İZMİR MİLLİ KÜTÜPHANESİ’NİN KURUCUSU MEHMED CELALETTİN SAYGUN

Doç. Dr. Faruk GÜÇLÜ

1872 Yılında Nevşehir’de dünyaya gelen Fişekçizadelerden Mehmet Celalettin,İzmir Milli Kütüphanesi’nin kurucusudur. Basılmış, çok yönlü kitapları vardır. Ünlü besteci Adnan Saygun’un babasıdır. Babası, orduya cephane sağladığı için “Fişekçizadeler” olarak bilinen aileden, “Kocahoca” lakaplı Ahmet Efendi’dir. Aile, aslen Nevşehirlidir. İçinde ilmiyeye mensup, yani din bilimleri okutan bilginlerle doludur. Ailenin bir büyüğü, Kavalalı isyanında Osmanlı ordusuna Nevşehir'de fişek ikmali yaptığı için Fişekçi Mehmet Efe diye anılır. Bu isim aile lakabı olarak benimsenmişti. Ailenin bu isimde Nevşehir'de bir camii de vardır.

 Fişekçi camii

Mehmed Celalettin Saygın da bir din bilgini olarak eğitilir. Eğitimi Nevşehir Damat İbrahimpaşa Medresesi’nde başlar. Aile çeşitli etkenlerle Ege'de önce Alaşehir'e, daha sonra İzmir'e yerleşir. Genç Celal Hoca, artık İzmir'de bu isimle anılır, matematik meraklısıdır. İzmir'in ünlü matematik bilgini Kurmay Selahattin Saip Bey ile tanışır. O'ndan özel matematik dersleri alır. Daha sonra İzmir Muallim Mektebi’ne kaydolur. Öğrendiklerini geniş aydın kitlesine aktarmak için de matematik öğretmeni olur. İzmir'in çeşitli okullarında öğretmenliğini 1929 yılına kadar sürdürür. Fakat gönlünde İzmir'de bir genel kitaplık açmak, okumayı-kültürü geniş halk kesimlerinde yaygınlaştırmak ülküsü yatmaktadır. Bu ülküyü gerçekleştirmek dileği 1954 yılında ölümüne kadar sürmüştür(Wikipedi).

1903 yılında Zeynep Seniha Hanım (1827-1905) ile evlenmştir.. Bu evlilikten Nebile ve Ahmet Adnan adlı çocukları dünyaya gelmiştir. Oğlu Adnan daha sonra dünyaca tanınan bir müzik adamı olacaktır.

M. Celal Saygın, 1895-1900 yılları arasında, İzmir'de okuma ihtiyacını duyan insanlara hizmet için bir genel kitaplık kurulmasını düşünenlerin başında gelmektedir. İlk denemesini "İkiçeşmelik Camii" karşısındaki kahvehanede yapar. Bu sıralarda kahvehanelerde günlük gazete ve bazı dergiler bulundurulduğu için bunlar "Kıraathane" diye anılırlardı. Bunların en tanınmışı "Ankara Palas"ın altındaki denize bakan "Askeri Kıraathane"dir, adını askeri kışladan alıyor. İkiçeşmelik Kıraathanesi'nin sahibi, Celal Saygın'ın fikrini uygun bulur. Celal Hoca da burada bazı hayır sahiplerine baş vurarak dini–edebi, genel kültüre destek olacak bir kaç yüz ciltlik kitaplık meydana getirir.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İzmir şubesi kurulduğunda ilk üyelerinden birisi oldu; cemiyetin gizli faaliyetlerine katıldığı için birkaç kere tutuklandı. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra sarığını çıkartmıştır. Okullarda “Ulûm-u diniye” adıyla okutulan dersin amacından saptığını ileri sürerek bu dersin nasıl yapılması gerektiğini göstermek üzere “Yeni İlm-i hâl” adlı bir kitap yayımlamıştır.

