HÜSEYİN SARAÇOĞLU : TÜRKİYE SEVDALISI COĞRAFYA EĞİTMENİ

‘’ Biz , Akdeniz Bölgesinde ( Antalya’da) aralıksız 23 sene görev yaptık. Onun için bu bölgeyi daha yakından inceleme ve tanıma imkanını bulduk. Bu çok yeri dağlık, çeşidi ve çelişkileri, kendine özgü özellikleri daha fazla olan bölge bizi sürükledi, ölçüyü daha geniş tutmaya zorladı. Bu sebeple, bütün Türkiye arazisinin ancak % 13 kadarını kapsamasına rağmen, burasını iki cilde bölmek zorunlu oldu. Biz, etüdlerimizde, bir ölçü içinde, ayrıntıdan çekinmedik, zira bir şey bilinecekse tam olsun, doyurucu olsun, işe yarasın istedik. Bu da elbette, çetin ve yorucu uğraşmaları gerektirmiştir. Bir insanın, hiçbir taraftan en ufak bir ilgi, teşvik ve yardım görmeden, hatta karşısına çıkarılan, akla ve hayale sığmayacak engeller, barikatlar karşısında, tek başına bu çapta eserler vermesinin güçlüğünü insaftan payı olanlar bilir, takdir eder.’’

Akademik unvanı olan nice değerli coğrafya bilgelerimiz var.

Liseyi bitirip de coğrafya dar-ül mesaisine başladıkları günden itibaren coğrafya meselelerinin içinde yer almışlar.

Kimisi arziyata önem vermiş; doğal coğrafya alanında yürümek istemiş.

Fiziksel coğrafya konusunda kendini geliştirmiş, makaleler, kitaplar yazmış.

Kimisi beşeri coğrafyayı temel saymış, bu alanda özünü yetiştirmiş, yapıtlar vermiş.

Ekonomik coğrafya alanında çalışanlar iktisadın prensiplerini öğrenmişler, makaleler üretmişler, kitaplar yazmışlar.

Doktora yapanlar, Doçent unvanı kazananlar, Profesör olanlar… 1960 sonrasında kaldırılan Ordinaryüs gibi yücelerin yücesi bir akademik unvanı hakeden büyük eğitmenler, bilginler…

Bu yazımızda sözünü edeceğimiz coğrafya eğitmeninin hiçbir akademik unvanı yok. Ne Dr, ne Doç, ne Prof, ne Ord.

Devlet Onu Fransa’ya göndermiş. Lyon Üniversitesi’nde Coğrafya öğrenimi görmüş. Dönüp gelmiş, Maarif Vekaleti önermiş: ‘’ İstanbul Üniversitesi’nde Coğrafya Doçentliği…’’

Fakat O, Lise Coğrafya Öğretmeni olmak istemiş.

Nerede ? Antalya’da.

İz bırakan bir eğitimciliği varmış. Öğrencilerinin verdiği lakapla Liyonlu Hoca, Liyonlu Coğrayacı Hüseyin Bey Tam 23 yıl Antalya Lisesi’nde ders vermiş. Binlerce genç Ondan ‘’ Coğrafya nedir, ne değildir ‘’ i öğrenmiş. Fransız coğrafya ekolünün ne denli uygun olduğunu, bizim de onu uygulamamız gerektiğini bıkmadan, usanmadan anlatmış. Verdiği derslerde, yazdığı tuğla kalınlığındaki kitapların ayrı birer kitap olabilecek oylumlu güzel önsözlerinde.

Yaz dinlencelerinde ne yapmış?  Vurup kafayı, yan gelip yatmış mı? Hayır,  Akdeniz Bölgesi’ni incelemeğe değer görmüş, sonra Doğu Anadolu’yu gezmiş, binbir zorlukla ulaşılan yöreleri incelemiş. Özenle tuttuğu notları, çizdiği haritaları , çektiği fotoğrafları, profil, kesit ve blokdiyagramları ile gün gelir, kitaplaştırılır umuduyla yaşamış.

Kolay olmuş mu bu işler?

Binbir engel koymuşlar önüne.

Yaptığı çalışmaları Maarif Vekiliyle birlikte Reisicumhur İnönü’nün önünde anlatmış. Kitabın basılmasına karar verilmiş. Ne var ki, bir süre sonra Hükümet değişmiş, Demokrat Parti iktidarında beklenen olmamış, kitap basılmamış. Gecikmeyle ortaya çıkmış ilk eser.

