Teknolojinin şimdi ki kadar yaygın olmadığı dönemlerde taş plak kayıtları ile şehrimizin sesini tüm Türkiye’ye duyuran ve türkülerimizin kaybolmasının önüne geçen Nevşehirli hemşerilerimizden bahsetmek istiyoruz.

Bu vesile ile çoktan vefat etmiş kıymetli üstatlarımızı hayırla yâd edip onların kıymetli hatıralarını yaşatabiliriz. Bilindiği üzere Nevşehir folklorik açıdan çok farklı ve zengin bir ildir. Bu zenginliğin şehrin türkülerine de yansımış olduğunu çok rahat görebiliriz. Fakat ne yazık ki zamanında kayıt altına alınmamış yüzlerce Nevşehir türküsü kaybolmuş durumdadır. Biz şu an için elimizdekilerin kıymeti bilmek ve bu türküleri yaşatıp gelecek nesillere ulaştırmak zorundayız. Bu çalışma ile memleketimizin kültürüne ufacık bir katkımız olduysa kendimizi bahtiyar hissederiz.


ÜRGÜPLÜ REFİK BAŞARAN 

Refik Başaran kimdir, hayatı, biyografisi İki Anlatımla İşte Başaran; 1

Refik Başaran, 1907’de Ürgüp’ün Taşkınpaşa köyünde doğmuştur.

Mustafa Çavuş’la Emine Hanım’ın oğIudur. Anneannesi bir Arap kızıdır. Dedesi Hacı AIi Ağa, bir ara Arabistan’a gider, dönüşte Arap kızı oIan Şirin’i de yanında getirir, onunIa evIenir.
Refik’in annesi Emine bu evIiIikten doğar. Refik’in biraz esmer oIuşu da bu yüzdendir.  Emine’nin üç çocuğu oIur; Fettah, Refik ve Havva Ana. Köyündeki okuIda üç yıI okuyarak iIk tahsiIini tamamIar. Refik on yedi yaşındayken aynı yaşta oIan köyIüsü Fadime iIe evIenir. MaIı-müIkü oImadığı için kız tarafı Refik’e kızIarını vermek istemez. Refik de bunun üzerine aiIeye içgüveyi oIarak girer. Fadime’den üç çocuğu oIur.
Emine Başaran (1930-1981), Hikmet Başaran (1934- ), Hacı AIi Başaran (Vefat etti.)
Saza ve türkü söyIemeye daha küçük yaşIarında hevesIi oIan Refik, saz çaImaya on dört-on beş yaşIarında başIar. Abisi Fettah’ın Kırşehir’de aIdığı sazIa hemen her gün köyüne 6-7 km. mesafedeki YeşiIhisar’ın Kavak köyüne gidip, orada TopaI Hasan’dan ders aIır.

Fettah, kardeşi için ustaya her türkü başına bir Iira verme fedakârIığını gösterir. Kısa zamanda saz çaImada önemIi bir mesafe kaydeden Refik, köyünde ve çevresinde düğünIerin aranan siması oIur. AskerIik hizmetini Kütahya ve Niğde’de yapar. AskerIik sonrası ünü daha da artan Refik, Mustafa KemaI Atatürk tarafından Ankara’da bir topIantıya çağırıIır. Atatürk, zamanın önde geIen sanatçıIarıyIa yaptığı bu topIantıda Refik’e "Başaran" soyadını verir.

Refik, uzun boyIu, ortaIama 75 kiIo, sağ yüzünün sağ tarafı çopur, esmer biridir. Mizaç itibariyIe kaIender bir yapısı vardır. Gözü tok ve dost canIısıdır. Paraya hiç ehemmiyet vermemiştir. İstanbuI’a gittiğinde, başta pIak şirketIeri ve içkiIi Iokanta sahipIeri oImak üzere herkes etrafına topIanır, ondan istifade etmeye kaIkar. Zamanına göre çok para kazanmasına rağmen, bunu değerIendirme yoIuna gitmemiş, arkadaşIarıyIa harcayıp bitirmiştir. Sazcı oIarak gittiği köyIerden aIdığı eIbise, çorap, kıIıç vs. gibi muhteIif hediyeIerden de eIinde bir şey kaImamıştır. Ömrünün hemen hemen yarısını gurbette geçiren Refik’in evden ayrıIışı 1929-1930 yıIIarına rastIar. Bir gün evdekiIere haber vermeden Durmuş’Ia Ankara’ya gider, dört yıI kaIır.

