KAHVEHANELER, KIRAATHANELER VE   

                   KÜLTÜRÜMÜZDEKİ YERLERİ

            Bu günkü anlamıyla; Kahve, çay, meşrubat, nargile gibi içeceklerin içildiği, domino, tavla, kâğıt gibi oyunların oynandığı, boş zaman geçirilen, uygunsa kitap, gazete ve dergi okunulan yerlerdir. Zaman içerisindegenelleşmiş okey oyunu da kahvehanelerde kabul görmüştür. Kahvehanelerin esas fonksiyonu sohbettir.

            Sohbetle kalmamış adres olmuştur. Yöresel haberlerin çabuk yayıldığı mekânlar da kahvehanelerdir. Bu medyatik yerler kişinin kişiliğini de toplumda temsil ettiği yerlerdir.

            Bakın bu konuyu, Diyanet İşleri başkanlığının 2007 Yılında çıkarttığı “ Anadolu’da İslam ve kültür medeniyeti” İsimli kitabının 80. Sayfasında şöyle ifade etmektedir. Evler, devlet daireleri, ibadet haneler, fırın, hamam, okul, kahvehaneler ve mezarlıklardan oluşan tipik bir Anadolu İslam yerleşkesinde, yukarıdakizümreler arasındaki çeşit ve statüsüne bakılmaksızın karşılaşan insanlar birbirleriyle İslami usullerle selamlaşırlardı. Yaşıt veya denkler arasında selam verme önceliği yoktu.Diye devam etmektedir. Kahvehaneler yerleşkelerde insanların çok sıklıkla karşılaştığı yerlerdendi. Bu yüzden kişi etrafına gösterdiği saygısı aslında kendisinin ifadesi olduğunu çok iyi bir şekilde bilirlerdi. Kahvehaneler zaman içinde dejenerasyona uğramadan evvel bayağı bir fonksiyonel zeminler olduğunu anlıyoruz. Bakın selamlaşmaseremonisi nasıl etmektedir.Atlı yayaya, Seyahat halindeki oturana, yaşlı önce selam verirdi ve mukabele görürdü. Bununla beraber Anadolu İslam kültürüne mahsus olan “Temenna” oldukça meşhurdu. Eller göğüsten baş hizasına sessizce götürülür ve bazen de buna iyi niyet ve temenni duaları eklenirdi. Yeri gelmişken Nevşehir’de kadınlar da selavatlaşırlardı. Tabi bu adetler gün içinde defalarca karşılaşan insanlar arsında değil de, ilk tanışma veya belli bir zaman sonra karşılaşmalarda uygulanırdı.

            Toplumsal kurallara sıkı sıkıya bağlı olmak zorundaydılar. Zira kahvehaneler yerleşkelerin en medyatik yerleriydi. Yapılan bir deli-bozukluk bir gün içinde tüm yerleşkede duyula bilirdi. Bu yüzden insanlar buna göre hareket ederdi. Kılığı- kıyafeti, sözü-tavrı seçilip davranılması kahvehanelerin kuruluş amaçlarının sağlamlığını göstermesi açısından da önemlidir. Zira insan yerleşkesinde yaşamak zorundadır. Toplum içinde yeri olması bakımın dan da toplumsal kurallara uymak zorundadır.

            Kültürümüzde bulunan Oda’lar, Köy odaları da sosyal yapıya bağlı mekânlardı. Hatta, sadece sazendelerin kullandıkları kaya damların da kendilerine göre kuralları bulunmaktaydı.

            Kahvehaneler ihtiyaçtan doğmuştur. Kahvenin Osmanlılar arasında bir içecek olarak 16. Yüzyılda yaygınlık kazanmasıyla ortaya çıkmaya başlamıştır. 1554 yılının sonlarına doğru Halep’ten gelen Hakem ve Şam’dan gelen Şems adlı iki kişinin, Tahta Kale semtinde ilk iki kahvehaneyi açtıkları bilinmektedir. Bu tarihten sonra önce İstanbul’da sonra da başka kentlerde yaygınlaşmaya başlamış ve sayıları hızla artmıştır. (Ana BritannicaAns. Cilt 17 Sayfa 388).

