Hafta sonu Ürgüp'te düzenlenen  Liberal Düşünce Topluluğu (LDT) kongresi için Nevşehir'e gelen Rasim Ozan Kütahyalı Ürgüp Kayakapı da konakladı. Karşısında Rasim Ozan Kütahyalı yı gören Dinler Group CEO'su Yakup Dinler Haydaaaa ! demekten kendini alamayarak Kütahyalı'nın o meşhur sözüyle espri yaparken Yakup Dinler ve Rasim Ozan Kütahyalı birlikte bol bol Kapadokya, Ülke meseleleri ve Galatasaray konularında sohbet ettiler.

Kapadokya ve Bölgenin gözde mekanı Kayakapı butik otele hayran kaldığını belirten Rasim Ozan Kütahyalı en kısa zamanda eşim Nagihan alçı ve çocuklarımla birlikte buraya yeniden geleceğim.Buradan tüm Nevşehir halkına selamlarımı gönderiyorum dedi.

Hatırlanacağı üzere FİB Haber.Com tarafından heryıl gerçekleştirilen 2012 Yılın Enleri Ödül Töreninde Rasim Ozan Kütahyalı'ya Yılın Yorumcusu ödülü takdim edilmişti.

Rasim Ozan Kütahyalı Sabah gazetesindeki köşesinde  Liberal Düşünce Topluluğu (LDT) Kapadokya kongresini değerlendirdi.

Liberallerin bölünmesinin kısa hikâyesi

Türkiye'nin en önemli entelektüel kurumlarından Liberal Düşünce Topluluğu (LDT) yarından itibaren tüm hafta sonunu kapsayacak şekilde yeni kongresini Kapadokya'da yapacak. Bu kongre Türkiye'deki liberal düşünce tarihi açısından da kritiktir. Çünkü 17-25 Aralık operasyonlarından sonraki süreçte LDT'de bir bölünme yaşanmış ve LDT'nin Atilla Yayla ve Berat Özipek ile beraber en tanınan ismi Mustafa Erdoğan ve etrafındaki bazı kişiler LDT'den ayrılıp Özgürlük Araştırmaları Derneği'ni (ÖAD) kurmuştu. 17-25 Aralık ve sonrasında 30 Mart'a kadar Gülenistlerin önderliğinde yaşanan süreci normal ve meşru bir süreç olarak gören ÖAD'lilerle 17-25 Aralık'ı demokratik siyaset kurumuna yönelik anormal ve gayrimeşru bir kumpas süreci gören LDT'liler olarak ikiye ayrıldı liberaller.
Şu an LDT tarafında kalan entelektüeller -ki çoğunluk gruptur- aslında uzun süredir hükümete karşı mesafeli bir duruş sahibiydiler. Öyle ki 2010-13 arası Yayla ve Özipek gibi aydınların yazıları incelendiğinde hükümeti destekleyici yazılardan çok daha fazla eleştirel tutum aldıkları görülebilir. Hatta ÖAD kapsamındaki İhsan Dağı ve bazı isimler hükümeti yere göğe sığdıramazken Yayla ve Özipek hükümete eleştirel mesafedeki yazıları sebebiyle hükümetle bağlantılı kurumlarla problem yaşıyordu o dönem. Mustafa Erdoğan TRT'de senelerce program yapıp Star'da köşe yazarken Yayla'nın ne köşesi ne TV programı vardı. Sadece üniversite hocasıydı. Aynı şekilde Berat Özipek'in de hükümet bağlantılı kurumlarla arası hep problemliydi. Berat çok kısa bir süre TRT'de program yaptı ve hemen program kaldırıldı. Sonra da 2013'te yazdığı hükümete yakın gazeteden atıldı. LDT hükümete yakın yerlerden destek değil köstek gördü. Aslında hem Özipek hem de Yayla'nın şahsi sebeplerden AK Parti'ye gıcık ve takık olması gereken çok konu vardı. Çünkü bu parti iki isme de haksızlık etmişti. Öte yandan Gülen cemaati hem bu iki akademisyene hem de LDT'ye inanılmaz ilgi gösterdi. Hükümet LDT'ye karşı ne kadar hoyrat ve soğuksa Gülenistler de o kadar işbirliğine yakın ve sıcak davranıyordu...
Bütün bunlara rağmen 17-25 Aralık operasyonları patladıktan sonra Atilla Yayla başta olmak üzere LDT 28 Şubat ve 27 Nisan'daki tavrını takındı ve sivil hükümetin yanında durdu. Gülenist polis-yargı cuntasına karşı net tavır aldı LDT. Diğer birçok aydın Erdoğan'a karşı şahsi hislerine ve takıntılarına yenildi ama LDT'liler yenilmedi. LDT'ye göre 28 Şubatçı Kemalist bürokrasi Erbakan hükümetine ne yaptıysa 17-25 Aralıkçı Gülenist bürokrasi de Erdoğan hükümetine aynısını hatta daha beterini yapmak istiyordu. Pensilvanya kumandasındaki polis şefleri ve yargının amacı önce Erdoğan hükümetini devirip sonra da fiili durum yaratarak Erdoğan'ın ve daha birçok siyasetçinin koluna kelepçe takmaktı. Pensilvanya'nın polis şeflerine bağlı tipler Erdoğan'ın ve hükümet üyelerinin Silivri'ye tıkılacağını açık açık Twitter'dan yazıyordu zaten. Sonrasında olanlar LDT'yi daha da haklı çıkardı. Tevhid-Selam gibi tamamen uydurma davalarla inanılmaz sayıda kişinin de İran ajanı olarak içeri atılacağı gerçeği ortaya çıktı. Çözüm sürecinin bizzat kendisi de kriminalize edilerek Hakan Fidan başta olmak üzere yine çok sayıda insan tutuklanacaktı. Sonuçta bu zorbalıklarla hedeflenen sorgulanamaz bir Gülenist vesayet rejimi idi. 7 Şubat 2012'den 17-25 Aralık 2013'e uzanan süreç Kemalist vesayet rejiminden Gülenist vesayet rejimine geçişin projesiydi.
LDT'lilere göre 17-25 Aralık yargı operasyonlarının RP- FP- AK Parti kapatma davalarından ya da 367 yargısal rezaletinden farkı yoktu. Yine yargı eliyle bir darbe teşebbüsü geçerliydi. Bir liberal demokrat seçilmiş sivil hükümetin politikalarından ne kadar rahatsız olursa olsun eğer söz konusu demokrasi- dışı bir darbe girişimiyse siyaset kurumunun yanında durmak zorundaydı. LDT bunu yaparak 28 Şubat ve 27 Nisan'dan sonra bir kez daha tarihin onurlu sayfalarına geçti. Fakat ÖAD grubu bu liberal demokratik duruşa karşı çıkarak doğrudan ya da dolaylı olarak Gülenist polis- yargı çetesinin darbe projesinin yanında saf tuttu...