Van’da üç gün süren ‘32. İl Müftüleri İstişare Toplantısı’ sonuç bildirgesinin okunmasıyla sona erdi.

81 İl Müftüsünün, Diyanet İşleri Başkanlığının üst düzey yöneticilerinin, Türkiye Diyanet Vakfı yöneticilerinin ve bu yıl ilk defa her ilin en büyük ilçesinin müftülerinin katıldığı istişare toplantısı, değerlendirme oturumunun ardından Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in sonuç bildirgesini kamuoyuyla paylaşmasıyla sona erdi.

Sonuç bildirgesinin okunmasından önce son günlerde yaşanan terör saldırılarının kınandığı toplantıda, “Toplantının arefesinde başkentimiz Ankara’da ve toplantının icrası esnasında ülkemizin muhtelif kentlerinde meydana gelen terör hadiselerinde şehit düşen kardeşlerimize Yüce Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa, yakınlarına, sevenlerine ve milletimize sabır ve metanet diliyoruz. Milletimizin başı sağolsun! Ülke ve millet olarak bir an önce güven ve huzur ortamına kavuşmayı Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyoruz” ifadelerine yer verildi.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in kamuoyuyla paylaştığı 16 maddelik sonuç bildirgesinde yer alan maddeler şunlar;

“Müslüman coğrafyası, tarihinde hiç görmediği kadar toplumsal gerilim ve çatışmalarla derin bir ayrışmaya ve parçalanmaya sürüklenmek istenmektedir…”

Bugün Müslüman toplumlar tarihin en zor süreçlerinin birinden geçmekte, coğrafyamızda büyük acılar ve trajediler yaşanmaktadır. Müslüman coğrafyası, tarihinde hiç görmediği kadar toplumsal gerilim ve çatışmalarla derin bir ayrışmaya ve parçalanmaya sürüklenmek istenmektedir. Ne yazık ki tarih boyunca İslâm  medeniyetinin sembolü olmuş ana şehirlerinde terör ve vahşet şebekeleri türetilmekte ve bunlar marifetiyle hunharca cinayetler işlenmektedir. Aynı zamanda bu terör ve vahşet şebekeleri, işlediği cinayetleri kitle iletişim araçları yoluyla tüm dünyaya servis etmekte, böylece küresel İslamofobi endüstrisi beslenmektedir.

“İslam coğrafyasında ideolojik,bölücü ve ayrıştırıcı örgütler oluşturularak, ‘Vekâlet Savaşları’ denilen bir çatışma ortamı devreye sokulmuştur…”

Tarihsel süreçte bölgemizde ve İslâm coğrafyasında yaşanan çok boyutlu toplumsal travmaların ardında sömürge, istilâ, istibdat ve işgal gibi haricî ve dahilî etkenlerin yattığı herkesçe bilinmektedir. Başlangıcı en az 40 yıl geriye giden bölgesel fiilî çatışmalar, şiddet kültürü oluşturmuş; dinî, etnik ve siyasî enstrümanlarla kademeli olarak bu kültür yaygınlaşmış, Orta Doğu ve Afrika’da; İslâm  dünyasının ana kıtasında sosyal dokuyu bozan kaotik bir hâl almıştır. Bu süreçte dinî refaranslı yapay/kurmaca şiddet odaklı örgütler ve yapılar var edilmiştir. Müslüman bünyeyi çok boyutlu tahrip eden, hem dinî hem ideolojik hem bölücü, hem de ayrıştırıcı örgütler oluşturulmuştur. Bu örgütler, türetildikten sonra yerleşik hâle getirilmiştir. Bunlar üzerinden adına “Vekâlet Savaşları” denilen bir çatışma ortamı devreye sokulmuştur. Özellikle gençlerin, inandırılarak ve kandırılarak dinî referanslı terör örgütlerinin ağına düşürülmesinde savruk ve çarpık din anlayışlarının etkisi kadar, 40 yıllık çatışmaların getirdiği psikososyal ortamın, ayrıca yaşanmakta olan siyasî ve iktisadî adaletsizliklerin, ayrımcılık ve ötekileştirmenin payı asla göz ardı edilmemelidir.