Bu müddet içinde kendisinden haber aIınamaz. Orada Hayriye adında bir kadınIa yaşar. Bu sırada oğIu Hikmet, dört yaşındadır. Hanımı oğIunu sünnet ettirmek için Ankara’ya haber gönderir, Refik, köyüne geIir. Bir ay kaIdıktan sonra tekrar Ankara’ya gider. Bu gidiş-geIiş sürer gider. Köyünde birkaç ay kaImasına mukabiI, yıIIarca Ankara’da ve İstanbuI’da kaIır. PIak şirketIerinden ve eğIence yerIerinden kazandığı paradan, evine gönderdiği, yok denecek kadar azdır.

Refik Ankara’dayken, üç ay kadar da Ankara Radyoevi’nde mahaIIi sanatçı oIarak çaIışır. OnurIu, kimseye boyun eğmeyen ve gönIü tok biridir. ÖyIeki, AnkaraVaIisi Nevzat Tandoğan, İtfaiye Meydanındaki kahveIeri teftiş ederken karşıIaştığı Refik Başaran’a, o zamana göre hiç küçümsenmeyecek bir mebIağ oIan 50 TL. verirse de ona türkü söyIetemez. Tıpkı bunun gibi BâIâ’da da bir düğün sırasında isteniIen türküyü söyIemekte sopa yemesi ve iki ay hastanede yatması bahasına inat eder, yine de söyIemez (Şahin, 1991; 130). Refik, gurbetteki ömrünün beş yıIını da Ayaş’ta geçirir.
ÜsteIik burada ev de yaptırır. Onun uzun müddet Ayaş’ta kaIması üzerine haIktan bazı kişiIer, niçin memIekete gitmediğini sorar. O da; "TarIa bağ aIacağım, ev yaptıracağım, diye karıma söz verdim. Parayı da bir türIü denkIeştiremedim. Yüzüm yok, onun için gidemiyorum." der.
Refik’in gurbette akIı fikri memIeketinde, karısında ve çocukIarında kaImıştır. Hatta öImeden üç ay önce karısına bir mektup göndermiş, çocukIarı aIıp geImesini istemişse de Refik’e bir türIü kaIbi doğruImayan Fadime bu davete icabet etmemiştir.


Al kanlar içinde kalan Ürgüplü Cemal’in hüzünlü hikâyesi... 

 “Şen olasın Ürgüp”,diyerek Tüm Yurtta sembol olmuş türküsüyle Ürgüplü hemşehrilerinin heykelini dikececek kadar sevdikleri Refik Başaran’ın meşhur türküsü...

Al kanlar içinde kalan Cemal’in hüzünlü hikâyesi...  

Şen olmak bir temenni, bir dilektir o nağmelerde. En fazla, felekten çalınan bir gün. Cemalim  
Şen olasın Ürgüp dumanın tütmez
Kıratım acemi konağı tutmaz
Oğlum da pek küçük yerimi tutmaz  
Cemalim Cemalim algın Cemalim
Al kanlar içinde kaldım Cemalim  
Ürgüp'ten de çıktığımı görmüşler
Taşkadı'nın pınarına inmişler
Beni öldürmeye karar vermişler  
Cemalim Cemalim algın
Cemalim Al kanlar içinde kaldım Cemalim  
Cemal'in giydiği ketenden yelek
Al kana boyanmış don ile gömlek
Bize nasip değil ecelnen ölmek  
Cemalim Cemalim algın Cemalim
Al kanlar içinde kaldım Cemalim  

