İç Anadolu’nun en karakteristik yörelerinden biri olan Avanos’taki çocukluk anılarını da anlattığı Peri Gazozu dolayısıyla Ercan Kesal ın kitabını sizde,

Okumak ister misiniz?

KİTAP: Peri Gazozu

YAZAR: Ercan Kesal

YAYINEVİ: İletişim

TÜRÜ: Çağdaş Türkçe Edebiyat

Gözünüzde insanlık için damlatacak birkaç damla gözyaşı varsa bu kitabı okuyun...

Meyan kökü kazarmış babam kırlarda

ben o yaşta koltuğumda kitaplar

işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı

cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları

kafamda yasak düşünceler, Gide mesela.

Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm

her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana

gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar

resimli bir kitaptan çalardım hayatımı

oysa hergün

merkep kiralayıp da kazılan kökleri

Forbes firmasına satan babamdı.

İsmet Özel / Amentü

Anlatılan bizim hikayemiz…  

Bizim çocukluğumuz….. diye başlayan onca hikayenin içerisinde “Peri Gazozu” bu toprakların hazin ve değerli hikayesinin dışa vuran en kıymetli hali.

Yaşı 40’ın üstünde olan herkesin bu kitabı okuması, hayatlarını ve geldikleri ruh halini anlaması için “Peri Gazozu”nun hikayesini gözden geçirmesi gerekiyor.

Eğer yaşınız 40’ın altında ise bu kitabı mutlaka okumalısınız. Okumazsanız neleri kaybettiğinizi asla öğrenemeyebilirsiniz.

Bir zamanlar bu topraklarda, yurt dışından gelen ilk kolanın satış kampanyası” bir tane alana bir tane de bedava” şeklindeydi. Tek rakipleri vardı “ şehir gazozları”. Uludağ, Niğde gazozu, Efe gazozu, Sunal kola, Efes bir gazoz markasıydı. Çamlıca, Çağlar İstanbul gazozlarıydı. Gençler Eskişehir’İn, Fertek Edremit Balıkesir’in, Çilingoç gazozu, Peri gazozu, Ankara gazozu, Elvan gazozu, Ödemiş’in Libero gazozu…  (*) Şimdi hiçbir şehir gazozu YOK… Ama bol ol Amerikan kolası ile muhatabız…

Peri gazozu Nevşehir’in gazozu ve onun hikâyesi gibi gelebilir ama satırlar ilerledikçe, başka bir Türkiye’yi, özlediğiniz hayal ettiğiniz en güzel günlerinizi ve duygularınızı gömdüğünüz Türkiye’yi bulacaksınız kitapta.

Hayatın içinde hikâyelerine hayatın başka bir mekânından yapışan hikayelerin ortak yolunu anlatıyor adeta.

Korkunun sokaklara, evlere, ruhlara sindiği günlerde; “biri kara tahtaya taş sözcüğünü yazmış ve avludaki tüm kuşlar “ kaçışıvermişin hikâyesi. Ortaokul öğrencilerinin şapka giyip, kaymakama, garnizon komutanına ve öğretmenlere selam verdiği günlerin “insan ve tevekkül“ hikâyeleri.

Kapıya gelen dilenciye yiyecek verirken sevap bana yazılsın diye yarışan çocukların, anne ve babalarına bile bir bardak su vermekten sıkıldığı bir dönüşümün hikâyesi.
Oğlu yemeğinden kalmasın diye ölüsünün başında metanetle bekleyip sesini çıkartmayan annenin, “çocuklarımın kemiklerini bulun, getirin ben onları kokusundan tanırım diye ağıt yakan anaların öyküsü.

Hayatınızın eksik parçası burada….

FİB Haber Merkezi olarak *Gazoz şişeleri sergisi için Tolga Acar’a teşekkür ediyoruz…























Ece Temelkuran Yazdı...


Dağlardan geçen uzun yollarda, adına neredeyse hep "manzara" denen yerler vardır. İçli bir Karayolları mühendisi mi yapar bunu, yoksa yol doğal bir ferahlamayla kendiliğinden yolcuyu seyre buyur mu eder bilemem, ama yolların tepe noktasında durup nefeslenip bakmak için açıklıklar vardır. Oraya gelince sadece yola, dağlara, tepelere bakmasın da başka bir şeye daha bakarsın.  Dağa mı? Kendine mi? İnsan başka hiçbir şeye benzeyemeyen bir şey hisseder. Dünyayla birlikte kendi içine de yüksek bir yerden bakmanın getirdiği efkarlı bir ferahlık. Bana sorarsanız Ercan Kesal'ın Peri Gazoz'u kitabı böyle. Bir "manzara" noktası.
Bağırmak istediğin, ki bağırılır, sesinin karşılığını duymak istersin dünyadan...
Durup öylece seyrine dalmak istediğin, ki herkes dalar bir sessizlikle...
Biraz da niyeyse hüzünlendiğin -tam olarak neye hüzünleniriz o anda?..
Mümkünse bir fotoğrafa kaydetmek istediğin -bir zafer karesi alınır oralarda...
Sonra inerken konuşursun "Ne acayipti, değil mi?", "Ne güzeldi", "Ne korkunç!"... Ömür gibi işte.