            Kapalı ekonomik sistemlerde yüzlerce yıl yaşayan insanlar çalışmadıkları zamanlar; Gidip gelecekleri, vakit geçirecekleri sosyalleşecekleri yerler lazımdı. Ayrıca kahvehanelerde buralara mahsus oyunlar, zahmetsizce nargile içmeleri insanlara iyi zaman geçirmelerine vesile oluyordu. Odalarda bu kadar rahatlık yoktu.

            İnsanların buluşma yerleri olmanın yanında fıtratları aynı veya yakın olan kimselerin kümeleşmesi ve bu kimseler arasında samimiyetin de artmasına sebep oluyordu. Bu yüzden adı koyulmamış “Yaşlılar kahvesi”, “Gençlerin devam ettikleri kahvehaneler” halk tarafından bilinirdi. Sosyal hayat öyle yolunu buluyordu ki, 12 Eylül’den önce; “Sağcıların kahvehanesi”, “Solcuların kahvehanesi” gibi adı resmiyette koyulmamış kahvehaneler bile vardı. Dedik ya, fıtrat meselesi elbette ki sosyal hayatta yerini bulacaktır.

            İşçi kahvehaneleri vardı. Halen var olan bu kahvehanelerde işçi arayanlar, aradıklarını daha kolay bir biçimde bulurlardı. İşçi de gezip yorulmadan oturur kısmetini bekler. Referansta genellikle ocaktaki ağabeydir.

            Sabahçı kahveleri, amele kahveleri, mahalle kahvelilerinin yanı sıra; Edebiyatçıların, müzik adamlarının, çeşitli tarikata mensup kahvehaneleri de mevcuttu. Çeşitli lokaller ve cemiyetlerde aslında birer kahve haneydi. Avcılar lokali, Beşiktaşlılar lokali, büyük şehirlerde çeşitli memleket lokallerinin olması insana ister istemez bazı güzellikler sunmaktadır. İstanbul Gülnar’da ben bu zevki tatmıştım.

            Kahvehaneler insanların kendini ifade edeceği yerler olduğundan bahsetmiştim. Yaşlılar anılarını veya duyduklarını anlatarak rahatlarlar. Bu konuşmaları dinleyen müdavimler heyecanlı bir av hikayesi, memlekette önce yaşanmışlıklar, savaş hikayeleri, efsaneler,  masal katılmış rivayetler insanlara gerçekten heyecan verirdi. Kimi renkli insanlar çeşitli latifelerde bulunarak çevreye neşe ve enerji katardı.

            Kahvehane oyunları müdavimleri içinde önemliydi. “Çok iyi tavla oynamak”, Dominoda rakip tanımamak gibi tanınmalarda vardı. Bunlar oyuna başladıkları zamanlar masanın etrafı meraklılarla dolardı.

            Mahalle kabadayılarının ve Eva nelerin in de mekânı yine kahvehanelerdi. Bunlar güya mahallenin ücretsiz koruyucularıydı. Ayrıca, işsizlerin, garibanların, eli boşların, işten gelip yorgunluğunu atmaya çalışanlarında devam ettiği yerlerdi.

            Yöremizde isim yapmış kahvehanelere bakacak olursak Karşımıza Cumhuriyet Mahallesindeki Tahta Kahve, Meteristeki havuzlu kahvehane ve Kırcı oğlunun Kahvehaneleri gelmektedir. Daha önceki zamanlarda Nevşehir’in Kapalı Çarşısındaki kahvehane ve Bu günkü kasaplar çarşısındaki Soğuk çeşmenin yanındaki kahvehane varmış.

            Kundura ustasının duvardaki sabit mıha çekiçle vurarak; Çay mı? Kahve mi? Kaç adet? Şekerli mi? Sade mi? Aynı bir mors alfabesi gibi vurarak kahveciden siparişlerini vere bilirmiş. Yeri gelmişken kahvehanelerde satılan ikramlıklardan da bahsetmek isterim. Adından da anlaşılacağı gibi kahve en önde gelen ikramlıktı. Kahvenin demlenmesindeki hüner hazırlayanın ellerindedir. Bir de üstelik kahvenin dışardan gelmesi fiyatlarını da etkilemektedir. Kahve evlerde de hatırlı ikramlıklar arasındadır. Çocuklara verilmemesi için; “Kahve çocukları karartır.” Cümlesini ben de defalarca duymuştum.

