Her akşam erken yatmak adettendi, zaten gün içinde yorulan insanlar için belki de tek dinlenme yeri idi yatak.

Sabahları annemiz bizden çok önce kalkar, ocağı yakar, kahvaltımızı hazırlardı, onların seslenmesiyle yarı uykulu kalkar, elimizi yüzümüzü yıkamak için ibrikle dışarıya çıkar, soğuk su ve hava ile temas ederek uykumuzun açılmasını beklerdik.

Uyku akan gözlerle sofraya oturur, ortada bulunan çorbaya tasına kaşıklarımızı daldırır, çıkartırdık.

Bazen anne ya da babamızdan hemen uyarı gelirdi;

‘Bağdaş kur’

Bağdaş kurarak zaten dar olan sofranın etrafında diğer aile bireylerine yer açacak boşluklar bırakırdık.

İstisnasız herkes gelirdi kahvaltıya

Kahvaltıda anne ve babalar konuşur, o gün yapılacak olan şeyleri anlatılır, yapılması gerekenler bir bir sıralanır, aile bireylerine, biz de dâhil olmak üzere görev taksimi yapılırdı.

Bir de;

‘Unutma ha!’ diye ihtar edilirdi

Bayram sabahları daha bir heyecanlı olurduk, kahvaltı yapmadan soğuk su ile abdest alır, titreyerek, babamızın peşinden camiye giderdik…

Annem;

‘Haydi, göreyim seni aslanım!’ diyerek destek olurdu.

Namazdan sonra kahvaltı başlardı

Kahvaltı öyle aheste ve sindire sindire yapılmazdı, hep acele edilir, hatta son lokmalar ağızda sofradan kalkılırdı.

Hemen kurban kesim yerine koşulur

Kurbanın yatırılması ve kesimi sırasında komşular birbirlerine yardım eder, bu işi en iyi yapan kişiye kesim işi bırakılırdı.

Biraz sonra kesilen kurbanını uygun yerlerinden alınacak taze et ile kavurma yapması için bir kişi görevlendirilirdi.

Hayvanın kuyruğu paylaşılamazdı, içimizde en heyecanlı, onu en çok isteyen çocuk kuyruğu kapardı. Kuyruğu kapana gıpta ile bakar, bir sonraki senenin kurban kuyruğunu kapma planlarını şimdiden yapmaya başlardık.

Nedenini hala bilmediğim bir şey yapılırdı; çocuklar tek tek çağrılır, alınlarına kurbanın kanı, küçük bir nokta olacak şekilde sürülürdü.

Çocuklar, ‘bana da’ diyerek el çırparlardı

Kurbanın başında yedi aile bir makine edası içinde çalışır, işlerin bitirmek için canhıraş uğraşırlardı.

Büyükler bazen birbirleri ile bazen de bizlerle şakalaşır, ortalığı gülmekten kırıp geçirirlerdi.

Yedi eşit parçaya bölünen kurban eti, çocukların çektiği çetele ile taksim edilir, sonra helalleşme başlardı.

‘6’ıncı hissenin hayrını gör’ diye birbirlerini helallik dilerler, kurbanın hayırlı-uğurlu olması temennisinde bulunurlardı.

O günler güzeldi

Uyum, neşe, basitlik, insan fıtratına uygun davranışlar vardı, asla art niyet, hasetlik ve bozgunculuk yoktu.

Herkes olduğu gibi kabul edilirdi

Kimse dışlanmaz

Sık sık ‘bu günümüze şükürler olsun’ diye dua etmekten geri durulmazdı.