Güneş tam tepedeydi

Hava sıcak değil yanıyor, kumlar insanın yüzüne sıcak fışkırtıyordu sanki

Yürüyordu

Aslında yürüyor mu ayak mı sürüyor belli değildi

Çölü biliyordu, yabancısı değildi, sık sık güneşe bakıyor, yönünü bulmaya çalışıyordu, bu kadar belanın üstüne bir de gideceği yönü şaşırıp, çölde kaybolmak istemiyordu.

Çok yorulmuştu

İlerde siyah bazalt kayaları görünüyordu, ‘Ah! Onlara bir ulaşabilseydim, hiç olmazsa kayaların altına sığınır, az da olsa gölgesinden yararlanırım’ diye düşünüyordu.

Tekrar kayalara doğru baktı, kayalara varmadan bir vaha gördü, su diye inledi, dili damağına yapışmış, dili ağzına sığmaz olmuş, dönmüyordu.

Aslında bunun serap olduğunu biliyordu, fakat yapacak bir şey yoktu, kendini bırakmış, rahatlamaya çalışıyordu.

Tekrar güneşe baktı, üstünde dönen siyah bir nokta gördü, iyice baktı, evet bu bir kartaldı ve kendisini takip ediyor, düşmesini bekliyordu...

Kumların üstüne yüzüstü düştü, kıpırdamıyordu, biraz sonra canlandı, tekrar kalktı, baktı, kartal artık iyice yaklaşmış, tam tepesinde daireler çizmeye başlamıştı.

‘Ah şu kayalara bir ulaşabilsem!’ diye düşündü

Yürümeye çalışıyor, yürümek mi, sürünmek mi bilmiyor, tüm gayretini kullanıyor, kartala yem olmamak için çabalıyor, bu caba bitmiş bedenine bir parça enerji verir gibi oluyor, kalkıyor, sürünüyor, kayalara ulaşmaya çalışıyordu.

Kartal da onu takip ediyor, konacağı ziyafetin büyüklüğü karşısında kanat çırpıyor, tiz çığlıklar atıyordu.

Çok uğraştı, kayalara doğru baktı, yaklaşmıştı

Kartal üst üste daireler çizmeye, çizdiği her daire de küçülmeye başlamıştı…

‘Sana yem olmayacağım, görürsün sen’ diye düşündü, bu düşünce onu canlandırdı, hızını artırdı, aslında hızını değil, sürünmesini desek daha doğru olacaktı.

Nihayet kayalara vardı, kendini kayaların küçük gölgesine bıraktı, bir parça rahatladı, ‘Ah bir de su olsaydı!’

Tam bunları düşünürken bir zil sesi duydu, kalktı etrafına baktı, önce göremedi, sonra onu fark etti. Bu zehirli bir çöl engereğiydi.

Engerek gözünü dikmiş, kıpırdamıyor, kuyruğunu titreterek ses çıkarıyor, avına atılmak için bekliyordu.

Geri çekildi, üzerinde silah namına bir şey yoktu, engereğin saldırısına karşılamak için dikkat kesilmiş bakıyordu.

Engerek çatal dilini mütemadiyen çıkarıp kokluyor sonra tekrar içeri çekiyordu.

İşte tam o anda beklenmedik bir şey oldu, engereğin havalandığını, uçtuğunu, aynı zamanda kartalın pençelerinin onu sıkıca kavradığını gördü.

Kartal engereği kapıp kaçmıştı…

‘Sana şükürler olsun Allah’ım!’ diye mırıldanıyor, sevinç gözyaşları akıtıyor, yerinde duramıyordu.

‘Kurtuldum’ diye düşünüyordu.