’de zehirlemek istediler. Onu yok etmek, öldürmek için sayısız tuzaklar ve komplolar kurdular. Ona yapıldığı söylenen büyü de, olsa olsa bu tuzaklardan biri olabilir.
   
Rabbimiz, sevgili kulunu tüm bu hile ve desiselerden, tuzaklardan ve komplolardan kurtarmıştır.
   
ALGI OPERASYONUNA KARŞI

Sevgili Arkadaşım, bana sorarsanız bu iki surede vurgulanan bir başka husus var. Malumunuz, Mekke dönemi Müslümanların en sıkıntılı, en çileli dönemleridir. Bu dönemde onlar, ayaklı ve ayaksız cin ve şeytanlar tarafından kuşatılmışlardı. Buhannas, yani vesveseciler, İslam ve Peygamber hakkında algı operasyonunu yoğun bir şekilde uyguluyorlardı. Tıpkı günümüzde olduğu gibi, yeni Müslüman olanların zihinlerini bulandırmak, vesvese ve fitne ateşini körüklemek için yoğun bir propaganda faaliyeti sürdürüyorlardı. En’âm suresinin 112. ayetinde vurgulandığı gibi onlar, yaldızlı sözlerle, yalan haberlerle kalplere vesvese, kuşku tohumlarını atıyorlardı. Onların bu tohumları, “kırk söz, bir büyü eder,” kuralınca zamanla bir iç sese dönüşebilirdi.
   
İşte bu surelerle Rabbimiz o günün Müslümanlarına ve bizlere şu mesajı veriyordu. “Ey kullarım, bana sığının bana! Dün de, bu gün de var olan, yarın da var olacak olan büyücü, tılsım ve muskacılardan, onların kötülüklerinden bana sığının. Korkmayın onlardan. Kanmayın onların vesveselerine. Sizler, Bana iman eder ve Bana sığınırsanız, ne cinler, ne de büyücüler zarar verebilir sizlere. Onları da yaratan Benim. Gerçek güç ve kudret sahibi olan Benim. Tüm insanların; meliklerin, maliklerin ilâhı, Rabbi Benim, Ben! 
Zifiri karanlıklardan sonra aydınlık getiren de Benim. Yarattıklarımı aydınlığa çıkaracak olan da Benim. Onların içlerindeki problemleri, düğümleri çözecek olan da, kötülüklerinden koruyacak olan da Benim Ben…
   
MUSKA, NAZAR, HASET VE MODERN BÜYÜ
– Peki, Üstadım, biraz da muska, nazar, haset ve özellikle MODERN BÜYÜ konularında konuşalım mı?
   Sevgili okuyucu, dilerseniz bu konuya gelecek yazımızda devam edelim. Sağlık ve esenlikle hoşça kalınız..



 Muska, Nazar, Haset ve Modern büyü
 
Değerli Okuyucu, önceki yazımda “Bir Bilen Dostum” ile büyü üzerine yaptığımız sohbetin bir kısmını paylaşmıştım sizlerle. Bu yazımda da sohbetin devamını paylaşmak istiyorum.

Sordum ona:

–  Üstadım, biraz da muska, nazar, haset ve özellikle MODERN BÜYÜ konularında konuşalım mı?

- Konuşalım Sevgili dostum, ama hatırlar mısınız bilmem, siz bu konuları bir zamanlar FATİH AKTÜEL.COM da “SÖZLER, BAKIŞLAR VE NİYETLER” “DİL DE DİLBER DE GÜZEL OLSUN” başlıkları ile çok güzel yazmıştınız. Sizin adınızla girilirse GOOGLE amca okuyucuya sunar sözün, muskanın, bakışların ve haset etmenin etkisini.

Muska konusunda size ancak şunları söyleyebilirim. Muska, plasebo kabilinden bir iş. Taşıyanlar onu bir araç olarak görürler ve şifanın Allah’tan geleceğine inanırlarsa, sakıncası yok diyebiliriz belki. Ama Hz. Peygamber’in hayatında hiçbir zaman muska, hamaylı gibi şeylerin olmadığını da unutmamalıyız. Bunların ne sünnette, ne de Kur’an’da hiç birinin yeri yoktur. Sadece dua, niyaz ve Allah’a sığınmak var. Biz bunu bilir, bunu söyleriz…..

MODERN BÜYÜ MÜ?  

