Kültürümüz ve medeniyetimizin, varlığa nevi şahsına münhasır bir bakış açısı vardır. Taşa, toprağa, ağaca ve bunlardan mamul eserlere farklı bir değer atfedilir. Bu bakışın sonucudur ki ecdat yadigarı eserler ruhumuza ayrı bir mesaj fısıldar. Devlet-i Aliye döneminde yapılmış bir camide kıldığımız namazın üzerimizdeki etkisi buna en güzel örnektir. İstanbul’da, Bursa’da veya Edirne’de bu duyguyu yaşamak gayet kolaydır. Fakat Anadolu’nun orta yerinde yer alan mütevazı bir şehrimizde bu hissiyatı yaşabilmek, özel bir ayrıcalıktır. Bu ayrıcalığı yaşayabileceğimiz yeri bu vesileyle dikkatlere sunmak ve bu camiden bahsetmek bu yazının muhteviyatıdır.

Orta Anadolu’da Bir Payitaht Camii : Nevşehir Kurşunlu Cami

Bir dönem Küçük bir belde tarihi bir şahsiyet yetiştirmiş sonra da bu yetiştirmenin karşılığını fazlasıyla almıştır. Vefa hissi yoğun bir şekilde devreye girmiş, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa doğduğu şehre vefasını bir cami ve külliye aracılığıyla resmetmiştir. Bu Payitaht camii İstanbul beyefendisi endamında, Nevşehir’in sokaklarındaki yerini almıştır. 

Lâle Devri’nde İstanbul’da yapılan birkaç külliye ve cami dışında imar faaliyetleri saray, köşk, konak, kasır, sebil, çeşme, bahçe düzenlemeleri gibi sivil mimarî alanda yoğunlaşmıştır. Nevşehir Kurşunlu Camii Damat İbrahim Paşa külliyesi bu devirde yapılan az sayıdaki külliyelerden biridir. 

Camiyi kısaca tanıtacak olursak; Caminin dış kapı kitabesini nedim, iç kapı kitabesini Seyyit Vehbi, medresenin kitabesini Seyyit Vehbi, kütüphanenin kitabesini Nedim, imaretin kitabesini Seyyit Vehbi, hamamın kitabesini ise Nedim yazmıştır. Dönemin ünlü şairlerinin bizzat bu kitabeleri yazarak Anadolu’nun ücra ve yeni bir şehrine göndermeleri, şehre gösterilen ihtimama güzel bir örnektir. 

Yapımı 1726 yılında tamamlanan Damat İbrahim Paşa Külliyesi, batılaşma dönemine geçişte, daha çok klâsik anlayışla inşa edilmiş bir yapıdır. Patrona Halil isyanında Sâdâbâd’daki sivil yapıların tarûmâr edildiği düşünülecek olursa İstanbul’da dönemin mimarî özelliklerini günümüze taşıyan sınırlı sayıda eser vardır. Nevşehir’de yer alan külliye ve cami bu yönüyle önemlidir. 

Camide mihrap önünde üç çini vazo karo, Tekfur sarayı çini ocaklarında yapılan çinilerin renk ve sır özelliklerini gösterir. Üzerilerinde buğday başağını andıran lâleler bulunur. İstanbul’da buna benzer bir süsleme yoktur. Nevşehir’de böyle bir süslemenin kullanılması, payitahtta bu süslemeye gelebilecek tepkiler olabileceğini akla getirir. I.Mahmut zamanında Hekimoğlu Ali Paşa Camii ile barok tarzının başladığı ve mimarîde batı etkisinin kendini gösterdiği ileri sürülür. Nevşehir’deki bu yeni tarz, mimarîdeki yeniliklerin de ilk habercisidir. Lâle Devri’nde anıtsal meydan çeşmeleri yapılmaya başlandığı halde, külliyedeki iki çeşmede klâsik dönem anlayışına uygun olarak duvar çeşmesi olarak inşa edilmiştir.

Yolunuz düşerse uğramayı ihmal etmemenizi öneririz. Nevşehir’in sakinliğinde bu güzîde mimarî eser, kim bilir bizlere neler fısıldayacaktır. 


Celal Öztürk 
Bedir Haber