Sonra yeniden yarkurullar, bilirkişilerin yazanakları…

Kıskançlıklar…’’ Hiçbir akademik unvanı olmayan bir lise coğrafya öğretmeninin böyle bir çalışma yapmasının ilmi ehemmiyeti olamaz ;  kıymet-i harbiyesi yoktur ,’’  denilmiş.

Geri bıraktırılmış ülkelerin değişmez kuralıdır.

HİÇ BİR BAŞARI CEZASIZ BIRAKILMAZ.

Zaman zaman umutsuzluğa kapılsa da 1954 yılında ilk kitabını Devlet Basımevi’nden çıkarma mutluluğunu yaşamış.

Bu arada sağdan soldan aşırmalar da başlamış.

Ansiklopedilere madde yazan büyük unvanlı bilim adamları, Onun adını vermeden, kaynak göstermeden, az değişiklikle bu kitaptan bilgi aktarmışlar (intihal).

Ömründe gidip görmediği yeri, sanki kendisi incelemiş gibi o ansiklopediye yazmış ve bedelini de sanki kendisi emek vermiş gibi almış.

Kimden söz ediyoruz:

                                  HÜSEYİN SARAÇOĞLU…

……………………………………

Üstadın 3 kitabında önsözler önemli yer tutuyor. Bunun nedenlerini şöyle açıklıyor :’’İnsanın bizzat kendi emeğinin ürünü olan bir eserde, konuya bir çeşit giriş, okuyucu ile bir çeşit dertleşme, hasbihal demek olan önsöze ihtiyaç duyulur. Önsözsüz bir eser, deyim uygun ise, adeta, dümensiz bir gemiye benzer ; eserin incelenmesine girişmeden önce okuyucunun daha önceden öğrenmesi gereken gerçekler vardır ki, okuyucular, daima, bunları göz önünde bulundurabilsinler ve ona göre hazırlıklı bulunsunlar.’’

…………………………………

Saraçoğlu, bir Türkiye sevdalısıdır. Yeryüzü şekillerini dünyanın başka ülkeleriyle karşılaştırır. Küçük Asya her yerden üstün bir varsıllık sunar. İklim, akarsu ve göller bakımından çeşitlilik gösteren başka hiçbir ülke yoktur.  Tarım ürünleri açısından da aynı durum vardır. Hayvan varlığı bakımından eşsiz, benzersizdir. Yetiştirilen hayvanlar, tatlı ve tuzlu sularda yapılan avcılık açısından da başka hiçbir ülkeyle karşılaştırılamaz. Bölümlerde yer yer hayranlığını taşkın bir sevinçle dile getirir  .

Örneğin iklim … ‘’ Dünyada bu kadarcık alan içinde, Türkiye kadar çeşitli iklime sahibolan hiçbir memleket yoktur ; bir Alman burada 80 çeşit iklim bulmuş, tefrik etmiş; her köşenin kendisine göre özellikleri, yani mikroklimaları  hesabedilirse, bu 500’e de çıkabilir. Her köşenin kendisine özgü ve ayrı adlar taşıyan rüzgarları vardır ve burada yöresel rüzgarlara dair ve mükemmel misaller bulunabilir. ‘’

Örneğin ağaç varlığı… ‘’ Çekinmeden iddia edebiliriz ki, Türkiye kadar zengin bitki örtüsüne sahibolan hiçbir memleket tasavvur edilemez ; bir iki ayrıca dışında, Türkiye’de üç kıtanın ürünlerini görmek mümkündür ve her birinin de mükemmel türleri yetişir : Üzüm, incir, nar, fındık, ceviz, limon, portakal, muz, hatta biraz hurma, fıstık, Antep fıstığı, fındık, kayısı, elma, armut, tütün… Tütün hatta Amerika menşeli olduğu halde en mükemmel olarak Anadolu’da yetişir. Her çeşit orman ağaçları ki saymakla bitmez; en iyi palamut  ormanları , sedir denilen katran ancak bizde kalmıştır. ‘’

Örneğin hayvan varlığı …’’ Yabani veya ehli, her cinsten hayvanlar ve kuşlar…’’

Örneğin yeraltı servetleri : ‘’ Her birisi külliyetli olmasa da, Türkiye’de her çeşit maden çıkar, bazıları yetecek kadar, bazıları fazlasıyla.’’