“İslam coğrafyasının kaos ortamından kurtularak bölgede tekrar huzurun sağlanabilmesi için meş’um yapılarla topyekûn mücadele etmesi kaçınılmazdır…”

Din-i mübin-i İslâm’dan hiçbir şekilde meşruiyet bulması ve onay alması mümkün olmayan, eylemleriyle bir ölüm ve kıyım makinasına dönüşen, sözde “hilâfet devleti” mizanseniyle ortaya çıkan terör ve vahşet şebekesi, 100 yıl sonra tekrar bilâd-ı Bağdat ve bilâd-ı Şam’ı birçok gücün müdahalesine açık hâle getirmiştir. Bu oluşum, aynı zamanda İslâm  dünyasında medeniyet içi bir din ve mezhep çatışmasına zemin hazırlamıştır. Böylece barış ve esenlik dini olan İslâm’ın imajını, vahşet ve tedhiş görüntüleriyle kirleterek İslâm’la endişe ve korku duygularını yanyana getirmiştir. Kaos ortamından bir an önce kurtulabilmek ve bölgede tekrar huzurun sağlanabilmesi için hiçbir İslâm ülkesinin kabul etmediği bu ve buna benzer meş’um yapılarla İslâm dünyasının topyekûn mücadele etmesi kaçınılmazdır.

“Vakit geçmeden insanlık, tüm gücüyle barışın hayat veren diriltici nefesini üflemelidir…”

‘Arap Baharı’ söylemiyle Kuzey Afrika’da başlayan, dalga dalga Orta Doğu ve Afrika kıtasına yayılan çatışma ve kaos ortamı, bilhassa Suriye krizi ile birlikte uluslararası ölçekte bir trajediye dönüşmüştür. Bu süreçte geleneksel dinî/tarihî yapılar tahrip edilmiş, bilimsel ve kültürel miras yağmalanmış, kitlesel göçlere sebebiyet verilmiş ve insanlarda büyük korku ve umutsuzluklar meydana getirilmiştir. Maalesef yaşlı dünyamız bir kere daha küresel ölçekte uluslararası bir savaşın eşiğine getirilmiştir. Suriye krizinin daha büyük bir felâkete evrilmemesi için başta uluslararası kurum ve kuruluşlar olmak üzere dinî müesseselerin, aydın ve entelektüellerin, bilim ve sanat insanlarının inisiyatif alması, akan kanın bir an önce durdurulması, yeniden barış ve güven ortamının tesisi için çaba sarfedilmesi en büyük temennmizdir. Vakit geçmeden insanlık, tüm gücüyle barışın hayat veren diriltici nefesini üflemelidir.

“Dil, ırk ve inanç ayrımı yapmaksızın bütün mazlum ve mağdurlara kucak açıp yardım elini uzatan aziz milletimiz, insanlığın umudu hâline gelmiştir…”

Bugün başta Suriye olmak üzere insanlık trajedisinin yaşandığı ülkelerden sökün eden mülteciler, gerek ülkemize sığınanlar gerekse ülkemiz üzerinden başka kıtalara geçmek için çabalayanlar, insanlık vicdanını sınayan küresel bir sorun hâline gelmiştir. İltica etmek için evlerini ve yurtlarını terk eden Suriyelilerin acıklı ölümleri, deniz kıyılarından toplanan cesetleri, tüm insanlığın vicdanını kanatmaya devam etmekedir. Özellikle mültecilere yönelik uluslararası örgütlerin takındığı tavırlar, ümit verici değildir. Sorunun kalıcı çözümü için yeterli bir çaba olmadığı da açıktır. Milletimizin bu konudaki girişim ve çabaları bütün dünyaya örnek olmuş durumdadır. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı da mültecilere yönelik her türlü maddî ve manevî yardımlarını sürdürecek, hizmetlerini geliştirecek, özellikle mülteci çocuklarının eğitimi konusunda Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapmaya devam edecektir. Dünyanın neresinde olursa olsun dil, ırk ve inanç ayrımı yapmaksızın bütün mazlum ve mağdurlara her zaman kucak açıp yardım elini uzatan aziz milletimiz, tüm dünyaya örnek olmuş ve insanlığın umudu hâline gelmiştir.

