Hızla değişen zamanla birlikte tarifi olmayan güzellikte ki "Kış anılarımızı" da birer birer hafızalarımızın tozlu sayfalarına kaldırdık. 

Nevşehir'de Kış Sohbetlerini Özleyenler Parmak Kaldırsın ...!

Şimdilerde Kış geldiği zaman en büyük derdimiz; kombinin bakımını yaptırdık mı, kaloriferlerin basıncını kontrol ettik mi, bu sene doğalgaz faturası ile nasıl baş ederiz, ev ısınacak mı oluyor. Oysa ki eskiden kışlar çok daha anlamlı geçerdi. Kış insanların birbirine yakınlaştığı, ev gezmelerinin arttığı, ilişkilerin daha samimi olduğu bir dönemin başlangıcı olarak bilinirdi. Yeni nesil için kış; cam arkasından karı izlemek, kar tutarsa aşağı inip tek başına kardan adam yapmak. Eski kışlarda olduğu gibi mahalledeki bütün çocukları kar topu savaşı yaparken görmek artık neredeyse imkansız bir hal aldı.

İşte Nevşehir'den Bir kış masalı ...

Üşümenin bile ayrı bir tadı, anlamı.güzelliği vardı. Sakinlik ve güzellik birazda dinginlik vardı.

“Bu günlerde dost meclislerinde hep bir iç çekilir. Ah nerede o eski günler, o günler geri gelse de elimde ne varsa yoksa versem denilir. Eski komşularımızı, mahallemizi, arkadaşlarımızı eski sohbetlerimizi hep özleriz. Asıl özlediğimiz şeylerden bir tanesi de kış sohbetleri. Biz kış sohbetlerini de çok özledik. O kışın yapmış olduğumuz muhabbeti bol, ziyafeti mütevazi olan kış sohbetlerini maalesef bu günlerde unuttuk. Hele eş dost komşu akraba kış sohbetlerinde mısır patlatması, hevenk üzümü, elma, portakal, kabak çekirdeği, yer elması, iğde ile kurulmuş siniler, soba üzerinde sıcacık pişmiş kestaneler,  patatesler ve üzerinde ms gibi kokan portakal kabukları...

Küçüklerimiz gençlerimiz yerdeki minderlere oturur dikkatlice babalarımızın ninelerimizin sohbetlerini anılarını can alıcı bir kulakla dinlerdi...

Ama malesef önce bilgisayar geldi, sonra cep telefonu derken, daha minik çocukların elinde tabletler, gençlerin elinden cep telefonu mesajlar sosyal alemde sanal paylaşım derken. Biz aslında gerçek paylaşımı ve paylaşmayı harbiden iyice unuttuk.

O televizyonun karşısına geçerek o mütevazi ziyafeti olan muhabbeti bol olan sohbeti unuttuk ve zaman geçirme diye bir tabirle zaman geçirmeye başladık.