Manzaradan...

Ömür, bir yer değiştirme. Birinin çocuğu olarak başlıyorsun ya da düz çocuk olarak kimseye ait olmadan. Sonra biri senin çocuğun oluyor. Ama ömrün ortasından biraz sonra sanırım tuhaf bir yer var. Hem anne/baba dediklerin hem de sana anne/baba diyenler aynı anda çocuğun olduğu bir açıklık, "manzara". Heryeri aynı berraklıkla görebildiğin bir tepe noktası. Ercan Kesal "Peri Gazozu"nu bu noktadan yazmış işte. O manzaralarda durduğumuzda niye sustuğumuzu anlatmak kadar güç bir kitap ve Kesal'ın kaleminden olunca tatlı, küçük, unutulmayacak bir sohbet tadında. Bir ömür yani anlattığı ama tepe noktasından görünen, bilirsiniz, hep bundan fazlası. Avanos kasabasındaki tek ve ilk gazozcu, Peri Gazozları'nın mucidi ve imalatçısı babası Mevlüt Kesal'a gidip gelen, 12 Eylül döneminde sık sık durup içini döken, olgunluk döneminde kendisiyle inceden eğlenen öyküler bunlar. İyi olduğundan, iyi kalacağından emin olduğun bir adamla "manzara" noktasında rakı içmek gibi... Ama kararında.



Yiğidi yüzüne karşı methetmezler. Hazır Ercan'la yüzyüze değilken ferah feza methedeyim. Ercan zarif adam. Tutarlı, sağlam ve hayatın tam da kendisine ilişkin bir zarafeti var. Bu mühim. Zarafet de çeşit çeşit çünkü. Güçlü olmayanına pek kıymet vermem. Klas adam, çünkü yoksulların yanında hep, çok sessizce ve hep. Vicdanını ifşa etmeden hayata geçiren biri. Kolalı mendiller vardı eskiden, soylu bir alçakgönüllüktü onlar, onurlu bir kanaatkarlık, altı çizilmemiş. Öyle biri işte. Bu sebeple yazdığı kitap da bence böyle düpdüzgün bir ruhun bu memlekette neyi, nasıl yaşadığını, sonra dönüp kendi ömrüne nasıl bakabileceğine dair bir albüm. Doğal olarak dertleşme de var içinde, çok bekletildiği için tatlanmış bir küfür ve "Biz böyle iyiyiz, ha?" gibi bir umutlu soru ve karşılığında "Başka türlüsü mümkün mü ki kardeş!" gibi net bir cevap da... 

Siz belki Ercan'ı "Bir Zamanlar Anadolu"nun muhtar rolündeki muhteşem performansından hatırlıyorsunuz. Aynı zamanda Nuri Bilge Ceylan'la birlikte senaristi olduğu filmdir. Ercan, hekim -"esasen" diye eklemeli miyim, bilemedim. Belki BirGün'e yazdığı yazıları da biliyorsunuz. Ama bahse girerim Peri Gazozu başka bir şey olacak. Sanırım bir kitap okumuş gibi değil de bir dost kazanmış gibi hissedeceksiniz. "Manzarada" durup beraber susabileceğiniz bir dost...

Ercan'a not: Bütün hikayeleri sevdim ama en çok "Ne alakası var var baba!"yı sevdim. Babalara, annelere en çok "çok büyüdüğümüzde" ihtiyacımız oluyor ya... Sevdim yani.
Koltukaltı Dosya öyküsü de bana "Koş, cemre düşmüş fotoğrafını çek" diye işletildiğimiz acemi muhabirlik günlerini hatırlattı. Eline sağlık.

-Ercan Kesal Kimdir-
Ercan Kesal, (d. 1959, Avanos) Türk hekim ve sinema oyuncusu.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden 1984 yılında mezun oldu. Keskin Devlet Hastanesi, Bala ve köylerinde Sağlık Ocağı hekimliği yaptı. Daha sonra özel hastane sektörüne girdi.[1] Nuri Bilge Ceylan'ın Uzak filmiyle oyunculuğa adım attı. Bir Zamanlar Anadolu'da filminde Ebru ve Nuri Bilge Ceylan'la birlikte yazdığı senaryo; 2011 yılında Asia Pacific Screen Ödülleri'nde "En İyi Senaryo" dalında ödüle aday gösterildi.[2]