Orta Anadolu’nun küçük bir şehrinin şirin bir köyünde, bir erkek çocuk dünyaya gelir.

Daha önce iki kız çocuğuna sahip olan ailenin, üçüncü çocuğun erkek olması sevinçlerine sevinç katar.

Mutludurlar

Dede, çocuğun kulağına ezan okuduktan sonra ‘Senin ismin Halil olsun’ der.

Her şeyden habersiz olan Halil gülümsemektedir

Babaanne de Halil’le yetinmez… Çocuğa Halil İbrahim demeye başlar…

Halil İbrahim uysal, aynı zamanda yaşıtlarına göre daha gürbüz bir çocuktur.

Bir süre sonra yürümeye, yürüdükten sonra ise birkaç kelimelik cümlelerle konuşmaya başlar.

Ailenin maskotudur

Elden düşmez, kucaktan kucağa gezer, Halil İbrahim uysaldır, aşırı istekleri yoktur, koydukları yerde kalır, dur dedikleri yerde durur.

İki buçuk yaşına kadar yaşıtlarından hep öndedir, özellikle geceleri evin neşe kaynağıdır. Hala, abla, amca, dede, babaanne tarafından paylaşılamaz…

Bir gün Halil İbrahim rahatsızlanır, neşesi kaybolur, çocuk sürekli ağlamaya başlar. Aile ne olduğunu anlamaz, doktor, hoca, ocak, el vb. götürmedikleri yer kalmaz.

Çocuğun derdine bir çare bulamazlar

Çocuk yemeden içmeden kesilir, zayıflamaya, rengi solmaya, ayakta duramamaya başlar.

Artık yürüyemez de

Yattığı yerde, iki eline ayak başparmaklarını alır, ağlar da ağlar… Anne, baba, dede çaresizdir, kıvranır, ağlar, sızlanırlar ama çare yoktur.

Çocukta uyku da yoktur, uyumaz, sürekli vızıldar, çocuğun durumuna yürek dayanmaz.

Artık çaresiz duruma gelmiş olan aile, çocuğu kendi haline bırakırlar, neredeyse artık ‘Ne olacaksa olsun’ demektedirler.

Çocuk gece gündüz ağlamaya devam eder, o gürbüz, afacan çocuktan geriye bir deri bir kemik kalmıştır…

Bir gece evin kapısı çalınır, gelen tanrı misafiridir, kapılarını açarlar, gerekli izzet-ikram yapılır, çaylar içilir, sohbet edilir. İşte o anda misafirin dikkatini Halil İbrahim çeker, çocuğun niçin sürekli ağladığını sorar.

Olan biten her şeyi anlatırlar

Misafir; ‘Aynı olayı bir arkadaşım da yaşadı, çocuğu sünnet ettirdiler, kurtuldu’ der…

Zaten çaresiz durumda olan aile hemen çocuğu sünnet ettirir. Sünnet olan Halil İbrahim ısıtılmış temiz bir kumla belenir, yatırılır. Devamlı ağlayan, ayak parmaklarını bırakmayan Halil İbrahim uyumaya başlar, hem de ne uyuma… Çok uzun bir süre uyur, sonra uyanır, çocuğun üstünü açarlar ki, çocuğun belendiği kum adeta bir idrar havuzuna dönmüştür.

Çocuk kurtulmuştur

Aylardan sonra ilk kez gülümser Halil İbrahim

Bir süre sonra ayakta durmaya, konuşmaya ve yeniden yürümeye başlar.

Hayata, kaldığı yerden devam edecektir Halil İbrahim…