TR-AB Karma Parlamento Komisyonunun 76’ncı Toplantısına AK Parti Nevşehir Milletvekili Av. Ebubekir Gizligider'in Konuşması Damga Vurdu !!!

19 Mart 2015 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM
BAŞKAN: Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanları
Afif DEMİRKIRAN (Siirt), Manolis KEFALOGIANNIS

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ KARMA PARLAMENTO KOMİSYONU EŞ BAŞKANI AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) –

Sayın Gizligider, buyurun.

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ KARMA PARLAMENTO KOMİSYONU ÜYESİ EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Biz de, hâlihazırda, gerek adalet noktasında gerekse basın özgürlüğüyle ilgili bir çalışma yaptık ama şu aşamada sadece basın özgürlüğüne dair Avrupa Birliği ve Türkiye’nin küçük bir mukayesesini yapmak istiyorum.
Şu anda, hâlen hayalî sayılarla gazeteci tutuklamaları iddiaları bize göre Türkiye’ye yapılan büyük bir haksızlıktır. Zira bize göre gazetecilik faaliyetiyle veya fikir özgürlüğüyle alakalı olarak tutuklanan bir şüpheli bulunmamaktadır, aksini iddia edeni ispata davet ediyoruz.
Kendilerini “gazeteci” olarak tanıtan -ki bizim ilgili mevzuatımız gereği böyle bir durumla karşılaşıyoruz, yani, kendini tanıtması yeterli bu durumda- adi cürüm şüphelileri bulunmaktadır. Bunların sayısı dahi bir elin parmaklarını geçmiyor.
Esas itibarıyla, Avrupalı muhataplarımıza kendi ülkelerinde kaç gazetecinin tutuklu olduğu sorulduğunda, cevapları, adli faaliyetin bağımsız olduğu veya şüpheli ya da sanıkların mesleklerine göre değil isnat olunan suçlara göre tasnif olunduğu şeklinde olmakta. Bu cevaplar karşısında elbette bizim cevaplarımız da, dış politikanın temel esası olan “aynıyla mukabele” ilkesi gereği bu minvalde olmalıdır belki ancak Türkiye, Avrupa Birliği yolundaki kararlılığı ve samimiyeti gereği bu iddiaları hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak düzeyde, bütün açıklığıyla izah etmeye defaatle devam etmektedir.
“Gazeteciler”, “fikir özgürlüğü” gibi kavramlardan bahsedilmişken, size az önce de Sayın Ali Şahin tarafından bahsedilen iki karikatürü burada göstermek istiyorum.
Bu birinci karikatürde –ki Zeon Yahudi asıllı bir Fransız çizer- sadece dünya düzeyindeki İsrail devletinin etkisine yönelik bir çizim yapmış.
İkinci karikatürde ise yaklaşık elli yıldır, altmış yıldır devam eden ve son günlerde Gazze’yle alakalı olarak, gerçekten, hangi dinden, hangi milletten olursa olsun “İnsanım.” diyen herkesin canını yakan sahnelerin faili bir devlete yönelik tamamen politik bir eleştiride bulunmuştur.
Tekrar ediyorum: Bu karikatürist kendi ifadesiyle Yahudi menşeilidir. Buna rağmen Fransız devletinde -ki özgürlüklerin merkezî; “libertatum” dediğimiz, Fransız İhtilali’yle dünya gündemine gelen bu önemli ilkenin merkezi olduğunu iddia eden ülke- neler oluyor? Hemen gözaltına alınıyor, belli bir süre bu hüküm devam ediyor ve ardından da hakkında tutuksuz olarak yargılanmak üzere serbest bırakılma kararı veriliyor.