“Güvenlik-barış dengesi dikkate alınarak herhangi bir hataya mahal vermeden kan dökülmesini engelleyecek kalıcı toplumsal barışta ısrar edilmesi, İslâm’ın barış ve esenliği önceleyen rahmet mesajlarının bir gereğidir.”

Ülke ve millet olarak bir türlü kurtulamadığımız kronik şiddet ve terör hadiselerinin, mensubu olduğumuz dünyadan ve yaşadığımız coğrafyadan bağımsız olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Yeni bir boyutta tezahür eden, insanımızın gündelik hayatını tehdit eden, meskenlerini, sokak ve caddelerini tahrip eden, şehir ve kasabalarını tarumar eden, yüzlerce gencin hayatına kast eden, yüzlerce askerimizi ve güvenlik güçlerimizi şehit eden menfur terör olaylarının, ülkemizin bekasını, milletimizin birliğini tehdit ettiği; kuzeyiyle güneyiyle, batısıyla doğusuyla milletimizin tamamında bir endişe getirdiği inkâr edilemez.

Şehirlerimizi, mabetlerimizi, eğitim yuvalarımızı tahrip eden; hanelerin harim-i ismetine tecavüz eden, vatandaşlarımız üzerinde baskı oluşturarak onların canına ve malına kasteden, insanımız arasında kin ve nefret tohumları eken, barış ve güven ortamını baltalayan; etnik, ayrılıkçı ve inkârcı bir ideolojiden beslenen terör örgütü, nice canların yok olmasına, nice anaların bağrının yanmasına, nice çocukların yetim kalmasına neden olmaktadır. Akan kan ve gözyaşının dinmesi, mağduriyetlerin son bulması, selâm ve eman, barış ve güven ortamının bölgede bir an önce yeniden tesis edilmesi en büyük niyazımızdır. Bilhassa güvenlik-barış dengesi dikkate alınarak herhangi bir hataya mahal vermeden ne pahasına olursa olsun kan dökülmesini engelleyecek kalıcı toplumsal barışta ısrar edilmesi, İslâm’ın barış ve esenliği önceleyen rahmet mesajlarının bir gereğidir. Bu ilkenin hayatiyeti, milletimizin istikbali için de vazgeçilmezdir.

“Hiçbir Müslüman, bir terör örgütünün içinde yer alamayacağı gibi İslâm’dan teröre meşruiyyet bulamaz, teröre fetva veremez…”

Terörün, küresel emparyalist güçlerin, silâh ve uyuşturucu tüccarlarının, modern sömürgeciliğin ve hegemonya anlayışının acımasızca kullandığı bir enstrüman olduğu açıktır. Bu itibarla ülkemizde yaşanan terör sorunu, coğrafyamızdaki bölgesel meselelerden ve küresel güç savaşlarından bağımsız bir şekilde ele alınamaz. Herhangi bir insanî değere sahip olmayan terör örgütü, bugün dini giderek araçsallaştırmaya çalışmakta, hatta din eksenli yapılar kurmakta, doğallıktan ve sahicilikten uzak dinî görünümler sergilemekte olup böylece tarih boyunca İslâm ümmetinin aziz bir parçası olmuş bölge insanının kalbini çalmayı ve toplumsal tabanını genişletmeyi hedeflemektedir. Unutulmamalıdır ki, hiçbir hak iddiası ve toplumsal talep, terör ve şiddete gerekçe olamaz. Şiddet ve terör, İslâm’dan kendine asla referans bulamaz. Bilinmelidir ki din-i mübin-i İslâm, hangi amaçla yapılırsa yapılsın, kimden gelirse gelsin inancı, düşüncesi ve ideolojisi ne olursa olsun terörün her türlüsünü reddeder. Terör bir insanlık suçudur. Müslüman vicdanı da asla terörü kabul edemez. Sıfatı ve ünvanı ne olursa olsun samimi hiçbir Müslüman, herhangi bir terör örgütünün içinde yer alamayacağı gibi İslâm’dan teröre meşruiyyet bulamaz, teröre fetva da veremez.

“Kürt halkı olmak üzere bölge insanımızın, ayrılıkçı ideolojik söylemlerle kandırılmasına; inancından, tarihinden, kültüründen ve değerlerinden koparılma girişimlerine milletimizin asla izin vermeyeceğine, böyle bir ayrışmayı asla kabul etmeyeceğine olan inancımız tamdır.”