– Sevgili “Bir Bilen” Dost! O zaman bir başka soru sorayım. Siz Kur’an tefsirlerini sıkça okuyorsunuz.. Bakara suresinin 102. Ayeti hakkında yapılan yorumlardan aklınızda kalanları ve dahi sizin tabirinizle Modern BÜYÜ’ler hakkında bilgi verebilir misiniz?

– Değerli Dostum, S. Ateş Hoca’nın “Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri” adlı eserinde sözünü ettiğiniz âyet ve büyü hakkında, oldukça detaylı bilgi verilmiş. Okumanızı tavsiye ederim.

Bu bağlamda bir hususu hatırlamamızda fayda var. İnsanlarımız bazen, biyolojik temelli rahatsızlıkların, büyü kaynaklı olduğu yanılgısına düşüyorlar. Meselâ; Nörologların ifadelerine göre beynimizin bölümlerinden biri de Amigdala imiş. Badem şeklindeki bu amigdalanın, sağ ve sol lob olmak üzere iki bölümü varmış. Normal şartlarda tırnak büyüklüğünde olmasına rağmen, bazı insanlarda morfolojik olarak normalden dört kat küçük ya da iki kat büyüklükte olabiliyormuş.
 
Amigdalası küçük olanlar veya düzgün çalışmayanlar, cinnet geçirmeye, intihar etmeye daha yatkın olup, bundan dolayı hiçbir korku ve hüzün de hissetmezlermiş. Büyük olanlar ise, aşırı duygusal, panik atağa yatkın, aşırı hassas olurlarmış.
  Velhasıl bu tür rahatsızlıkları büyü- cazı ile karıştırmamak gerekirmiş.
 
ÇAĞDAŞ BÜYÜ VE ÇEŞİTLERİ 

Sevgili Arkadaşım, Şimdi gelelim Çağdaş büyülere. Bu büyüler, Hasan Sabbah’ın Haşhaşi tarikatında uygulanan haşhaş ve eroinle yapılan büyü ve beyin yıkama, aşk ve şevkle intihar saldırıları yaptırma cinsinden değil. Bu büyüler, ta 1937’de Stalin’in, Halk mahkemelerinde davalıların îtiraflarında bazı kimyasallar kullandığı cinsten hiç değil.

Sözünü ettiğim bu çağdaş BÜYÜlerin, CİA gibi, MOSSAD gibi, KGB gibi ajan örgütleri tarafından sıkça kullanıldığı söylenir. Bir zamanlar cinler âlemiyle metafizik istihbarat sağlayan, iletişim kuran, büyücülere ihtiyaç duyan bu örgütler, artık böylesi modern büyü çeşitleriyle uğraşır olmuş.

Çağdaş Büyü, öyle bir büyü ki, onunla milyon, hatta milyarlarca insan mankutlaştırılabiliyor. Dünyamız onunla, özgür insanların değil; kölelerin dünyası haline getirilmek isteniyor. 

Bu büyünün en basit şekli geçmişte psikokimyasal bir madde olan “LSD”nin kullanılmasıydı. Daha sonra, hapı da çıkarılan LSD kullanıldığında, şahıs ne hale geliyor biliyor musunuz? Merhum Aytunç Altındal’ın ifadesiyle söylersek, kokusu ve tadı olmayan bu madde, birinin çayına üç damlacık konduğunda hedef şahıs, dağılıyor; halüsinasyonlar, kendinden çıkıp yükselmeler, acayib acayib haller yaşıyor...(1)

Dilerseniz bu konuda Salih Mirzabeyoğlu’nun uzun bir anlatımından şu ifadelerini okuyalım: “Bir parça ekmekle 5-6 zeytin tanesini ağzıma attım; ve yutmamdan, 5-6 metre ötedeki bahçe kapısına gidene kadar, tesiri hissettim. Bahçeye çıkmaksızın bir sigara yaktım ve o ânda karşı duvarda, açık arabalara binmiş geçen silâhlı askerleri silüet hâlinde gördüm. Sonra, deforme insan suratları falan filân. Duvarda, başkasının alelâde olarak göreceği tabiî veya kasden atılmış çizgilere, hayâlim kolayından suret giydiriyordu; ama benim irade ve isteğimle değil…..” (2)
 
Ama artık LSD kullanımı çok gerilerde kaldı. Şimdi POST MODERN BÜYÜ uygulanır oldu. Özellikle Erzurum’daki rektörün, TÜBİTAK ve ASELSAN’daki bilim adamlarımızın ve mühendislerimizin ölüm ve intihar olaylarından sonra bu konuda çok şeyler yazılıp çizildi.  Onlardan bazılarını hatırlayalım mı? 