Daha acısı -yine az önce sevgili meslektaşınız olaya değindi- sadece Fransa’da değil birçok gelişmiş Avrupa ülkesinde ve ne yazık ki dünyanın çok ileri, medeniyet sahibi, ileri ifade hürriyetine sahip olduğunu iddia eden ülkelere de devam eden şu cümleyi kuramıyorsunuz: “Türkler Ermenilere soykırım yapmamıştır.” Bu ifadeyi kullanmakla, ülkesine göre değişmekle birlikte, çok ciddi cezai yaptırımlarla karşılaşılabiliyor. Çok ilginçtir, abartmıyoruz, inanması çok güç ama gerçekten ve sadece bu yüzden yargılanan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının davaları devam ediyor. Ne hukukun temel ilkeleriyle ne de demokratik değerlerle veya ifade hürriyetiyle izah edilemeyecek böyle bir garabet dolayısıyla Avrupa Birliğinin önce kendisine çekidüzen vermesi gerektiğini ancak bunun karşılıklı bir bilek güreşi şeklinde ki ne yazık ki bu Komisyonun da geçmişten beri üstesinden gelemediğimiz, başaramadığımız bir sıkıntısıdır. Karşılıklı bir münakaşa, karşılıklı bir galebe çalma müsabakasından öte, birbirimize yol göstermesi niyetiyle bunları söylüyoruz.
Yine, İnternet siteleriyle ilgili bizde de birtakım bilgiler var. Başta Fransa olmak üzere bazı Avrupa Birliği ülkelerinde son, Charlie Hebdo olayının ardından, İnternet siteleri teröre destek iddiasıyla kapatılmakta. Yaklaşık kırk yıldır, 30 binden –ki bu sayı daha da fazladır- fazla canını teröre kurban veren bir ülkeye yani Türkiye’ye bu ve benzeri suçlamaları yöneltmek bence adil değil. Tam da bugünlerde aklımıza bir olay takılı veriyor. Frankfurt’ta şu anda, birkaç gündür göstericilere Alman Hükûmetinin reaksiyonunu değerlendiren bir Avrupa Birliği yetkilisi var mı acaba? Ya da bu seviyede biz Türkiye Cumhuriyeti milletvekilleri olarak “Diren Frankfurt.” veya “’Occupy’ Frankfurt.” demeyi doğrusu kendimize zül sayarız.
Devam edecek ve bitirecek olursak şunu da söylemek istiyorum: : Bu Avrupa Birliği süreci tek kişilik bir dans değil. Muhatabımızın da bizim kadar değilse de kısmen bu yolda istekli olması gerekli ki bu süreç başarıyla sonuçlansın. Artık Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde olması, tam da bugünlerde yeniden tartışmaya başladığımız, “medeniyetler çatışması” iddialarının fiilen gözlendiği bu dönemde Avrupa’nın ve dünyanın barışı için elzemdir. Çünkü Türkiye sadece Avrupa’nın en büyük ülkelerinden biri değil, 2 milyarı aşan büyük bir nüfusu barındıran kadim bir medeniyetin de en batıdaki, en gelişmiş ülkesidir. Bu vesileyle, daha ziyade, 23 ve 24’üncü fasılların ivedilikle açılmasına vesile olması isteğiyle Avrupalı dostlarımızla kurmak istediğimiz dünya barışı için önemli bir adım olacağını düşünüyorum.
Artık bu Komisyonun da temel amacına dönmesi gereği düşüncesiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