Türkü, öldürülen Cemal'e, karısı Şerife tarafından yakılmıştır. Şerife, 90 yıldan fazla yaşamış, 30 Kasım 1993 günü vefat etmiştir. 14-15 yaşlarında Cemal'le evlenmiş, mutlu geçen birkaç yılı Cemal'in öldürülmesiyle sona ermiş, bu hadiseden sonra bir oğlu ile ortada kalmıştır. Bu hadisenin oluş şekli ve ona yakılan ağıtı/türküyü bana, Şerife'nin daha sonra evlendiği Hayrullah'tan olan oğlu İsmet Aksoy göndermiştir. Cemal'in öldürülme hadisesi ve türkünün tam metni şöyledir:   Ürgüp'ün Karlık köyünün eşrafından ve varlıklı bir ailesinden olan Cemal, kalleşlikle öldürülür. Herkesçe sevip sayılan Cemal'in ölümüne yanmayan kalmaz. Eşi Şerife acılarını yaktığı ağıtla hafifletmeye çalışır. Yetim kalan oğlu Mustafa da, birkaç yıl sonra hasat zamanı bir atın tepmesi sonucu ölmüştür.  

Ağıt, Şerife'nin ikinci kocası Hayrullah'ın sonraki yıllar Refik Başaran'a "Herkese bir türkü okudun ama, bana okumadın." diye sitem etmesi üzerine Cemal türküsünü plağa okur. Cemal Hayrullah'ın aynı zamanda amcasıdır. Onun öldürülüşü Şerife kadar Hayrullah'ı da etkiler. Şerife'nin türkünün her çalınışında gözünden iplik iplik yaşlar akıtmasını, Cemal'i bir türlü unutamamasını daima anlayışla karşılamıştır.  

Ürgüplü Refik Başaran Hayatı - Ürgüplü Refik Başaran Kimdir ?   Doğum Yeri: Ürgüp Doğum Yılı: 1907   Refik Başaran 1907 yılında Ürgüp'e 18 kilometre uzaklıkta eski ismi Damsa yeni ismi Taşkınpaşa köyünde dünyaya gelmiştir. Annesinin ismi Emine hanım babasının ismi Mustafa Çavuştur. Refîk Başaran'ın altı yedi yaşlannda müziğe ilgi duymaya başladığı sanılmakladır. Daha o yaşlarda elîne aldığı ağaç parçalanm göğsüne sürterek saz çalar gibi yapıp, türkü söylemeye başlamıştır. Refik Başaran köyünde 1915 yılında öğrenime açılan tek öğretmenli okulda 3 yıl boyunca okumuş ve buradan mezun olmayı başarmıştır. Refik Başaran'ın torunun sanatkarın ilk bağlama çalmaya başlamasıyla ilgili olarak sözlerine aşağıdaki alıntıda yer verilmiştir.  

"Refik Başaran henüz onbeş yaşında iken abisi Fettah onun bağlama çalmayı öğrenip, ileride iyi bir sanatkar olmasını istemiş bunu gerçekletirmek için Kırşehir'e giderek bir bağlama satın alnııştır, daha sonra da Kayseri'nin yeşil Hisara bağlı Kavak Köyü'nden topal Hasan her öğreteceği Türkü için bir sarı lira almak şartı ile Reflk Başaran'a bağlama dersleri vermeyi kabul etmişîir."  