            Pratikte cezveye koyulan kahvenin içine yarım çay kaşığı nohut kahvesinin katılması sunulan kahvenin bol köpüklü olmasını sağlar.  Kahve ikramı yapacağımız kimseler çoksa nohut kahvesi ayrı bir cezvede hazırlanıp, fincanların üstüne 1-2 çay kaşığı transfer yapılmaktadır.

            Kıtlık ve savaş yıllarında kahveyi bulmak zaten imkânsızdı. Nohut kahvesi o günlerde de imdat da yetişmişti. Bu kahve türünü tanımak için kendim de hazırlamıştım. Beğendim bu yüzden sizlere de tavsiye ederim. Her şeyden baş kafeinsiz ve lezzetli, bol köpüklü bir kahve elde etmiş olacaksınız.

            Çay aslında kahvehanelerin en gözde ve ucuz içeceğidir. Soğuk günlerde ıhlamur seçenekleri de göz ardı edilmez. Soğuk içeceklerin çeşitleri her geçen gün artmaktadır. Doğal ve milli içeceğimiz ayran bile ancak ambalaja girince kahvehanelerde görülmeye başladı.  Nevşehir gazozu vardı. Belediye civarında ufak bir işletmede bu işi götürüyorlardı. Üzüm şıramız vardı. Taskobirlik imal ediyor şehir dışına da satıyordu. Zaman içinde bu da kaybolmuştur.

            Bunlardan ayrı olarak her yörenin kendine has içecekleri de olurdu. Kengel kahvesi, melengiç kahvesi, acı badem sütü vs. Yöremizde ise; Pekmez şerbeti, hoşaf, üzüm turşusu suyu beğeni ile içilirdi. Bu ikramlıklar kahvehanelerde satılmazdı. Bunlar ev ikramlıklarıydı.

            Kahvehanelerin eski fonksiyonlarını ele alacak olursak, karşımıza ilginç bilgiler çıkmaktadır.

            Gezer ozanlar Kavaklı Gazinodan (Bu günkü Belediye hizmet binası ve alt tarafları) başka kahvehanelerde de gösteriler yaparlarmış. Bu gösterilere Nevşehir ozanları ve sazendelerinin de katıldığı kayıtlarımda mevcuttur. Kırcıoğlu’nun kahvehanesi bunlardan biri imiş.

            Hanların çalıştığı zamanlarda, ozanlar memleket memleket gezer. Kahve hanelerde deyişlerini söyler, sazlarını konuşturur nafakalarını çıkartırmış. Hanlarda da kalırlarmış.

            Aşık Dertli, Bektaşi tarikatın mensup zeki ve rint şair, tekrar İstanbul’a geldiği zaman Tahta kale ve Tavuk Pazarının aşık kahvehanelerinde haklı bir şöhret kazanmıştır. Türk Edebiyat tarihi Nihat Sami Banarlı. 2. Cilt, 854. Sayfa.

Rint: kalender, feylesof, güvenilir. Anlamındadır.

            Ozanlar büyük yerleşkelere giderken ara konak olarak köy odalarını kullanırlarmış. Odalarda o zamanların aşık karşılaşmaları köylülere neşe verirmiş. Oralarda söylenen; Koşmaların, manilerin, güzellemelerin, taşlamaların kaleme alınmaması ne acı değil mi? Bu eksikliği Edebiyatımız ve tarihimiz için oldum olası bir kayıp olarak görürüm. Yöresel ozanlarımız da çoktu, şiir yazanlarımız da…. Bunlar unutuldu gitti.