ÇİP’İN DÜNÜ VE BU GÜNÜ

Sevgili arkadaşım, Şimdi büyülemek istedikleri insanları çipliyorlar. Evet, ÇİP denilen bu nesneden bahsedilir. Bu, gayri resmi olarak 1946 yılında, resmi olarak ise 1974’te Amerika’nın Ohio eyaletinde ve İsveç’in Stockholm kentinde ilk kez insan vücuduna yerleştirilmiş.

Lokal anestezi yapılarak, bir iğne yardımıyla deri altına yerleştirilen ÇİP, bir bilgisayar yongasıymış. Ve elektronik tarayıcı ile okunabiliyormuş.

Aslında çip, kimlik ve hastalık bilgilerini depolayıp tanımlama amaçlı kullanılmak için, çok masum bir gerekçeyle gündeme gelmiş. Bugün, yapıları o denli mikro düzeye indirgenmiş ki, ense veya sırt bölgesine özel bir şırıngayla konabildiği gibi, bir ameliyat esnasında kişinin haberi olmaksızın da takılabiliyormuş. Takıldıktan sonra da, bulunması veya çıkarılması neredeyse imkânsızmış.

Bu anlattığım, POSTMODERN BÜYÜ ile zombileştirilmiş çipli insanlar, cinayet işlemeye yönlendirilebiliyor,  sonrasında ise kişi hiç bir şey hatırlamıyormuş.

Yine bu yöntemle tehlikeli görülen siyasi bir lider, en yakınındaki kişiye öldürtülebiliyormuş.

Bu söylediklerim bir kurgu değil; bizzat denenmiştir.  Meselâ,  Amerikan ordusu, Vietnam savaşında “Rambo çipi” denilen cihazlar kullanmış; bazı askerlerin kanlarında adrenalin oranını yükselterek aşırı saldırganlık ve cesaret duyguları oluşturmuştur. Irak’taki askerlere de, BIOTIC adı verilen çip enjeksiyonları yapılmıştır.

Bu gün bir bilgisayar operatörü, RMS teknolojisini kullanarak, çip takılmış şahsa elektromanyetik dalgalar göndererek onun performansını bozabiliyor. Ve sapasağlam bir adam, bir anda konuşma ve yürüme zorlukları çekmeye başlayabiliyor.  Herhangi bir organına ÇİP yerleştirilmiş insana, gaipten sesler işittiriliyor, görüntüler gösteriliyor ve şahsın akli dengesi bozulabiliyor. Hatta hedef şahısta çok acı veren ağrılar ve kas krampları yaratılıp; dünyanın öbür ucunda dahi olsa işkence yapılabiliyor.

VE TELEGRAM İŞKENCE

Şimdi de, Telegram yoluyla zihinlerimizi Bozdukları, düşünce tarzımızı alt üst ettikleri yazılıyor. Bu da, elektriksel akımla bir çeşit işkence metoduymuş.

Bu işkence yöntemiyle, muhataplara vücutlarının bazı bölgelerinde ağrılar çektiriliyormuş. Onlar birtakım halüsinasyonlara yani bazı varsayımlara ve vehimlere maruz bırakılıyormuş.

Jammer, nasıl ki kayıt cihazlarını kesiyorsa Telegram da, beynimizin irtibat sinyallerini kesen bir çeşit teknolojiymiş. Bu yöntemle, sinir sistemini oluşturan nöronların düzenli çalışması bozulmaktaymış.

Mesela; radyo frekansları ve cep telefonlarıyla gönderilen kozmik sinyallerle de zihinlerimiz etki altına alınırmış. Böylece negatif algı oluşturulurmuş….”
 
İşte bunları söyledi “Bir Bilen” dostum. Ve “büyü, büyücülük ve çağdaş büyü” hakkındaki sohbetimiz böylece son bulmuş oldu.

Büyülenmemiş bir dünyada, mankutlaşmamış insanların yaşaması dileklerimizle; ayaklı ve ayaksız şeytanların şerlerinden, fitne ve fesatlarından salih kulların korunduğu bir dünyada yaşayabilmemiz için, Allah’a sığınalım, uyanık olalım, çalışalım, cehaletten kurtulalım. Hoşça kalınız…

Kaynak:Ş.Ali Minaz
Dini Haberler