1912'de bir umumi kütüphane kurma fikrini, Celal Hoca zamanın eytam (yetimler müdürü) Abidin Bey ve Maksudoğlu Edhem Bey'e açmış. Bağımsız bir kütüphanenin yaşayabilmesi için gereken sürekli gelirin sağlanması için o zaman İzmir'de çok rağbet gören bir sinema işletmesi kurulmasını, sinema yeri ve kitaplık için İzmir'in Vakıfları ile tanınmış hayırsever olan "Salepçioğulları"na başvurmuştur. Bilimsel, kültürel ağırlığı olan Celal Hoca, Salepçioğulları'nın Birinci Beyler Sokağı'ndaki konağının selamlık kısmını kitaplık için ücretsiz olarak sağlamış. Bugün Kültür Matbaası'nın Ekmekçibaşı Lokantası karşısındaki arsasını açık hava sineması haline getirmiş, ödünç para alarak Kadızade İbrahim Refik Bey'i kefilliğe razı etmiştir. İlk sermayeyi de üç arkadaş ceplerinden üç altın koyarak kesinleştirmişlerdir. Bir piyano, bir film oynatma makinası, elektrik için bir jeneratör almışlardır. Yazlık sinemanın geliri ile hem borçlar ödenmiş, üstü de örtülerek kışlık sinema durumuna getirilmiştir. Kitaplığın oymalı dolapları "Sanatlar Mektebi"nde Girit'li oymacı İbrahim Bey'in elinden çıkmıştır. Oğlu Ahmet Adnan, 13 yaşında iken bu sinemada filmlere piyano ile eşlik etmek, gişede bilet satmak gibi işlerle ilgilenmiştir. Yunan işgali sırasında, işgal güçlerinin Kütüphanedeki “milli” sıfatını kaldırması yönündeki baskılarını kabul etmediği için tutuklanmıştır. Yunan Genel Vali Steryadis “Milli” sıfatı kalkmaz ise kitaplara el koyacağını ve Kütüphanenin kapatılacağını kesin bir dille ihtar etmiş, artık yapacak bir şey kalmadığını gören Celalettin bey “Milli” sıfatını kaldırarak O'nun yerine “Şehir” adını koymuşlardır. O tarihlerde genç bir müzisyen olan Adnan Saygun "İzmir kurtulunca Beyler Sokağı'ndaki Kütüphanenin kapısı üzerine eski büyük levhanın indirilerek Milli adının yeniden yazılışını çok iyi anımsıyorum, hatta yeni levhanın yerine konulmasında gücüm yettiğince yardımcı olduğumu da hatırlıyorum" der.(Müzik Ansiklopedisi)

Celal Bey, Cumhuriyet devrinde yap-işlet devret sistemi ile İpekçi film şirketine bir sinema binası inşa ettirmiştir. Bu sinema, “Elhamra Sineması” adını almıştır. 1930 yılında milli kütüphane binası inşa edilmiştir. Celal beyin çabası ile 1912–1914 yılları arasında Kütüphane'ye 4.000 eser sağlanmıştır.

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, İzmir Milli Kütüphanesi’ni 1931 ve 3 Şubat 1933'te henüz inşaat halinde iken ziyaret etmiştir. Üçüncü ziyaretini konuğu İran Şahı Rıza Pehlevi ile birlikte 23 Haziran 1934 tarihinde yapmıştır. Kütüphane, Cumhuriyet’in 10. Yıl kutlamalarının yapıldığı 29 Ekim 1933'te yeni binasına taşınmıştır. Kütüphaneye Milli Unvanı’nın resmi olarak verilmesi, 23 Eylül 1939 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile gerçekleşmiştir.

21 Haziran 1934 tarihinde 2527 sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Yasası TBMM’de kabul edilmiştir. Yasanın 8 nci maddesi uyarınca Türkiye’de her türlü baskı usulleriyle basılıp neşredilen eserlerden birer nüshası yasada belirtilmiş derleme kütüphanelerine gönderilecekti; yasada belirtilen kütüphanelerden birisi de İzmir Milli Kütüphane oldu Kanun gereği, Derleme Müdürlüğü tarafından bir araya getirilen tüm yayınlar İzmir Milli Kütüphane’ye gönderilir.

Bu arada baba-oğul arasında bir soyadı farklılığı sorunu var. Hoca, 1934'de soyadı kanunu çıkınca aile adı "Fişekçi" soyadını almak ister. Meslek adı soyadı olamaz derler, hoca sayılara merakından "Saygın" soyadını alır. Oğlu, Sayın Ahmed Adnan'a durumu mektupla Ankara'ya bildirir. Adnan Bey de harekete geçer. Yasa uygulayıcıları bu soyadının yalnızca bir kişi tarafından alınabileceğini belirtir; "Saygın" soyadı İzmir'de alınmıştır. Oğlu olmanız da durumu değiştirmez diye eklerler. Böylece baba ile oğul arasında (ı) ve (u) harfleri farklı, ayrı ayrı soyadları kesinleşir ancak daha sonra aile soyadı “Saygun “ olarak değişmiştir.