Yazgısı İslâm’la yazılmış, tarihte büyük devlet adamları, âlim ve mütefekkirler yetiştirmiş, İslâm kültür ve medeniyetine eşsiz katkılar sunmuş, Anadolu’da İslâm’ın neşv ü nema bulmasında tarihî rol üstlenmiş başta Kürt halkı olmak üzere bölge insanımızın, ayrılıkçı ideolojik söylemlerle kandırılmasına; inancından, tarihinden, kültüründen ve değerlerinden koparılma girişimlerine; doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle milletimizin asla izin vermeyeceğine, böyle bir ayrışmayı asla kabul etmeyeceğine olan inancımız tamdır. Milletimizin birliğine kast eden her türlü odakların dini, mabedi ve din adamını istismar etme çabaları beyhudedir. Aklı ve kalbi İslâm’ın aydınlık mesajlarıyla dolu olan bölgede yaşayan kanaat ve dinî önderler başta olmak üzere milletimize manevî rehberlik yapan din görevlileri ve sağduyu sahibi hiç kimsenin bu tür terör ve vahşet odaklarına yönelmesi düşünülemez.

“Diyanet İşleri Başkanlığı, her türlü fesat ve kötülüğe karşı sulh ve ıslahı esas alacak, silm ve barışı, eman ve güveni, ihsan ve iyiliği yaygınlaştırmak için var gücüyle çalışacaktır”

Diyanet İşleri Başkanlığı, gönüllerde ve zihinlerde açılan yaraları sarmak için bölgede sunduğu hizmetleri yeniden değerlendirecek, ihmal edilen hizmetleri tespit edecek, duruma özgü yeni hizmet stratejileri geliştirecek ve uygulayacaktır. Her türlü yerel ve küresel ifsat ve bozgunculuğa, fesat ve kötülüğe karşı sulh ve ıslahı esas alacak, silm ve barışı, eman ve güveni, ihsan ve iyiliği yaygınlaştırmak için var gücüyle çalışacaktır.

“Terörü esas alan yapıların, camilerin kürsü ve minberlerini meş’um emelleri için kullanma, minareleri propaganda aracı hâline getirme çabaları sonuçsuz kalacaktır…”

Şiddet ve terörü esas alan, dini istismar eden örgüt ve yapıların; sevgi, bilgi, birlik, beraberlik, ibadet ve huzur mekânımız olan camilerin kürsü ve minberlerini kendi meş’um emelleri için kullanma; bağımsızlığımızın sembolü ezan-ı Muhammedinin okunduğu minareleri propaganda aracı hâline getirme çabaları sonuçsuz kalacaktır. Ezanın okunduğu minareler tevhidin, dinin direği olan namazın eda edildiği camiler ise ümmetin birliğinin somutlaştığı mekânlardır. Gerek bölgemizde gerekse ülkemizde camilerin çatışma mekânı hâline getirilmesi, yakılıp yıkılması ve tahrip edilmesi, lojistik amaçla üst hâline getirilmesi, mukaddesata yapılan en büyük saldırıdır. Mabet masuniyeti/dokunulmazlığı, İslâm’ın bidayetten günümüze bütün müminlerden istediği bir hassasiyettir. Bu hassasiyet aynı zamanda müminlerin şiarıdır.

“Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumu dinin sahih bilgisiyle buluşturmak için var gücüyle çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir…”

Gerek doğuda gerek batıda modern zamanlarda milletimizin samimî duygularını istismar eden, pragmatistliği esas alan, birlik ve beraberliğimizi tehdit eden, kimi dinî oluşum ve hareketler zaman zaman güvenlik sorunu hâline gelebilmektedir. Bu tarz yapılar, dinî konularda insanların zihinlerini karıştırmakta, kargaşa ortamı oluşturmakta, dini çıkar aracına dönüştürmekte, çıkarı doğrultusunda hurafe ve batıl inançları yaygınlaştırmakta, İslâm’ın sahih inanç değerlerini bulandırma işlevi görmektedir. Başkanlığımız, tüm bu oluşum ve hareketlerin farkındadır. Toplumu dinin sahih bilgisiyle buluşturmak için var gücüyle çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir. Bu süreçte Başkanlığımıza yönelik itibarsızlaştırma çabaları, milletimizin engin sağduyusu ile akim kalmaya mahkumdur.