IMG_1526kpk4

İKİNCİ OTURUM
BAŞKAN: Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanları
Afif DEMİRKIRAN (Siirt), Manolis KEFALOGIANNIS

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ KARMA PARLAMENTO KOMİSYONU EŞ BAŞKANI AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) –

Evet, şimdi de söz sırası Sayın Gizligider’de ve herhâlde son konuşmacımız olacak, ondan sonra Sayın Başkan eğer ilave bazı şeyle söylerse toplantımızın bugünkü ikinci oturumunu da kapatmış olacağız.
Buyurun Sayın Gizligider.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de ayrımcılığa dair birkaç konuda fikrimi paylaşmak ve katkıda bulunmak istiyorum.
Yetiştiğim kadarıyla, az önce bir konuşmacı milletvekili tarafından şöyle bir beyan sarf edildi: 11 Eylül ve benzeri olaylar sebebiyle Müslümanlara yönelik bir öfke olması ve bu normalleşmenin uzun süre alacağı. Doğal olarak bu noktada biraz daha süreye ihtiyaç olduğu yönünde bir beyan duydum. Doğrusu bunu ben esefle karşılıyorum çünkü burada o zaman şöyle bir şey başlar: Yani, biz Müslümanlar da bu işi haçlı seferlerine kadar götürecek miyiz? Ya da daha yakın zamanda 1919-1922 yıllarında Kurtuluş Savaşı’na kadar mı götüreceğiz. Bu, sonu olmayan bir mücadele olur. Bence bu konudaki kesin tavrı ortak olarak insanlık adına koymak durumundayız. Yine, bu hususa dair son zamanlarda Türkiye Cumhuriyeti milletvekillerine yönelik özellikle Avrupa’da yaşayan gerek Türk orjinli gerekse farklı milletlerde Müslüman orjinli bir hadiseyi paylaşmak istiyorum. Çoğunlukla da Kuzey Avrupa ülkelerinde bir sıkıntıyla karşı karşıyayız. Çoğunluğu Müslüman, önemli bir kısmı Türk olan çocukların ailelerinden devlet tarafından alınması. Yani, şiddete karşı veya benzeri ideal kavramların kanunlaştırılması sebebiyle şöyle bir örnek anlatacağım çünkü ben bunu paylaşacağıma dair ilgilisine de bu konuda bir söz verdim Avrupa parlamenterlerle. Çocuk sabah saatlerinde bir uzvunun kanaması neticesinde uyanıyor ve ailesi tarafından önemli bir Kuzey Afrika ülkesinin hastanesine götürüyor ve daha sonra kendisine şiddet uygulandığı iddiasıyla -çocuğa yönelik- bu çocuk birkaç ay ailesinde alınıyor. Bu ve benzeri olayları özellikle İnsan Haklarını İnceleme Koruma Komisyonumuz tarafından takip edildiğini biliyorum. Bunu burada paylaşmak istiyorum. Bunun ardından yıllarca bulunamayanlar da var. Daha sonra bunların farklı dinle, farklı kültürle tamamen farklılaştırıldığı yönünde de ciddi bir sıkıntı var. Ayrımcılık noktasında bunu da sizlerle paylaşmak isterim.
