Harita Yazıları
Elazığ...1970 sonları...Gerginlik...Misilleme...Devlet televizyonu haber bülteninde '' . Bugünkü çatışmalarda üç sağ, dört sol gruptan öğrenci hayatını kaybetti,'' diyor.
Ve biz geç kalmışız, 30'lu yaşların başında, o gergin ortamda, doktora tezimizi yazma uğraşındayız. Sanki vatan kurtaracağız. Fakat, başlamışız bir kerre bu işe, sonuçlandırmamız gerekir. El adama ne der ? Anama babama ben ne derim ? Sıladaki yakınlarım, hemşehrilerim ne der ?
Ellerimin titremesini önleyemiyorum. İnsanın sinirleri çelikten olsa dayanamaz. İnsanız, etkileniyoruz çevremizdeki olaylardan, içinde bulunduğumuz ortamdan. Titreyen ellerim, hazırladığım haritaların da nitelikli olmasını önlüyor. El yazım güzeldi eskiden. Fakültede öğrenciyken tuttuğum notlara, çizdiğim blokdiyagramlara, kesitlere, grafiklere hayran kalırdı arkadaşlarım. 
Ne oldu da bozuldu yazım?
İşte, o ortamda yaşarsan öyle olur. Düşünüyorum da sanki Ürgüp Lisesi'nde öğretmenliğim sürseydi Elazığ'dakinden daha mı değişik olacaktı durumum. Sanmam. Gerginlik her yerde. Kendini soyutlayamazsın;  yalıtamazsın. Soluk aldığın o ülkenin bireyisin sonuçta.
Eşyükselti - izohips - eğrileri birbirine karışıyor. Kavuşmuyorlar birbirlerine. Netmeli, neylemeli. Karayolları  Bölge  Müdürlüğü'nde bir kartografın yardım edebileceği duyumunu alıyorum. Görüşmeğe gidiyorum. Ankara'ya atanmış, göç ediyormuş. Yardımı dokunmadı bize.
Jeoloji, jeomorfoloji haritalarını inceliyorum dergilerdeki makalelerde yer alan. Hayranlık uyandıracak denli güzel. Prof Dr Turgut Bilgin'in Kartografya kitabında örnekleri var, bir jeomorfoloji haritası nasıl çizilir, göserilmiş. Dr Hilmi Karaboran da Heidelberg Üniversitesi'nde hazırladığı Yukarı Çukurova , Osmaniye Monografyası adlı doktora tezinde pek güzel haritalar yer alıyor. Bunları nasıl oluşturduğunu soruyorum.
'' Almanya'da her konunun iyi yetişmiş uzmanları var,'' diyor.'' Sen taslağını verirsin harita bürosuna. Onlar şablonla, letrasetle hazırlar,sana teslim ederler. Eğer değişiklik istersen, anında onu da yaparlar.''
İmreniyorum anlatılanlara. Biz her şeyi kendimiz yapıyoruz. Yazı için daktilo kullanıyoruz. Çizimlerde şablon var birkaç tane. Fakat yetersiz. Hem dağ, hem ırmak, hem yerleşim yerleri aynı büyüklükte harflerle gösterilmez ki.
Ankara'ya, İstanbul'a gidişlerimde yazdıkları makalelere ekledikleri güzel haritalarına imrendiğim arkadaşlarla, meslekdaşlarımla konuşuyorum. Eğik yazı yazılmasını sağlayan şablonu nereden aldın, söylemiyor. '' Fransa'dan geldi,'' diyor. '' Türkiye'de yok.'' İyi biliyorum,  kullandığı masanın çekmecelerinde o şablonlar duruyordur tozlana tozlana. Ben öneremem ki, diyemem ki '' Bir süreliğine bana ver de, haritalarımı çizeyim.''
Elazığ  Dumlupınar İlkokulu öğrencisi oğlum Umut'u okuluna bıraktım. Bir sokağa arabamı parkettim. Vitrini karman çorman bir kırtasiye dükkanının önünde dikildim. Yanlış mı görüyordum, turuncu, yeşil boyaklı şablonlar gelişigüzel  atılmış, kağıtların, defterlerin, dosyaların arasında. Uçları görünüyor. Acaba resim mi o ? Harita çize çize güçsüzleşen gözlerimi zorlayarak dikkatle bakıyorum. Yanılmış olabilirim. İçeri giriyorum. Dükkan sahibi uykulu. Vitrindeki şablonlardan söz ediyorum. '' Kim bilir, ne zamandan kaldı!'' diyor. '' Pek altlarda. Şimdi çıkaramam.'' Israrcıyım. '' Bana gerekli,'' diyorum. İstemeye istemeye vitrinin kapısını açıyor. Toz toprak içinde. En alttaki şablonları çekince dosyalar, kağıtlar, defterler üzerine devriliyor. Toz dükkanın içine yayılıyor. '' Hay Allah!, gördün mü bak, ortalık toza belendi,'' diyor. Çıkardığı şablonları inceliyorum. Tam aradığım bunlar işte. Sevinçten gözlerim yaşarıyor. Eğik yazı için kulllanılan araç, gereçler...Belli ki Çekoslovakya,Sırbistan gibi ülkelerde üretilmiş. Harflerin çengelleri üstte. Heyecanımı bastırıyorum. Sakinleşiyorum. Kaç lira olduğunu soruyorum. Eski bir defterden ederini bulmağa çalışıyor; başaramıyor. Kaldırıp atıyor defteri. Kafadan bir eder söylüyor. Öyle sevinmişim ki, itirazsız hemen veriyorum parasını. Daha kredi kartıyla ödeme yok. Hepsini alıyorum renk renk şablonların. Çantama özenle yerleştiriyorum. Sevinçliyim. Gözlerim yaşarıyor.
Ey meslekdaşlarım, siz vermeyin bakalım şablonlarınızı. Görün, bundan sonra nasıl haritalarım olacak, görün...
O soğuk Elazığ sabahında, üşüdüğümü hiç duyumsamadan yürüyorum.
Bir an önce odama girip, masamın üzerine yeni aldığım şablonları yanyana dizip seyretmek, ıslak bezle tek tek herbirinin tozlarını silmek, sonra da çizimlere başlamak için sabırsızlanıyorum. Arabamı parkettiğim sokak neredeydi ? O sevinçle bir an unutmuşum. Sonra buluyorum onu, oturup direksiyon başına, sürüp Fakülte'ye ulaşıyorum.
Mutluyum.
Günümüzde, bilgisayarın sunduğu olanaklarla harita çizimini, yazı yerleştirme işlerini ona yaptıran akademikler , yüksek lisans ve doktora öğrencileri, asistan-araştırma görevlileri o günlerin zorluklarını, sıkıntılarını, bir tez yazmanın ne demek olduğunu bilebilirler mi acaba ?
Günümüzdeki meslekdaşlarım, harita çizmekte kullanılan araç gereçlerin elde olunamadığı o günlerde, onlara erişince yaşanılan göz yaşartıcı sevincin, mutluluğun ne demek olduğunu bilirler mi acaba ?
.                          ................................... 23 Kasım 2017.Diyarbakır