            Kıraathanelerden bahsederken, Osmanlının son yıllarının savaşlarla, yokluklarla ve ihanetlerin zararlarını karşılamakla geçmişti. Okuma yazma oranı çok düşüktü. Erkeklerde binde yedi, binde on beş oranlarında olduğu kayıtlardadır. Bu yüzdendir ki, askere, gurbete mektuplar yazdırılır, köyde mektuplar okutulurdu. Anadolu’da bu günlerde kıraathanelerden okumak hususunda bahsetmemiz böyle bir gerçeğe çarptığını da görmek zorundayız.

            Tüm bu hususlar değerlendirildiğin de Kıraathaneler sadece İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde hayat bulduğunu görüyoruz. Edebiyatçıların, sazendelerin, çeşitli sanatkârların devam ettikleri nezih ortamlar kıraathane özelliğini taşımaktadır. Yöremizdeki bir kahvehane tabelasına kıraathane yazdırmıştı.  Niye diye sorduğumda ise bana masanın üzerindeki birkaç gazeteyi göstermişti. Burada işlevsellik önemlidir.

            1970-1980’li yıllarda bir kahvehanenin tasvirini sizlerle paylaşayım. İçerisi havasız, sigara dumanı, tandır evi gibi az bulanık görüntü hâkim. Dışardan giren biri ancak; 10-15 dakikada atmosferine alışabiliyor. Okeyin revaçta olduğu yıllardı. Çat-çut sesleri oyuncuların seslerine karışıyordu. Yendim-yendin iddiaları ve çoksesli konuşmalar, karbonatlı çaylar, insanın üzerine sinen kahvehane kokusu, argo ve küfürlü konuşmalar hep kahvehanelere mahsustu. Evde sigara içemediği için, kahvehanede rahat içeceğine inanıyordu. Kahvehanenin atmosferi bile sigaralıydı. Eşinden, büyüğünden, çocuklarının seslerinden kaçan insanlarımız kahvehanenin seslerine razı oluyorlardı. Bizler o günleri gördük ve yaşadık. Sosyal bir hayatın Nevşehir ve bizim gibi yerleşkelerde olmadığı veya çok kısıtlı olduğu sonucunu düşünüyorum.

            Yöremizde 11’li olarak bilinen; Süslü küfreden, küfür etmeyi kendinde bir meziyet sanan, aslında bir sosyal hastalık olan bu gibi davranış bozuklukları da kahvehanelerin ürünleri arasında saya biliriz. Kahvehaneler şöyle oldu, böyle oldu ama bireysel olarak kendini ifade edeceği bir platform olma özelliğini devamlı taşımıştır. Bu yüzden olacak, kahvehane sahipleri sözlerini dinlete bilecek az da olsa örflü kimseler olmak zorundaydı. Kahvehanede mekânı rahatsız edenleri, şaklabanları susturduğu müddetle müşterisini tuta bilirdi.

            Ramazan ayında sahura kadar kahvehanede iştigal edip, evin gönlünü almak için sıcak pidelerle sahurda gelen vatandaşlımız az değildi. İftara kadar yatıp, oruç tutarlardı. Büyüklerin; “ Baba kahvede, anne günde… Çocuklar yine iyi yetiştiler lafını da bizim kuşaklar iyi bilir. Kahvehaneler gün geçtikçe sayıları azalmaktadır. Gençlerin devam ettiği kafelerin yayılmakta olduğu görülmektedir.

            Günümüzde Millet Kıraathaneleri hayata tutunmaya çalışıyor. İşlevselliği bozulmazsa gençlere, emeklilere hatta her kesime hitap edip yardımcı olacağına inanıyorum. Buralarda insanın insana saygısını da gözlemledim. Naçizane bir vatandaş olarak buralarda çeşitli konularda etkinliklerinde yapılmasının doğru olacağına inanıyorum.  Şiir, resim, hat, satranç, çeşitli konularda siyasi olmayan söyleşiler, tarih sohbetleri, insanlarımızın sanatsal ve edebi ürünlerinin buralarda sergilenmesini teşvik etmek millete hizmettir ve bu kıraathanelerin varlıklarını sağlamlaştırmasıdır. Millet kıraathanelerinin okuma alışkanlığını artırması dileği ile sağlıcakla kalın.