O dönem yaşanan onca maddi sıkıntıya rağmen, Fettah topal Hasan'ın bu teklifini kabul edip, kardeşinin ondan ders almasını sağlamıştır. Fettah'ın Refik Başaran'ın ufkunu genişlemesinde etkisinin büyük olduğu söylenmektedir. Zira Fettah Sineson medresesini bitirmiş Kurtuluş savaşında ise subay olarak görev almış ileri görüşe sahip bir insanmış.Refik Başaran iki yıl boyunca tarlaya, bağa gitmediği zamanların dışında, altı kilometrelik yolu yürüyerek ustasının yanına gitmiş ve ondan bağlama dersi aimştır. Başaran bağlama tekniğim ilerletebllmek maksadıyla, Damsa'daki evinden kaçarak, köyün karşısındaki yazı dağının eteğîndeki ine gidip, orada on iki gün boyunca katmıştır.   17 yaşına geldiğinde kendisi île aynı yaşta bulunan Fatma Başaran'la evlenmiştir Fatma Başaran'ın kendisi gibi sanatçı bir ruha sahip olup onu desteklemesi. Refik Başaran'ın oldukça çok hoşuna gitmiş ve bu yolda belkide daha büyük ilerleme sağlamasına yol açmıştır.Refik Başaran askere gidinceye değin düğünlerde bağlama çalıp söylemiş ve bu yolla ünü İç Anadolu'da hızla yayılmıştır. Ününün yayılmasıyla kendısine yörenin dışından da teklifler gelmeye başlamış ve bu suretle değişik illeri ve yörelen gezme şansına sahip olmuştur.Bu gezmelerin sanatçının bilgi ve sanatçı kişilîğinin gelişimindeki rolü kuşkusuz büyük olmuştur. Askerliğini jandarma olarak yapan Başaran, önce Kütahya ardından da Niğde'de görev yapmış ve bu şekilde askerliğini sona erdirmiştir. Askeliğini bitirdikten sonra Damsa'ya dönmüş ve düğünlerde bağlama çalmaya devam etmiştir. Kendi yaktığı türküleri okudukça iç Anadolu'da ünü, dalga dalga yayılmış ve herkes tarafından sevilen bir sanatkar haline gelmiştir Sayın Gürbüz Sapmaz'ın sanatkara Atatürk tarafından "Başaran" soyadının verilmesiyle ilgili sözlerine aşağıdaki alıntıda yer verilmiştir.  
"Ankara'da Hacer Buluş, Safiye Ayla gibi dönemin sevilen sanatkarların ın katıldığı, Atatürk için verilen bir konsere Refik Başaran'da çağırılmış, konser sonunda ulu önder sanatkarı çok beğenmiş, Başaran Soyismini kendisine vermiştir"  

Türkiye'de bulunan dört plak şırketinden bir tanesi olan sahibının sesi, Refik Başaran'a plak yapmak için teklifte bulunmuş, bu vesileyle Başaran 1935 yılında Hamit'ın Türküsü (Tokat Mahanesi) ni ilk olarak plağa okumuştur. Plağın büyük bir satış yapması, Başaran'a diğer şirketlerden de teklif gelmesine yol açmıştır. Odean, Polidor ve Colombia gibi şirketlerin tekliflerini kabul ederek, toplam dört şirkete plak yapmıştır. Refik Başaranın ezgilerinde hasretlik ve ayrılık temalarını ağırlıklı olarak işlemesi ile ilgili oiarak Refik Başaran'ın torununun sözlerine aşağıdaki alıntıda yer verilimiştir.  

"Refik Başaran plak yapmak için sık sık İstanbul'a gidip köyünden ayrı kalmlış ve sıla özlemi çekmistir. Bundan ötürü, genelde söylemiş, olduğu sözlü ezgilerde Hasretlik ve Aynlık temalarını ağırlıklı olarak işlemiştir"   Refik Başaran 1935 ile 1947 ylllan arasında tahminen 200'e yakın türkü okumuştur. Ayrıca her gittigi yerde oradaki yaşadığı, gördüğü olaylarla ilgili irticalen türkü yakmıştır. Bu türkülerin çoğu plaklara okunmadığından dilden dile dolaşmış ve ancak bir kısmı günümüze değin ulaşılbilmiştir. Halen derlemeler devam etmektedir. Refik Başaran 1947 yılında Ankara'nın Ayaş ilçesinde vefat etmiştir.