Oysa eski kışlar,
Ne güzeldi kışlar ben çocukken Nevşehir'de 
Lâpa lâpa yağan kar, 
Dizlerimizden yukarı çıkar, 
Belimize gelirdi arada.
Kalede ki Yokuşun başından haykırışlarla aşağıya inerdik kızakla kayarak 
Yerlere yuvarlanır, silkelerken solumuzu, sağımızı, 
Koca koca çocuklara kaptırırdık kızağımızı.
Evlerimize koşardık hüngür hüngür ağlayarak 
Bunlar o zaman bizim için en büyük kederlerdi 
Büyükler hiç aldırmaz, “Oh olsun, iyi olmuş” derlerdi. 
“Bir dahaki sefere gözünü dört açarsın, 
Başa çıkamayacaksan kızağını alır, eve kaçarsın.”
Boylu boyunca bembeyaz karlara uzanır, boyumuzu ölçerdik 
Sonra içeri girer, sıcacık çaylarımızdan filan içerdik.
Saçaklardan ne güzel buzlar sarkardı! 
Güneş çıkınca şıpır, şıpır suları akardı 
O buzlar şimdi nereye gitti? 
Yıllar mı onlari eritti? 
Acaba saçak biçimleri mi farketti? 
Yoksa kışlar mi bizi terketti?
Ne zaman bozacının sesini işitsem kış gecelerinde, 
Bir sızı duyarım yüreğimde, tâ derinde. 
Kapıdan neşeyle giren, 
Ve gelirken bize Pazar’dan kan kırmızı portakal getiren 
Rahmetli babamı hatırlarım. 
Annem hemen bohçasını serer dilimler sıkardı,
Hemen yerimden fırlarım, 
Alır, bir dikişte içerim görününceye kadar dibi, 
Sanki çocukluğumu geri getirebilecekmişim gibi.
Şimdi radyasyon, hava kirliliği, vesaire, 
Trafik, mesai, geçim sıkıntısı, daire. 
Biliyorum, bu tarafsız olmayan bir gözlem 
Farkındayım, duyduğum sadece geçmişe özlem.
Karar verdim bu akşam erken 
Yatacağım 
Gün doğar doğmaz, herkes uyurken 
Çıkıp sokağa, 
Rastgele sola, sağa 
Kartopu atacağım.
(2000, Kapılar kitabından alıntı)
Ümit Kilislioğlu Özger ne güzel de anlatmış....
Sadece Nevşehirlinin anlayacağı ve hatırlayacağı telden çalmış sazın bam telinden .... Fıkra, hikaye,masal metel hepsini nenesinden dedesinden dinleyen şanslı çocuklardık biz.
Ara sıra gece yat geber faslında kışlık yufkalar sulanmadan boş odadan alınır bir tepsiye içine birazda çömlek peyniri katar ıslatırda yerdik o beyaz kenarı lacibert kaplardan...
Ahhh ne güzeldi yemekler hepsi organik hepsi mevsiminde yenirdi.... Herşey yerli yerinde zamanı zamanındaydı çünkü...
Kışın altı delinen çorapları annelerimiz ne güzlde yamalardı. Kartoğu nun kardan adamın pekmezli kar katmasının kışın un helvası bulamacın keyfi anlatılabilirmi ?
Sobada Bağ çubuklarının çıtır çıtır sesiyle lambaları söndürüp tavanın aydınlatan o hor ateşin keyfini şimdi çocuklarımız nerede yaşayıp nerede görüp nereden öğrenecek. O keyfin tadını nereden bilecekler...
Bir oda düşünün o eskiden kalma sert ve çetin karlı kış gecelerinin soba etrafında somyalara dizilmiş kızına dantel yada oya yapan bir anne, yanında demlik ve tepsisi sıcacık yudumladığı çayı ve meyva tabağı ile bir taraftan yerken bir taraftan bize nasihat veren - oku okuda adam ol  diyerek çenesi hiç boş durmayan kasketli baba,yine takma dişlerini abdest alırken lavaboda unutmuş yumuşacık elma yanaklı alnı secdede namaz kılan bir nene.... Ve bir tarafta soba yanında ki minderi paylaştığımız kedimizle yarım ders çalışan kitap okuyup özetini hazırlayan bir oğul...Zaman zaman gözü tek kanallı TRT de ki maçları gözlerine ilişe ilişe dersine çalışıyor işte adam olmak için ...

Nevşehir'de, Avanos, Ürgüp, Kozaklı, Gülşehir'de, Derinkuyu, Acıgöl, Hacıbektaş, Uçhisar, Ortahisar, Göre , Çat, Kaymaklı , Yazıhüyük, Suvermez, Göreme de...

Ne dersiniz sizde bu keyfi yaşayanlardanmısınız ? İşte o sıcacık bir evden muhteşem insan manzaraları çok azda kalsa hala bazı belde ve köylerimizde sürüyor... Halimize şükretmeliyiz hemde çok...

Sağlıcakla kalın...! FİB Haber 

Kaybettiklerimiz anne baba ve tüm büyüklerimize Allahtan rahmet diliyoruz. Allah Cennetine nail eylesin...!