“Yalan yanlış çarpıtma haber mühendislikleriyle Diyanet İşleri Başkanlığımızın itibarını zedelemeye yönelik çabaların, doğru olmadığı bilinmelidir…”

Bugün kimi İslâm ülkelerinde din hizmetleri ve din eğitimi ne yazık ki bir güvenlik sorununa dönüşmüş durumdadır. Her cami, bir gruba tahsis edilmiş, diğer mescit ve camileri ötekileştirmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığının varlığı, bütün camilerimizde hizmet veriyor olması, son derece önemlidir. Bu kuruma gelecekte daha çok ihtiyaç duyulacaktır. Başkanlığımıza yönelik makul ve yapıcı eleştiriler olmalı, ancak yalan yanlış çarpıtma haber mühendislikleriyle Diyanet İşleri Başkanlığımızın itibarını zedelemeye yönelik çabaların, doğru olmadığı bilinmelidir.

“Başkanlığımız, cami içi ve dışında belli şahıs, çevre ve toplulukları hedef alan ötekileştirici bir dil ve üslûp kullanmaktan kaçınmayı temel bir irşad ilkesi olarak kabul etmektedir…”

Diyanet İşleri Başkanlığı, cami içi ve dışında irşad vazifesi yürütürken belli şahıs, çevre ve toplulukları hedef alan ötekileştirici bir dil ve üslûp kullanmaktan kaçınmayı temel bir irşad ilkesi olarak kabul etmektedir. Minber ve kürsüler, polemik zemini değildir. Akıl ve kalbini aydınlatmak, bilgi dağarcığını zenginleştirmek, manevî vecd ve çoşkuya ermek için Allah’ın camilerine gelenler asla ötekileştirilemez. Cami içinde ve dışında bu hassasiyetin korunmasına büyük bir özen gösterilecektir. Cami ve mescitlerde toplumun tüm kesimlerini kuşatan, mümin gönüllere hitap eden bir dil ve üslûp muhafaza edilecektir.

“Cami hizmetlerinde görev yapan personel istihdamının cami eksenli değil nüfus eksenli olarak yeniden plânlanması gerekmektedir…”

Ülkemiz nüfusunun kahir ekseriyeti şehirlerde yaşamakta iken personel dağılımımız bunun tam aksinedir. Bu nedenle cami hizmetlerinde görev yapan personel istihdamının cami eksenli değil nüfus eksenli olarak yeniden plânlanması gerekmektedir.

“Aile ve dinî rehberlik bürolarının, aile içi şiddet ve çeşitli sorunlara yönelik çözümler üretmesi, mülteci ve terör mağduru ailelere yönelik faaliyetleri artırması tabi işlevidir…”

Aile ve dinî rehberlik büroları, sadece fıkhî soruları cevaplayan yerler değildir. Bunların, aileye yönelik dinî bilgiler vermesi, aile içi şiddet ve çeşitli sorunlara yönelik çözümler üretmesi, bu çerçevede sosyal ve kültürel etkinlikler düzenlemesi; ayrıca mülteci ve terör mağduru ailelere yönelik faaliyetleri artırması, bu doğrultuda kadın, genç ve çocuklara yönelik destek çalışmaları plânlanması tabiî işlevidir.

“’Şimdi Yaraları Sarma Zamanı’ kampanyası, yaralarımız tamamen sarılıncaya kadar devam edecektir…”

Başkanlığımız, ‘Şimdi Yaraları Sarma Zamanı’ başlığı altında Bayırbucak Türkmenleri, terör saldırılarında şehit olan kardeşlerimizin yakınları ve terör mağduru vatandaşlarımıza yönelik yardım kampanyası başlatmıştır. Aziz milletimizin, birbirinin yaralarını sarması hem birliğimiz, hem dirliğimiz, hem kardeşliğimiz, hem de geleceğimiz için hayati öneme sahiptir. Bu kampanyanın sadece maddî yaralarımızı değil manevî yaralarımızı da kapatacağına olan inancımız tamdır. Kampanya, yaralarımız tamamen sarılıncaya kadar devam edecektir.