Örneğin strateji : ‘’ Coğrafya bakımından bu kadar enteresan, bu kadar zengin konulu, fazla olarak 3 kıtanın ortasında, bütün geçitlere egemen bir noktada , eşsiz bir jeopolitik mevki işgal eden memleket…’’

Ülke gerçeklerinden haberi olmayan etkili ve yetkili makamlarda oturanların, aşırı batı hayranlığının ülkemize ne denli zararlar  verdiğini de örneklerle açıklıyor Öğretmenim : Akdeniz kıyılarının iklim özelliklerini incelemeden, meteorolojik verileri dikkate almadan, İsveçli bir uzmana (!) kahve yetiştirme görevi verilmiştir. Elbet sonuç tam bir fiyasko, hüsrandır.  Masraf  40bin TL günümüzde küçük bir harcama gibi görülse de 1940’larda büyük bir meblağdır ve zarar eden yoksul ülkemiz olmuş; denemeden tek karlı çıkan kişi olan İsveçli kahveci (!) parasını alıp ülkesine dönmüştür.

Saracoğlu Öğretmenimin 3 cilt eserinden başka gazetelerde kalmış yazı dizileri de etkili olmuştur. Bunlardan birisi Fırat üzerine yapılacak barajlarla ilgilidir. Burada DSİ eleştirilmektedir. ‘’ Su İşleri mi, Sudan İşler mi ? ‘’ başlığı altında günbölük yazı dizisi Cumhuriyet’te yayımlanmıştır. Bu yazıda, Keban ve Karakaya gibi 2 ayrı baraj yapmak yerine tek barajın yapılmasının daha uygun olacağı, elektrik üretiminin daha ucuza malolacağı, geniş tarım alanlarının baraj gölü altında kalmaktan kurtulacağı , büyük masrafların  olmayacağı  savlanmaktadır. Bu görüş , Doğu Anadolu’yu; Fırat’ı, Karasu’yu, Murat’ı hidrografik özellikleriyle , vadi yapılarıyla iyi bilen ileri görüşlü bir yurtsever coğrafyacının  çağdaş düşüncesidir.

Rahmetli gazeteci Mete Akyol’un Milliyet’te yayımlanan yazısından öğreniyoruz; büyük coğrafyacımız ömrünün son günlerinde, Yalova’da bir çiftliğin  çiçek serası bölümünde yaşamaktaydı.

Batı dünyasında, Japonya’da, Avustralya-Yeni Zelanda’da 3 eser veren bir bilim adamı, bir eğitmen rahat bir yaşam sürdürür, güvencesi vardır, maddi sıkıntılardan uzaktır.

Bizde durum budur ne yazık ki.

Akademik unvanlı coğrafyacıların engellemesi ülke eğitimine, kültürüne ne denli zararlar verdiğini de düşünmeliyiz. Saraçoğlu öğretmenim ülke genelinde tüm bölgelerimizin dosyalarını hazırlamıştır; yayıma hazırdır. Fakat, her dosya için bilirkişilerin oluşturulması, yayım öncesi evrelerin bıktırıcı uzunluğu, yazışmaların sürüncemede kalması Onu o denli bıktırmıştır ki, o dosyalar kitaplaşmadan kalmıştır.

Ve sonuçta bizler 1940’ların, 50’lerin Türkiyesi’nin ne durumda olduğunu öğrenmekten, Coğrafyamızı bilmekten uzak kalmışızdır.

Günümüzde adında Coğrafya olan birçok Dernek, Kurum vardır. Beklenir ki, Rahmetli Coğrafyacımızın mirasçılarıyla bağlantı kurulsun ve 6 bölgemizin dosyası da kitaplaştırılsın ki, bizler de yararlanalım.

Büyük coğrafya öğretmenimiz Hüseyin Saraçoğlu’nu rahmetle, minnetle anıyoruz.

…………………………….

  1. Doğu Anadolu Bölgesi. 1989. MEB. Öğretmen Kitapları Dizisi. 176. Milli Eğitim Basımevi.586 sayfa
  2. Bitki Örtüsü Akarsular ve Göller. 1990. MEB Öğretmen Kitapları Dizisi . 177. Milli Eğitim Basımevi. 580 sayfa
  3. Akdeniz Bölgesi. MEB. Öğretmen Kitapları Dizisi.175. Milli Eğitim Basımevi. 732 sayfa