Yine ilginç bir anı: bir Türk futbol takımının Almanya’daki bir maçında daha ziyade Almanya’da ucuz ürün satan bir mağazanın poşetleriyle bir stadyum dolusu insanın bu poşetleri salladığı görüntüsünü sizlerle paylaşmak isterim, çok yakın bir zaman. Bunların tamamına karşı durmalıyız.
Yine, daha önce Avrupa Birliği Uyum Komisyonu tarafından organize edilen ve biri de Viyana’da yapılan hoşgörü sempozyumunda da paylaştığımız bir husus vardı. Bizler kiliseleri yasaklamıyoruz ancak camiler Avrupa’nın çok önemli ülkelerinde çoğunlukla yasak ve hatta ne yazık ki seçim propagandalarının önemli bir malzemesi olmaya devam ediyor. Hatta ilginç bir şey söyleyeyim bölge milletvekili olarak da: Hristiyanlığın doğduğu önemli topraklardan biridir Anadolu toprakları ve bu noktada biz Kapadokya’da kiliseleri çok katı kurallarla korumaya devam ediyoruz. Doğrusu bunu da beklemek karşılıklı ilişkimiz sebebiyle hakkımızdır diye düşünüyorum.
Yine, hem ayrımcılıkla alakalı hem de bir önceki konuya dair olarak şunu da paylaşmak isterim: Hakikaten, Türkiye’nin Avrupa Birliği tarafından tahkim edilmesi başta Avrupa Birliğinin hem güvenliği hem medeniyetinin devamı hem de uzun vadede dünya barışı için şart. Bir an için şunu düşünelim: Türkiye sadece Suriye’den gelenlere ev sahipliğini yapmaktan vazgeçse Avrupa Birliği ne yapar? Yani, 2 milyonu aşkın – ki bu, kayıtlı olan 2 milyon, bu sayı çok daha fazla- bir nüfusla Avrupa’nın küçük ülkeleri nasıl baş eder. Dolayısıyla, gelin bu noktada el ele verelim.
Yine, şunu söylemek isterim: Bizim bu noktadaki kültürümüz gerçekten -belki küçük istisnai olaylar bulunabilir araştırılırsa ama- gurur verici çünkü bin yılı aşkın bir süre biz bu topraklarda farklı medeniyetlerle, farklı dinlerle, farklı kültürlerle bir arada yaşadık. Hatta bunun belki dört yüz yılını aşkın bir süre de Osmanlı medeniyetiyle Avrupa’da yaşadık. Zaten eğer aksi olsaydı herhâlde şu anda şu tartışmalar yapılmaz ve Avrupa Kıtası’nın önemli bir kısmı da bizlerle aynı durumda olurdu. Dolayısıyla, burada kesin bir tavır, hoşgörüden yana katı bir tavır -belki böyle söylemek lazım- ortak noktamız olmak durumunda. İnanın ki bu, hiçbir tarafın daha güçlü olması veya daha zayıf olması anlamına gelmeyecek. Zaten şu anda dünya barışı ciddi şekilde yara aldı. Bu noktada medeniyetler çatışması… Tekrar ediyorum bu kavramı çünkü bunun üzerinde çok ciddi teorilerin geliştiğini biliyorum. Bu kavramı medeniyetler ittifakı yoluna çevirmek zorundayız ki bu noktada siyasi ciddi girişimler, Türkiye’nin de ön aldığı ciddi girişimler bu noktada devam ediyor. Bu yönüyle Komisyonumuzun da bu noktada katkı yapacağını umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 