1944'de çocuklarının İzmir'den başka şehirlerde bulunmaları, kulaklarının gittikçe ağırlaşması yüzünden evini İstanbul'a nakleden Celal Hoca, 1950'den sonra da eski dostu Celal Bayar'ı Ankara'ya giderek kutladı. Milli Kütüphane'ye desteğini rica etmiştir.. 1954'de ölümüne kadar onun için Kütüphane'ye her türlü desteği sağlamak bir idealdi. Sayın Ahmed Adnan Saygun, anılarında şöyle devam eder: "Babamın bu idealini benimsemiş Yönetim Kurullarıyla karşılaşmak beni mutlu ediyorsa da kuruluşu, çalışması bakımından dünyanın ender kültür kurumlarından Milli Kütüphane gereken ilgiyi ve desteği gördüğü söylenemez. Ancak derleme kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde konuşulurken Milli Kütüphaneyi meclise tanıtan ve açıklayan, eski Milli Savunma Bakanlarından avukat Refik Şevket İnce'nin Türkiye'deki yayınlarından birer nüshasının Milli Kütüphane'ye gönderilmesinin yasallaştırılmasındaki başarısı daima yad olunacak bir hizmettir."

Öğretmenlikten sonra kütüphaneciliği seçen Mehmet Celalettin Saygın,1944 yılında İzmir Milli Kütüphanesi’ndeki görevinden ayrıldıktan sonra inzivaya çekilerek “Diyanet cephesinden Atatürk inkılâpları" adlı bir eser yazmıştır.

Daha sonra İstanbul’da yaşamaya başlayan Celal Hoca, 21 Mart 1954 günü İstanbul’da hayatını yitirmiştir.

Onu en iyi tanımlayan sözler ise;

“Adnan’ın babası Mehmet Celaleddin Bey (1872-1954) Nevşehirli büyük bir aileye mensup olan bir matematik öğretmeniydi.. Ailenin bir başka özelliği de ilmiye, yani din bilimi konusunda önemli şahıslar çıkartmış olmasıydı. Nitekim Mehmet Celaleddin de, geleneklere uyularak, bir medrese hocası olan babası Hoca Ahmed Efendi gibi medresede yetiştirilmişti. Saygun’a göre babası “Müsbet ilimlere önem veren, aydınlık kafalı, herkeste saygı uyandıran bir kişiliğe sahiptir.” Bu vasıflarının yanı sıra Mehmed Celaleddin son derece açık fikirli, kararlı, liberal düşünceye değer veren, bağnazlığa karşı duran, yenilikçi bir insan olarak da karşımıza çıkmaktadır. Bunun en açık örneğini daha medrese yıllarında bir matematik dersinde tahtada artı-eksi gibi işaretleri görüp, “Bu istavrozları buraya koyuyorsunuz!” diyerek çocukları azarlayan bir hocayla girdiği tartışmada, “Biz istavrozu artı zannediyorduk, siz artıyı istavroz yaptınız” şeklinde verdiği cevapta görmekteyiz. (...) Öğrencileri tarafından Celal Hoca diye bilinen Mehmed Celaleddin aynı zamanda İzmir’deki İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üyesiydi ama belki de İzmir’e yapmış olduğu en büyük katkı bu şehirde bir Milli Kütüphane kurulmasını sağlamak olmuştur” (Aracı, 2001 s.31-32). Şeklindedir

İlimizden yetişen bu değerleri gençlere tanıtmak ve adlarını yaşatmak gerekmektedir.

Kaynakça

Seta Kürkçüoğlu, Ahmet Adnan Saygun ve Kerem Operası, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006

Türk Kütüphaneciliğine Hizmet Edenler 8: Mehmet Celaleddin Saygın, Türk Kütüphaneciliği Dergisi, Cilt 2 Sayı 2,

Feruh Senan, Ahmed Adnan Saygun’un Ataları ve Mehmed Celal Saygın, Muziklopedi.org sitesi,

Rahşan Güvençer, Ahmed Adnan Saygun'un Op.12 Viyolensel Piyano Sonatını Teknik Açıdan ve Yoruma Yönelik İnceleyen Çalışma Kılavuzu, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006

Emre Aracı (2001). Doğu-Batı Arası Müzik Köprüsü, Yapı Kredi Yayınları, Promat A.Ş. Matbaası, İstanbul

Ahmet Say (2005). Müzik Ansiklopedisi, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Sözkesen Matbaası,