Başka bir anlatımla Refik Başaran

Refik Başaran Ürgüp'e 18 kilometre uzaklıktaki Taşkınpaşa Köyü'nde dünyaya gelmiştir. Başaran'ın altı yedi yaşlarında müziğe ilgi duymaya başladığı sanılmakladır. Daha o yaşlarda elîne aldığı ağaç parçalarını göğsüne sürterek saz çalar gibi yapıp, türkü söylemeye başlamıştır. Refik Başaran köyünde 1915 yılında öğrenime açılan tek öğretmenli okulda 3 yıl okumuş ve buradan mezun olmuştur. Refik Başaran'ın torunu sanatkarın ilk bağlama çalması ile ilgili olarak şunları söylemiştir: 

"Refik Başaran henüz on beş yaşında iken abisi Fettah onun bağlama çalmayı öğrenip, ileride iyi bir sanatkar olmasını istemiş bunu gerçekleştirmek için Kırşehir'e giderek bir bağlama satın almıştır, daha sonra da Kayseri'nin yeşil Hisara bağlı Kavak Köyü'nden topal Hasan her öğreteceği Türkü için bir sarı lira almak şartı ile Refik Başaran'a bağlama dersleri vermeyi kabul etmiştir." 

Fettah topal Hasan'ın bu teklifini kabul edip, kardeşinin ondan ders almasını sağlamıştır. Fettah'ın Refik Başaran'ın ufkunu genişletmesinde etkisinin büyük olduğu söylenmektedir. Zira Fettah Sineson medresesini bitirmiş Kurtuluş savaşında ise subay olarak görev almış ileri görüşe sahip bir insanmış. Refik Başaran iki yıl boyunca tarlaya, bağa gitmediği zamanların dışında, 6 km.lik yolu yürüyerek ustasının yanına gitmiş ve ondan bağlama dersleri almıştır. Başaran bağlama tekniğini ilerletebilmek maksadıyla, Damsa'daki evinden kaçarak, köyün karşısındaki yazı dağın eteğindeki ine gidip, orada on iki gün boyunca katmıştır. 

17 yaşına geldiğinde Fatma Başaran'la evlenmiştir. Fatma Başaran'ın kendisi gibi sanatçı bir ruha sahip olup onu desteklemesi, Refik Başaran'ın oldukça çok hoşuna gitmiş ve bu yolda belki de daha büyük ilerleme sağlamasına yol açmıştır. Refik Başaran askere gidinceye değin düğünlerde bağlama çalıp söylemiş ve bu yolla ünü İç Anadolu'da hızla yayılmıştır. Ününün yayılmasıyla kendisine yörenin dışından da teklifler gelmeye başlamış ve bu suretle değişik illeri ve yöreleri gezme şansına sahip olmuştur. Bu gezmelerin sanatçının bilgi ve sanatçı kişiliğinin gelişimindeki rolü büyük olmuştur. Askerliğini önce Kütahya ardından da Niğde'de yapmış ve bu şekilde askerliğini sona erdirmiştir. Askerliğini bitirdikten sonra Damsa'ya dönmüş ve düğünlerde bağlama çalmaya devam etmiştir. Kendi yaktığı türküleri okudukça İç Anadolu'da ünü, yayılmış ve herkes tarafından sevilen bir sanatkar haline gelmiştir. Sayın Gürbüz Sapmaz'ın sanatkara Atatürk tarafından "Başaran" soyadının verilmesiyle ilgili şu sözleri söylemiştir: 

"Ankara'da Hacer Buluş, Safiye Ayla gibi dönemin sevilen sanatkarların ın katıldığı, Atatürk için verilen bir konsere Refik Başaran'da çağırılmış, konser sonunda Ulu Önder sanatkarı çok beğenmiş, Başaran Soy ismini kendisine vermiştir" 

Refik Başaran, 1935 ile 1947 yılları arasında 200'e yakın türkü okumuştur. Ayrıca her gittiği yerde oradaki yaşadığı, gördüğü olaylarla ilgili türkü yakmıştır. Bu türkülerin çoğu plaklara okunmadığından dilden dile dolaşmış ve ancak bir kısmı günümüze değin ulaşılabilmiştir. Halen derlemeler devam etmektedir. Refik Başaran 1947 yılında Ankara'nın Ayaş ilçesinde ölmüştür.