NEVŞEHİR(MHA) Nevşehir İl Müftülüğünce belirlenen Cuma hutbesinin bu haftaki konusu Müslüman’ın Ahret Şuuru konusu idi

İman esaslarımızdan biri de ahirete ve hesap gününe inanmaktır. Buna göre mükellef olarak yaşamış her insana yapıp ettiklerinden hesap sorulacaktır. Ölümle birlikte kişinin ahiret yolculuğu başlamış olur.
Yüce Kitabımızda bildirildiğine göre, yeniden diriliş ve insanların mahşere toplanmasının ardından mizan kurulur ve insana: “Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeterlidir!” denilir. Orada kişi iyilik veya kötülük adına yaptıklarını karşısında bulur ve bunların hiçbirinin hesabını vermekten kaçamaz. Hesaptan sonra herkese yaptıklarının karşılığı eksiksiz verilir ve kimseye haksızlık yapılmaz.
Kuran-ı Kerim’in ifadesiyle fani olan dünya hayatı, baki olan âhiret hayatı yanında, bir gün ya da daha kısa bir zaman dilimi gibidir. Dinimiz İslâm, bir göz açıp kapayıncaya kadar geçiveren dünya hayatını, âhiretin tarlası olarak görüp değerlendirmeyi bizlere tavsiye eder ve bunun yollarını gösterir. Bu gerçeğe binaendir ki Allah Rasûlü (s.a.v); “Akıllı kimse, kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için hazırlanandır.”. “Hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekiniz. Büyük gün için hazırlıklı olununuz. Çünkü dünyada iken kendi kendini hesaba çekenler için kıyamet günündeki hesap hafif gelir.”buyurmuşlardır.
Hesap verme bilincinde olan kişi, Cenab-ı Hakk’tan herhangi bir şeyin gizlenemeyeceğini düşünür, O’nun hesap soracağını bilir. Dolayısıyla inanan insan, dinin kendisine emrettiklerini kulluk bilinciyle yerine getirmeye çalışırken, nehyedilen kötülüklerden de uzak durur.
Dinimizce yasaklanan hırsızlık, içki, tefecilik kumar, fuhuş gibi günahların dünya hayatında da zararlı şeyler olduğunda şüphe yoktur. İnanan insan, başka birilerinin kendisini görüp görmediğine bakmakmadan Allah’ın yasak ettiği fiiller olduğu inancıyla bu tür kötülüklerden kendini alıkoyar. Dünya ve âhiret hayatında kurtuluşa ermek ve ruhunu arındırmak için iyilik yapma yarışına giren ve her türlü yüz kızartıcı işlerden uzak duran kişinin aynı zamanda düzenli bir hayata sahip olacağı aşikardır. Böylesi insanlardan oluşan bir toplum da, birbirinin haklarını gözeten, karşılıklı hürmet ve muhabbeti yaşatan güzel bir toplumdur.
Dünyada nice kötülükler, zulümler ve haksızlıklar yapıp da kanundan kaçan veya hileli yollara başvurarak suçunu gizlemeyi başaranlar vardır. Ancak bunların yaptıkları yanlarına kâr kalmayacaktır. Bu itibarla dünyada hakkını alamayan müminler, ilahî adaletin âhirette mutlaka tecelli edeceğine inanırlar. Peygamber Efendimiz; “Lezzetleri bıçak gibi kesen ölümü çokça hatırlayın!” buyurmuşlardır.[8] Ölümü ve âhireti hatırından çıkarmayan insan, elindeki varlığın geçici olduğunu bilir ve imkanlarını, kendisi ve içinde yaşadığı toplumun huzuru için kullanır. Böylece bencillikten kurtulup diğerkâm insan olmanın mutluluğunu tadarken toplumsal dayanışmaya da katkı sağlamış olur. Hutbemi bir âyet meâli ile bitiriyorum: Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.