kpk5IMG_1524

20 Mart 2015 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
BAŞKAN: Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanları
Afif DEMİRKIRAN (Siirt), Manolis KEFALOGIANNIS
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ KARMA PARLAMENTO KOMİSYONU EŞ BAŞKANI AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) –.
Şimdi de söz sırası Sayın Gizligider ’de.
Buyurun.

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ KARMA PARLAMENTO KOMİSYONU ÜYESİ EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben de Karma Parlamento Komisyonunun Türk milletvekili olarak 24’üncü Dönemin son toplantısında tekrar bütün üyeleri saygıyla selamlıyorum.

Artık sayısını bilemediğimiz bu Karma Parlamento Komisyonu toplantılarının müspet bir sonuçla yani elimizde bir verimle, elimizde bir ürünle neticelenmesini umut ediyorum.
Elbette, aslında, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerde gerek teknik hususlarda gerek siyasi hususlarda aynı tavrı defaatle gözlemliyoruz. Ve özellikle 1995’ten bu yana yani Gümrük Birliği Anlaşmasından bu yana… Türkçe’de bir tabir vardır, Türkiye’de bir tabir, garip şeyleri izah etmek için biz şöyle bir tabir kullanırız: “Deve desen deve değil, kuş desen kuş değil” Ha, bu deve kuşu mu? O da ayrı bir tartışma. Zaten doğal olarak Avrupa Birliği üyesi olan bütün ülkelerin aynı zamanda dâhilinde olduğu, kapsamında olduğu Gümrük Birliği Anlaşması sadece Türkiye’yle imzalanmış. Tabii, bu, ülke içinde de birçok tartışmaya sebep olmuş ki bu aşağı yukarı iki kampa bölünmüş durumda; ekonomistlerin önemli bir kısmı bunun hâlen faydalı olmadığı düşüncesinde, bir diğer kısım da ciddi faydaları olduğu düşüncesinde. Ama artık herhalde bu çarpık ilişkiyi daha doğru, daha legal ve daha düzenli bir hâle getirmemiz gerekiyor. Sadece Transatlantik Anlaşması meselesi değil, toptan baktığımızda gerek siyasi gerek teknik ve gerekse ekonomik noktalarda artık daha normalleşmemiz gerekiyor.
Yine, Türkiye’deki bir tabirden yola çıkarak artık son konuşmamızda paylaşmış olayım görüşlerimi. “Otobandan önce son çıkış” yazar bizde kara yollarında yani eğer oradan aracınızı döndüremiyorsanız ondan sonra dönüş yoktur. Artık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak Türkiye’de Avrupa Birliği algısı tam da bu kıvama geldi yani artık kimsenin umurunda olmayabilir bu mesele. Ha, bundan kim kaybeder, kim kazanır? Bence iki taraf da kaybeder ve kazananı olmaz. Ve toplam da -dün de değindiğimiz- aslında daha ziyade siyasi konuları içeren hususlarda ise gerçekten hem Avrupa barışı hem dünya barışı adına ciddi bir fırsat kaçmış olur.
Yine, şunu söylemek istiyorum, bu çifte standartlardan bahsedildi. Eğer bu çifte standartlardan bahsedeceksek -amacım kimseyi tahrik etmek veya olumsuz bir hava estirmek değil ama- Güney Kıbrıs Rum Kesimi Avrupa Birliğine üye olamazdı eğer standart tek olsaydı. Çünkü Avrupa Birliğinin ülke sınırlarıyla ilgili malum çok önemli bir kararına rağmen üyelik gerçekleşti. Tabii, Türkiye’nin kirazına bile tahammül yoksa gerçekten zor bir yolda ilerliyoruz demektir ve âdeta üye olmanın verdiği hakları suiniyetle, kötü niyetle kullanmak gibi önemli bir sorunla karşı karşıyayız demektir. Oysa, burada hepimize düşen menfi değil, müspet bir tavır.
Tabii, bu 40 bin asker meselesi de yıllardır konuşulur, gerçek rakamın bu olmadığı herkes tarafından bilinir ama ne yazık ki siyasi hedeflerle hâlâ konuşulmaya devam ediliyor.
Tekrar ümit ediyorum ki bu Karma Parlamento Komisyonunun bu minvaldeki yani bu olumsuz havadaki, bu karşılıklı tartışmaların, karşılıklı “kör dövüşü” dediğimiz sahnelerin son bulacağı ve önümüzdeki dönemde önemli bir kazanımla inşallah bu görevini bitireceği bir Komisyon olması dileğiyle herkesi saygıyla selamlıyorum.

TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ KARMA PARLAMENTO KOMİSYONU EŞ BAŞKANI AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Teşekkür ediyorum.
Ebu Bekir, çok kısa olsun lütfen.
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ KARMA PARLAMENTO KOMİSYONU ÜYESİ EBU BEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Malumdur ki bizim Meclisimizde bir İç Tüzük var ve sataşma gereği söz alma hakkı doğar buna binaen. Ama amacım tabii bir tartışmayı yükseltmek değil.
Yani bir iki konuda tabii anlaşamayacağız, bu kesin ama Türkiye tarafının görüşü bu noktada nettir. Hukuken tanımadığımız bir ülkeyi bizim başka bir şekilde nitelememiz imkânsız. Bizim için Kıbrıs’ın güneyinde bir yönetim vardır ama o bizim için bir devlet değildir. Elbette ki Avrupa Birliği, ne yazık ki Annan Planı ve diğer çözüm aşamalarında menfi hareketini devam ettiren Kıbrıs Rum Yönetimi’ni üye yapmakla burada çözümsüzlüğe de bize göre çanak tutmuştur ama umut ediyoruz ki bu iş çözülsün.
Öbür taraftan, bu yanlış istikamet meselesiyle ilgili biz de bir espriyle kapatmış olalım, amacımız gerginliği yükseltmek değil. Şimdi, evet, trafikte bir istikamet vardır, bu doğru. Ama dünyanın çoğunda kullanılan trafiğin sağdan akışı meselesi Türkiye’de de bu şekliyle geçerli. Ama bildiğim kadarıyla Kıbrıs’ta trafik soldan akıyor. Eğer bir tersten giden varsa biz değiliz diye düşünüyorum.

Herkese saygılarımı sunuyorum.

kpk5kpk4kpk3IMG_1527IMG_1524